Kardeşim acizane söylüyoruz eğer nasihatler ve tavsiyeler aklımızı başımıza getirmiyorsa hayatı ve ölümü anlamak, hak ile batılı ayırt etmek öğrenmek için çok uzun bir zaman geçmesi gerekiyor. Yani bir şeyleri anlamak için epeyce badire atlatmak, tecrübe edinmek ve kötek yemek şart... !
Şu geçim derdi ve hayatın zorluklarından kurtulup din işini kendine dert yani gaye edinebilirsen ne ala. Din derdini anlamak Hak vergisi bir iş. Hak inayet ederse anlayışın artar. Dilemezse din ile ilgili anlatılanı ancak taklit eder tekrar eder durursun. Mukallit olursun. Nitekim inancımız konusunda çok cahiliz. Çoğu şeyi sonradan anlıyor öğreniyoruz. Çünkü ileriye bakamıyoruz..! Nakısız.
Bizim savaşımız Hak tabiatı ile Ten tabiatı arası da geçen bir savaştır. İnsan Hakk’ın tabiatı yani huyu ile ten yani nefsimizin huyu arasında kalan bir varlıktır. İkisi arasında gider gelir bazen arafta kalırız. Bu ten, gıdasını hava ve topraktan alır yaşar. İnsan canı ise gıdasını bilgi ve nurdan alır. Can, bilgi anlayış ve hikmetle nurla dirilir. Kimin anlayışı fazlaysa o daha fazla canlıdır. Kuran o sonsuz aklın bize verdiği bir bakış ve görüştür. Hak inananlara bakışını ve görüşünü vahiyle elçileriyle bildirmiştir.
Hakkın işlerinin anlayışı çok başkadır. Hem bu dünyada hem ahirette, zahmetlerin ardında rahmet olduğu, darlığın ardında genişliğin bulunduğunu ahirette misliyle karşılığının verileceği bize bildirmiştir. İşlerimizde bize hep sabrı tavsiye eder. Acele etmememizi karar vermememizi ister. İşin sonunu başından görmemizi ister. Başımızı kuma gömmemizi istemez. Günü birlik yaşamak hayvanların adetidir der. Hak İşlerinin sırrı yine onun bakışıyla anlaşılır.
Yüce Allah insanları kahır ve lütufla sınar. Bunlar insanın imtihan gayretleridir. Lütfun içinde kahrın olduğunu, kahrın içinde de sayısız gizli lütufların bulunduğu Hak inananlara bildirmiştir. Hak bize gam verdi ise onu neşe görmemizi ister. Dert verdi ise deva görmenizi ister. Sıkıntı verdi ise bunun bir sebebinin olduğunu bilmemizi. Hastalık verdi ise bunun büyük bir nimet olduğunu bilmemizi ister. İstediklerine nail olmadın diye sakın gam yeme üzülme der. Belki senin hayrınadır.
Ama nedense biz tam aksine bu sıkıntı bu hastalık bu gam bu fakirlik derdinden nasıl sevinir, kayıplarına nasıl üzülmez insan diye hayıflanırız. Halbuki meselelere bu bakış türü, ten vasfının anlayışıdır. İnanan insanın canı meselelere böyle bakmaz. Mesele çok başka. Hak ve elçileri hep böyle buyura gelmiştir..
Yani işlere aksine bakmamız, aksine anlamamız inanmamız ister. Yani Ruh ve onun vasıflarıyla mesellere bakmak ahlakın sünnetüllahın görüşüdür. Beşer vasıflarından dışarı bir anlayış ve görüşle meselelere bakmaya biz iman etmişiz bi kerre. Hangi ateist yokluğa inanır yani gaybe inanır. Meleklere inanır. Hangi ateist orucun manadaki faziletini bilirde oruç tutar. Hak için karşılığı beklemeksizin servetini bağışlamak akıl karımı onlara göre tam aksi ahmaklık ve apdallıktır. Her insan kendi imanının inancının tefsiridir. Bakış ve görüşün nasıl olacağı inananlara kuranda zikredilmiştir.
Dinin anlayışı ile varlığın görünüşü bakışı aksinedir. Bu işler bizim düşündüğümüz gibi değildir. Bakış ve görüşü kaynağın dan gaybten almadıkça kimse aslını bilinmez. Sen üzülürsün ama Hak güler. Sen sevinirsin ama Hak sana küser. Hz Musa ile Hızır kıssası bu işleyişin bir örneğidir.
İnsanın nefsi ve anlayışı onu tabiata doğru çeker dünyayı ister din anlayışı ise insanı bu madde aleminin anlayışının ötesine çeker yani hakkı ve cenneti ister. Dünya ve dinin anlayışı birbirine zıt ve aykırıdır. Bu yüzden insan elini dişler. İşin içinden çıkamaz...!Elem keder burada ve bu sebeple başlar.
Bu dünyada ve hayatımızda ki var oluşlar, yok oluşlar, insanı sınamak için birer vasıtadır. Bu oluşlar ve yok oluşların çoğu kuranda bize hile ve tuzak olduğu bildirilmiştir. Bu dünyaya lanet edilmiş ancak hak için olan müstesna tutulmuştur. Dünyada yaratılan faydasız işler olduğu gibi faydalı işlerde vardır.
