Allah (cc ) zıdlar dan müstağnidir. Maksada bakıldığında ikilik kalmaz. İkilik parça buçuklarda yani varlıklarda olur.
Ancak temel yani asıl ise birdir. Alemlerin yahut ademin halk edilmesi bu ikilikle başlamıştır. Halk edilen bu ademi yahut alemi genel olarak alimler, varlık ve yokluk sıfatları ile iki özellikte tarif etmişlerdir. Bu iki tema, Küllü akl ve küllü nefs olarak, nispet edilir. Yani bu alemler bir birine zıd yaratılmışlardır. Ama uyumludur. Biri görünür biri ise şimdilik insana görünmez. İlahi emirle yaratılan alemler tenezzul mertebesi itibari ile kendi içinde ayrıca yine zıd alem yani cins ve şekillere açılırlar. Kesrete doğru nuzul eder dağılırlar.
Alimler, bu alemleri izafi veya itibari varlık ve yokluk alemi olarak nitelendirir. Alemler yüce Allah (cc) ın murad etmesi ile kevn olmuştur. Sahih olan rivayetler ''küntü kenzen mahfiyyen sırrı'' ve ilahi muhabbetten sebeb mütevellid tir. Bir başka kabil görüşle, Alemler Hakkın mukaddes bir hayalidir. Onun hayali ise işte bu yaşadığımız maddi varlık ve ardındaki yokluk alemidir. Bu alemler Allah'ın isim ve sıfatlarının tecellisinden ibarettir. Ama nihayetinde hepsi yaratılmıştır. Bu asla unutulmamalıdır.
Şehadet alemi, dünya ve ahiret hayatı olmak üzere iki kısma ayrılır. Yani şehadet alemi olarak nitelenen alemlerde yine birbirine zıd alemlerdir. İndi ilahide yaratılmadan önceki ilmi ve suret haldeki ,varlık ve yokluk alemi ile sonra yaratılan varlık ve yokluk alemi yani şehadet alemi olan dünya ve ahiret alemi bir birine karıştırılmamalıdır. Mutlak Yokluk yani mutlak gayb , erişilmez olandır. Bu varlık ise zuhur alemi yani şehadet alemini barındırır .Bu yokluk, varlığın ruhu gibidir. Yaradılan her alemden sonraki mertebe önceki aleme göre gayb tir.
Yani dikkatle anlarsak şehadet alemi dediğimiz varlık alemindeki, dünya ve ahiret alemi ile yokluk aleminde ki dünya ve ahiret alemi birbirine zıttır. Bu konu tenezzül mertebelerindeki az ve pak latiflik ile ilgilidir. Yani bu varlık ve yokluk, henüz yaratılmadan önceki İlmi ilahideki akdes mana ve bu mananın sureti ile ilgilidir. Genel anlamda, her mertebede alemler birbirine yine zıttır. Varlık ve hayat zıtlıkların çoğaltılmış halidir. Zıtlıklar inişte kesrete yani parçalanmaya bölünmeye doğru giderken ,yükselişte ise zıtlıklar vahdete doğrudur. İnananların görevi zıtları daim birlemektir.
Dünya ve ahiret alemi dediğimiz alem rüya gibidir. Zira Hz Peygamberimiz dünya için rüya gibidir demiştir. İşte hakikat bu izafi dünyada yani rüya halindeyken vahiyle hakkı bulması uyanması istenmiştir. Bu uyanıklar müminlerdir gaybe inanan kişilerdir. Varlık alemi şimdi görünür ancak ahiret alemi şimdilik insana izafi gayb gibidir. Geçici olarak yok gibidir. Buda bir nevi yokluk mesabesindedir. Yani ahiret alemi yaşadığımız aleme nispetle zıt gibidir. Yokmuş gibi görünür ama vardır. İnsanda can yahut akıl vardır ama gösteremezsin gibidir.
