Hiç bir zaman işitme, görmeye benzemez. Görmeye göre işitmek eksiktir. İşitmeye nispetle görmek ise tam ve doğrudur. Akıl burada karar kılar. Kimse görmek varken dinlemekle yetinmez. Kimi insan bilmekten kimi görmekten huzur bulur. .
Nihayetinde bu görmek ve işitmekte insandaki uzuvların varlığı ve vesilesi ile olur. Gerçek o zaman ortaya çıkar.
Bu iki örnek yani görmek ve işitmek, kişinin hangi uzvuyla meseleye baktığına göre değişik halk arz eder. Buda kişinin mertebesini gösterir. Yani kişinin beden gözü ve can gözü ile bakışına görüşüne göre değişir.
Anlatılmak istenen başımızın üzerinde nasıl ki görünen kesif uzuvlar mevcutsa latif olan canda dahi görünmez latif uzuvlar mevcuttur. Her ikisinin uzuvları kendi bulundukları alem unsurların dan yaratıldığı gibi gıdası, görüşü ve hayatı vardır.
Bu uzuvların birbiri ile görünmez bağı vardır. Birinin tarifi yapılır gösterilir lakin diğerinin yapılamaz gösterilemez. İnsandaki kulağın, göz tabiatını kazması kulakların, göz kesilmesi buna benzer.
İşte her iki varlığın uzuvlarının anlayışları, duyuşları, görüşleri unsurları yani madenine göre olur. Canın gözü, kulağı, aklı ile başın gözü, kulağı ve aklının, görmesi, bilmesi işitmesi farklı farklıdır. Buna farkı fark da denir. Farklar burada başlar. Baş gözüyle görünene dünya gözüyle görünen denildiği gibi .,duyulana da, dünya kulağıyla duyulan denir.Bunun gibi Can gözüyle, görünene de gayb gözüyle görünen ve duyulanda denir.
İnsandan istenen ,can gözüyle görmesi, can kulağıyla duyması ve aklıyla bilmesi meselelere öyle bakması kısaca her tarafının göz ve gönül haline gelmesidir. Bu emanet, Allahın istidatince herkese verdiği ancak insanın bir türlü fark edemediği varlığımızın mukaddes bir özelliğidir. İnsan isterse çabalarsa dünyada iken bu bilgiye ve görüşe sahib olur. İnanan inanmayan herkes ölümden sonraki hayatta, Allah'ın insana verdiği bu mukaddes özelikte olan uzuvları ile alemlerin unsurlarında yaratılmış vaadlere göre ölümsüz hayat yaşar.
Bu baş gözü ile can gözünün mücadelesi, görüşler şeklinde olduğu gibi, başta ki akl ile candaki aklın savaşı da anlayışlar içinde olur. Diğer uzuvlarında savaşı özelliklerine göredir. Kesif ve latif olan uzuvların kendi içlerinde ve aralarında dahi bu farklılıklar devam eder. Bu farklılar ulvi ve suflilik yönündendir. Tüm mesele alçalmak ve yükselmekle ilgilidir.
Can ve beden uzuvlarının anlayışları birbirine zıttır. Ancak bu zıtlığın sulhu imanla olur. İmansa dışarıda gayesiz boş gezen aklın bir emr veya memur bir melekle ait olduğu başa yani yere yeniden gelmesiyle veya getirilmesi ile başlar. Bu savaşın galibi en nihaye can aklı ve gözüdür. Can gözü ile görmek insanı bulunduğu alemin arifi yaptığı gibi bilgisi ilede marifet sahibi yapar, o marifette insanı asla yani kaynağa çeker götürür. Baş gözü de aynı böyledir insanı kendi kaynağına tabiatına çeker götürür.
Yani baş gözü insanı tabiat bilgisine sahib kılar..
İnsan hangi alemde ve şekilde olursa olsun var oldukça onda kaybolmayacak tek şeyi can gözü yani ruh gözüdür. O göz devamlı süretsiz gelişir ve büyür. Ve ona ait bilmediğimiz görmediğimiz diğer mukaddes asli uzuvları da öyledir.
Ademdeki uzuvların unsurları, zati o özün, gözün sözünden ibaret olduğu gibi onun nişanlarını taşır. Herkes bedeni görür ama kendinde bulunan emaneti yani canı ve aklını göremez gösteremez. Ancak can ve akıl, eserleri ile görünür varlığı anlaşılır. İnsan ve alem de ki var oluşlar hep böyledir. Sende eserinle tanınırsın . Her iki göz, kendine tesir edenin esiridir. Tesirlerine göre yön bulur hareket eder. Sen sana tesir edenin kim olduğunu ara bul bil ..
Baş gözü ile can gözü arasında yol ayrımı burada başlar. İnkar ve iman burada doğar. Çünkü her ikisi kendi gördüğüne inanır. Biri gördüğü tabiata …diğeri doğduğu veya doğacak olduğu rahime yani gaybe . Gayb bi nevi gelecek demektir. Gaybe, varlığı akıl gibi can gibi şüphe edilmeyen ama gözle görünmeyen mechul de denir.