Faydasız işlerin peşinden koşma seni helak eder ikaz edilmiş onlara tapmamız emredilmiştir. Hâlbuki insanların çoğunun taptığı şeyler imtihan için gerekli malzemelerdir. Bu var oluşlar ve yok edilişler bunun için yaratılmışlardır. Kimi kıymetsiz işlerin peşinde koşar kimi de faydalı olan işlerin peşine koşar. Sen sana bildirilmiş faydalı işe koyul.. O fayda seni Hakka götürür Hakka taptırır. Mesele bu. Hak ölçüyü koymuştur. Nasip kısmet işi işte bilinmiyor. Sana az bana çok. Zengine daha fazla diğerine daha da az. Yetmez daha daha da az. Sen ise taksimata razı olmuyor kıskanıyor haset ediyorsun. Zaten bütün meselede buradan başlıyor.
Dünyayı anlayana dek insanın ömrü de, aklı da kendi de tükeniyor. Bununla beraber aynı oranda cahilliği küfrü, kini, inadı, hırsı artıyor. Kimi zaman sahip olamadıklarına isyanla geçiyor ömrü insanın, kimi zaman nimetlendiğinde azmakta şımarmakla. Bir kararı yok ki insanın..
Başında anla şu meseleyi. Anlamaz inad eder isyan edersen tekrarlarlar. İşin özünü yani vakıaları ondan bundan bilme. Onlar sadece sebepler yani görünen görünmeyen vasıtalardır. İnanan insanın olaylar karşısındaki tutumu çok önemli. İman zati güzel bir duruştur. Takındığın tavır ve anlayışın bakışın senin imanındır..! Ayağın sabit mi değil mi, gerçekte Hakka mı sığındın yoksa Ahmed'e, Mehmed’e mi.Veya kendine mi mesele bu ..
Akıllı ve ileri görüşlü insanlar, bırakın şu oyunu oynaşı demediler mi, çabuk vakit geçirmeden gidin, işin başında sonu gören bir göz arayın bulun, deyip durmadılar mı. Dediler.. Hala daha diyorlar.. Ama gel gör ki biz hep sıvışmanın kurtulmanın yollarını arıyoruz. Kimden kaçıyoruz..?
Biz başka türlü kurtulma yolunu ne kadar arar durursak birileri de bizden kurtulmanın yollarını düzüp durur. Ne ekersek onu biçeriz. Nihayet biten ilk ekilendir. Çoğu insan idrak edene dek isyanlar içinde kahırlar içindedir. Hırsı kini daha artar ateş madenine döner. Sabırsızlık içinde ömür sürer. Kendi kendini yiyip bitirir...
Biz bu dünyada huzuru rahatı ve neşeyi sevmişiz onu istemişiz. Hayata hep böyle İnanmışız. Âmâ yüce emir bize ''la rahate fiddünya'' demiştir. Üzüntü ve mutluluk, neşe ve keder, zenginlik fakirlik, hastalık sağlık,dokluk açlık,bunlar insanın imtihanı için yani insanın cevherini yani aslını ortaya çıkarmak için mukayyet sebebler vasıtalar. Zira şimdi bunlarla işler güçler yürüyüp gidiyor. Biz ise sebeplerin peşindeyiz onlara tapmışız.
Biz bu dünyadaki neşeye huzura paraya inanmışız. Onun için çaba sarfediyoruz.. gayemiz bu. Neşe verirlerse gülüyor mutlu oluyoruz ama keder verirlerse üzülüyor perişan oluyoruz '' bu anlayışların arasında gidip geliyoruz. Ekmek verirlerse seviniyor ama verilmeyince kahroluyoruz.. Zenginlik para verirlerse coşuyoruz. Fakirlik uzaktan bize az bir görünse ona hemen düşman oluyoruz. Sağlık verirlerse çocuklar gibi zıplıyoruz, hastalık verirlerse ağlayıp kederleniyoruz. Olayları böyle düşünüyoruz. Hâlbuki mesele o değil. Mesele bambaşka...iş göründüğü gibi değil..
Yaş haddini aşmış biz hala aynı dertteyiz. Hayvanlar da aynı dertte. Bak sen şu işe.. Yani hayvanlarla aynı derdi derd edinmişiz bir farkımız yok. Hissi müşterek derdi müşterek olmuşuz. Hep. Bu iki derdin arasında düşüncelerle ömür tüketmişiz. Bu din ve iman işi, gayb ve mana işidir. Maddesi rüya gibi can gibi hayal gibidir. Ama bu bir remizle söylenmiştir.
İnsan dünyaya fazla dalmamalı derdiyle ömür tüketmemeli. Hak derdini dert edinmeli. Hakkı dert edinmekte ne derece ileri isen o denli büyüksün yücesin. Yok eğer aksi bir durumda isen aşağılık bir yerdesin. Dünyayı dert edinmek menedilmiş bir iş. Bu iş çocuk akıllıların işi. Senin yaşınsa kırkı geçmiş. İşte musibet ne bela buradan gelip çatıyor insana ..