Varlık ve yokluk olarak ifade edilen alemler hakkında Ehli sünnet alimleri, genel anlamdaki yokluk alemi dediğimiz alemleri söyle tarif eder. Varlığın, Hak indinde mağlum ancak henüz taayyün yani zuhur etmemiş ilmi süret halinde ki mertebesidir. İlahi Akıl ve ruhdaki ahali gibidir. İhsanın içindeki akl ve düşüncesinin görünmeyen yüzü gibidir.
Görünmez bağla ihata edilmiştir. Bu izafi yokluk sonra var olucak varlığın aynından yani heyulasından ibarettir. Varlık dediğimiz, dünya ve ahiret alemi işte bu mertebede iken ,izafi yokluk alemi olarak tabir edilmiştir. Öz olarak ahadiyyetin (Mutlak zattan), vahdaniyete teayyün halidir. Dünya ve ahiret alemi olarak adlandırdığımız bu varlık alemleri, Vahdaniyet teki ,ilmi, ruhi, ayni süretlilerin, latif ve kesif sınırlı ve kalıblara ve şekillere yani varlığa dönüşmesi halidir.
Ehli sünnet alimleri, Adem-i izafiden, vücud-u hakikiye doğru olan etmeyi tasavvuf mertebeleri ve tenezzül ( yucud yani varlık ) mertebeleri ile aslı 5 ana konuda izah eder. Bu ayrıca uzun bir konudur. Bizim ifade etmek istediğimiz izafi yokluk ve varlık ne anlama gelmektedir konusudur. Bu konuda özet bir bilgi sunmak için, Abdulkerim Ceyli ks ve İbni Arabi ks den aldığımız notları paylaşma gereği duydum. Bu konu her inanan kişi için bulunmaz bir yitik dir.
Madde, hayat, ruh, itibari varlıklardır. Mutlak varlık sadece Allah dır. Ehli sünnet alimleri ,itibari ve izafi varlıklar ,yok olan varlıklar demek değildir şeklinde ifade eder. Yani bunlar varlıklarını mutlak varlığa borçlu olan bağıntılı varlıklar olarak belirtir. Çünkü onunla vardırlar. Onun sayesinde ve varlıkta durmaktadırlar .İzafi ve itibari varlıklar ne hiç tirler nede hep tirler. Onlar sıfırda olamaz ,sonsuzda olamaz.
Mutlak kavramı iki türlüdür ve iki anlamı vardır. Birincisi mutlak varlık ikinci ise mutlak yokluktur. Mutlak varlık Allah' dır . Mutlak yokluk ise Yoktur. Yani mutlak yokluk diye bir şey yoktur. Çünkü Allah cc zıddı olmayan mutlak bir varlıktır. Mutlak varlık sonsuz ve tükenmez bir varlıktır. Onun yarattığı varlık yahut yokluk olsun ,insan alemi ve ahiret alemi dahi sınırlıdır. İnsan ancak tek Allah'a inanmakla ,mutlak varlık şuuruna ulaşabilir. Çelişkisiz sonsuz varlık kavramını edinebilir. Mutlak varlık olan Allah varlığı ve sonsuzluğu ifade ettiğinden yokluğuda imkansız kılmaktadır. Bunu iyi anlayalım ,Allah cc zat ve sıfatlarıyla tükenmeyen yegane varlıktır.
Allah sonsuz varlık olduğundan bir tanedir. Ondan gayrı hiç bir şey yoktur. Yani ondan başka külli irade yoktur. Birden başka sonsuz varlık olursa birbirini sınırlandırmış olur. Allah, ahad tır. Bu hassa dinin ve inananların vazgeçilmez prensibidir. Olmazsa olmaz şartıdır. İman gaybe yani gizli olan bu mutlak tek varlığadır.
İbni arabi hazretlerine göre mutlak yokluk yoktur hakkında konuşabileceğimiz bir yokluk konusu varsa oda izafi yokluk olabilir. Zira arabiye göre mutlak yokluk ne zihnen idrak edilebilir nede tahakkuk yani oluşabilir . Ahiret ve bu varlık aleminde yani yaratılmışlarda görünen yaşanan hadiselerdeki yokluk işte bu izafi yokluktur.