Şimdilik sana bu mechul yani gayb dünyada hayal gibi görünür, yani bu hal bir meselle anne karnında doğmadan önceki bebeğin doğduktan sonra dünyadaki durumu gibidir. Burada görüş can gözünün görüşüdür Anlayışı canın anlayışıdır. her anlayış kendi gaybin de irtifa alır sürer gider.
Terakki eder. Yarın doğmadan önceki günü bugün görmek gibidir.
Baş gözü doğduğu dünya günü ve güneşini görür..
Can gözü ise hakiki günü ve güneşini görür.
Baş gözü ile can gözü arasındaki fark, eserleri veya aklı görmekle başlar. Eseri görmek başka aklı görmek başka bir şeydir. Aklı görebilme hassası marifettir. Aklı görenler ,canı, cananı ruhu manayı maksadı arar anlar hakkın inayetiyle görürler. Biri atomun alt parçacıklarını bulur diğeri kudreti ve onu yaratanı bulur...
Baş gözüyle görünenler ,artık gözle görünmeyecek bir sınıra geldiğinde artık daha göremez. Çünkü bu son nokta gaybin başladığı yer yani sınırdır. Baş gözü burada biter. Can gözü devreye girer çünkü can gözünün bidayeti burada başlar. Nasıl başlamasın onun tabiatı oradadır gıdası hayatı unsurları oradan yaratılmıştır, oradan gelmiş yurduna dönmüştür. Ancak gözü can gözü haline gelmiş olan, her iki alemi de görür. Can gözü hakkın emriyle maddeyi ve manayı da alemleri de aşar geçer.
Sevgilin kimse neyse vasıflarını kulaktan duymak güzeldir ama sevgiliyi görmek bambaşka bir şey demişlerdir. O bambaşka şey ise aklın şaştığı bilmediği bir hal ve heyecanla olur, dile gelmez hayranlıkla artar. O an baş gözü kimseyi görmez yani gayb olur, ortaya hakikat aşk yada ateş gibi ortaya çıkar. Sonrada hangisinden geldiyse insan oraya kavuşur. İyiysen, ebedi huzur, tali mutluluğun unsurların yani nur sıfatların olduğu denizine geri dönersin. Yani halk tabiriyle ruh gibi olursun…
Yahut da tam aksi olursun.
Hani övgüyle vasıfları anlatılan güzel sevgiliyi duyunca hayal eder durursun ..Sadece sevgili için mi bu hayal böyle.. hayır her şey için bu ölçü böyle.. Ama tüm bu bilgilerden maksad gerceğe yani vahdete birlik kaynağına ermektir. Sevdiğin neyse o şeye kavuşmak senin amacındır. Neysen ona kavuşursun. Senin bir varlığa, paraya mala mülke kavuşma hayalinden bile elin ayağın titriyor heyecanlanıyorsun buda ona karşı iştiyakin yani o güzele dünürcü olman, mizancılığındır senin. Debelen, ellerini çırp, ayaklarını yere vur… ağla sızla birazda sana o sütten versinler . Mizancın oluşsun.
Olur, olmaz deme hayaldeki sevgili aniden görünürse, aklın başından çıktı gitti vesselam. Halin o andaki tavrın , istidadın, karakterin yani senin hakikatindir. Orasını bana sorma kendine sor. Yaşayan sensin gören sen. Biz ne bilelim o ikinizin arasında mahrem bir sır vesselam. Bilgiye sayıya yazıya sürete sığmayan yüce ve pak olan o ilahi mananın tarifi anlatılmaz yaşanır. Bunu ancak külli olan can gözüne ve aklına sahib olunca tadarsın.
Ama senin bu baş gözün benim gibi enek oynar. Ekmek arar, ziraat yapar, bir o yana bir buyana bakar oyalanır peşinden koşar. Akşam olunca da dünya olan annen seni yanına şefkatle cağırır gel oğlum gel der ,akşam oldu yemek yemen uyuman lazım yarın işe gideceksin der. Annenin ninnisiyle uyursun..İyice uyursun..
Sonrada annenin ninnisiyle uyurken gördüğün bu rüyadan uyanırsın can gözün o zaman doğar senin..
Baş gözü ve can gözünün görüşü , düşkün olduğu şeye göre oluşur. Baş gözü sürekli düşkün olduğu tarafı görür , can gözü ise düşkünlüğün içindeki maksadın kötümü iyimi olduğunu anlar. Kabuğun içindeki özü yani mana incilerini yakalar, biriktirir zenginleşir. Herkes düşkün olduğu şeye nispetle anılır, tanınır, bilinir. Sen neye düşkünsün baş gözün can gözün neyi arar bi kendine sor.
Baş gözünün can gözü haline gelmesi Allah vergisi lutuf ve inayet bil. Baş gözüne göre, canda, canın gözü de bir hayaldir. Can gözüne göre ise bu baş gözü is tamamen bir afettir görüşe perdedir. Can gözü bu gaflete ve cehalete eyvah der feryad eder , çocuk olan baş gözü ise can gözüne ise aman der gölge etme başka ihsan istemez der. Ama bilmez ki kendi baş gözü, canının gözüne gölgedir perdedir.