Din insana baki kalacak faydalı işleri tarif ve tavsiye etmiştir işlerin aslının baki olan nurdan olduğu belirtilmiştir. Nur ahirette geçerli akçemiz ve nakdimizdir. Biz den istenen nur olmamız ona yönelmemizdir.. Ama bu nur elle tutulan bu gözle görülen cinsten değil....Diğer faydasız yaratılmış işlerin aslı ise yani cinsi ise ateşten..
Bu din Kapaitalizm değil. Sosyalizm veya sonu izmle biten, bir şeyin hayata bakışı görüşü düşüncesi değil, onun başka bir bakışı görüşü düşüncesi var. Tabiatı yani maddeyi, ruh ve nur ile kıyas etmek cahillikte başka bir şey değil.
Bu din, bilgi, iman akıllar üstü sonsuz ve tarifi imkansız yüce bir akıldan insanlığa gelmiştir. Bu bilgi Allemelesma sırrıyla Adem babamızdan insana şekilsizlik yani gayb aleminden varlık alemine zuhur etmiş yani manalar harf ve kelimeye, ruh ve can da bir şekil ve suret kalıbına sıkıştırılmıştır. Bu dünya bu yüzden inananlara dar,.. inanmayanlara ise geniş görünmüştür.. Meseleyi iyi anla da kibirlenme, hırslanma, kendi küçük aklına inanma güvenme.. O sonsuz akla inan.. güven.. Bütün akıllar o aklın nurundan faydalanır....!
Bu dünyada kalıcı olduğumuza bizi biri fazlaca inandırmış ama o kim bunu nedense bilmiyoruz görmüyoruz. İnsanın içinde bir müddet izinli gizli düşmanı olan şeytan ve nefsin sana bunu inandırmış. Sen görmüyorsun diye şeytan yok değil ya. Nefsin yok değil ya, aklın, canın yok değil ya. Sen görmüyorsun diye HAK yok değil ya, bunun gibi..
Hadi bu kadar serkeşlik ettiğin yeter bin şu serkeş beden atına...vur eyeri sırtına .. Bu hakikatler tersine çakılmış nal izleri gibidir. Sense hala atın gittiği yöne doğru bakıyorsun... o yön tuzak, sen nal izlerine bak...Başka anlayış bul.. bakış bul .değiştir şu eski görüşü inanışı.. Sen burada ebedi kalacak değilsin yolcusun. Senin aradığın yer cennet ama bu bakışla anlayışla bulunmaz o.. Cennetin nefsin hoşlanmadığı şeylerle olduğu bize buyrulmuş...
Hak bize hayatı yazı kışı baharı, sıkıntıları, doğumu ölümü, anlasınlar diye göstermekten tekrarlamaktan bıkmamış, sende körlükten bıkmamışsın. Tam aksi daha hırslanmışsın. Biz beden tabiatımızın ve istek ve arzularımızın peşine düşmüşüz. Hak tabiatının derdine düşmekten uzaklaşmışız. Kahroluyoruz isyan ediyoruz gözlerimizden ateş fışkırıyor öküzler gibi sağa sola saldırıyor düşman arıyoruz.. Dünya tuzağındaki taneye yem oluyoruz..
Sanki çok çalışıp çaba sarf etmişiz de hakkımızı vermeyen az veren gasb eden biri var. Taksimata razı değiliz bu yüzden sokağa fırlamışız. Sağa sola öküz gibi saldırıyoruz...Ey öküz dur.... bahçeyi çiti yıkma.. gülünç duruma düşme.. Ey kurt sende yalandan adalet dağıtma karanlığa uluma.. Bedava verilen gelirin madenini görmemişin yetmez birde kalkıp taksimatın azlığından dem vuruyorsun.. Hakkın taksimatından endişe ediyorsun. Hırsız arıyorsun öyle mi. Hâlbuki onun sana verdiği kararlı ve yerindedir. Sen haline razı ol şükret hamd et.. Nankörlük etme..
Halbuki hırsız bizim içimizde saklı bizden çalmakta.. Farkında bile değiliz. Hırsız bize içimizden hırsız var diye sesleniyor bizde onunla beraber, hani nerede nerede diye hırsızı yakalamaya çalışıyoruz..
İnsan şeytanın ve şeytanca düşünen insanların oyuncağı olunca, imansız dinsiz nursuz birinden çare ararsa aklımız şeytanca fikirlerin ve düşüncelerin oyuncağı ve yoldaşı olur. Başka çeşit düşünce ve akılla ekmeği adaleti huzuru mutluluğu aramaya elde etme yollarına koyulur. Şeytan da ellerini avuçlarını ovuşturur durur. Buyur.. İşte düştü keriz!
Aslımızdan bize kadar gelen ve kalan o büyük mukaddes can mirasımıza yani inancımıza bağlılığımız ne kadar azsa, o kadar keder buluruz. Ne kadar çoksa o kadar baht elde ederiz.'
Ahmet DÜZGÜN