Allah'ın rahmeti gazabından üstündür. Arabi'ye göre mutlak varlık sırf hayırdır sırf iyiliktir. Arabiye göre mutlak anlamda kötülük yoktur. Bu sebeple kötülük dahi izafidir. Yani kötülük zem edilir. Ancak sırf iyilik ve hayr ise mutlak ve sonsuzdur. Arabi'ye göre ademin yaratılışı ayniyyet tir. Yokluktan yaratılmıştır. Ancak, yukarıda anlatılan ''MUTLAK YOKLUK '' gibi bir olmayan bir yokluktan yaratıldığı şeklinde algılanmamalıdır. Zira arabiye göre mutlak yokluk zati imkansızdır. Burada ademin yokluğu mutlak yoklukla izah edilemez. İşte izafi bir yoklukta, burada ortaya çıkıyor ve mümkün olur.
Allah her şeyden münezzehtir. Arabi , ''yokluğun yokluğunu'' varlık olarak ifade eder. (yokluğun olmadığı kalmadığı yer) Gerçek varlık sahasının olduğu yerdir. Yani varlık, yokluğun yokluğudur. İşte izafi yokluk ve varlık , bu anlamda ifade edilmiştir. Özetle ''(yani yokluğun yokluğu olan ) varlık ile yokluk bu anlamdadır.!
Arabiye göre paradoks işte burada başlar. Yani bir şeyin veya durumun adı aynı zamanda hem var hem yok olması insanın aklına takılır kalır. İşte alemdeki bu paradokslar gibi insanında böyle paradoksal bir varlık olarak yaratıldığını açıklar. Zira insan cemal ve celal isimleri arasında yok iken var edilen bir varlıktır. Bu yüzden insan tüm ilahi isimlere mazhar kılınmış bir cami ismi verilir. Zıdları içinde, barındıran bir varlık olarak yaratılmıştır. İşte bu sebeple tüm kainatın ve varlığın özüdür. İnsana küçük alem yahut alem-i sağir de denir.
İnsan, iyilik kötülük ,meleklik şeytanlık, vb özellikleri barındırdığı gibi ilahi isimlerine özellikleri, nefhasını toprak beden içinde barındıran varlıktır. Bu özelliklerde insan filleriyle göstermediği müddetçe ortaya çıkmaz yahut da bu özellikler onda yoktur anlamına gelmez. İnsandaki meleki duygular, güzel hasletler, huylara dönüşmedikçe dışa aks etmedikçe bu ortaya çıkmaz görünmez. Ama göstermedi görünmedi diye insanda kötülükte iyilikte yoktur denemez. İçinde yok değildir bilakis vardır. İşte insan bu özellikte bir varlıktır. Hem ''var ,hem yok'' berzah paradoksu yani imkanlarını içinde toplar. Özetle insan alemi berzahtır.
Ancak insan kendindeki zıdların sulhunu, iman ve şeriatle düzene kor yani ahlak- ı muhammediyye ile ahlaklanmak la , ilahi ahengi ve dengeyi korur. Vasat ümmet olur. Taşkınlık azgınlık yapmaz .Mümin olur. İnancını ve anlayışını hakkı üstün tutma prensibini edinir. Kendini yaradana dayar ona güvenir, halife olmaya namzet bir varlık olur.
Varlıklar, Allah'ın isimlerinin tecellî ettiği mazhar lardan ibarettir. Hak Teâlâ, bütün varlıkların fiillerini kendi vasfı olarak ifade etmiştir. Ehli sünnet alimleri Hakk’ın zıd sebepleri yaratan müsebbib olduğuna dikkat çekerek insanın bu zıd sebepler dünyasında kaybolmaması istenmiştir. Sebeplerden müsebbibi bulmak maksadı anlamak En yüce iştir marifettir.