Bedenin duyu organlarında yaşadığı, koklama, dokunma, tatma, görme, duyma gibi algılama duyularından başka, insanın ruhunda beş adet algılayıcı ve bilici duyu gücü vardır. Ehli sünnet alimleri bu duygu ve hislere, ruhun duyuları ve hisleri adını vermişlerdir. Bunlar canlılık, bilinç, akıl, idrak, irade gibi ruh nitelikleridir. İmam Gazali Mişkatül envâr' da ruhun ; duyusal, hayalî, aklî, fikrî ve kudsî-nebevî olmak üzere beş çeşit hissi gücü olduğunu ittifakla ifade eder. (Mişkâtü’l-envâr.S-556)
Kısaca zahiri ve batıni, toplamda on adet olan bu his ve güçler, bedenin ve ruhumuzun, varlıkları algılama ve bilme gücü duygularıdır. Bu on adet his, bağlı olduğu unsurların çekim gücüne yani tabiatına tabidir. İnsana hangisinin belirgin olduğu veya yön verdiği ise ayanı sabitesi, istidati ve kaabiliyetine göre farklılık arz eder. Her cüz kendi külline tabidir.
Bizim bahse esas konumuz bedenin hisleri ile meselelere bakan yaşayan, care arayan insanın düştüğü durumdur. Çoğu insan bedenin hisleri olan algılama biçimi ile hayatı algılar yaşar ve nihayetinde ölür. Bedenin his duygularıyla ruhun algılama ve bilme biçimi olan his duyu ve duyguları anlaşılamaz. İnsanların çoğu ruhun algılama ve bilici gücünün farkında değildir. Bu ayrıca ihmal edilen bir eğitim konusudur. Bu hissi güçler ve varlık mertebeleri okullarda mutlaka küçük yaşta inanan herkese öğretilmelidir.
Hz Mevlana bedenin hisleriyle yaşayan insanların duygularını, gözleri bağlı eşşeklere benzetir. Yani gözleri bağlı bu eşşek yani beşeri duygular, maddi varlığın yani dünya değirmeni etrafında sürekli döner dururlar. Değirmenin işleri ve anlayışı için çalışıp çabalarlar.Çünkü bu gözleri bağlı eşşekler ,dünya değirmenine aklı ve işleyişi veren kullü akıldan habersizdirler .
Buna mükabil fani dünyanın güçlerinden ise fevkalade haberdardırlar. Beden hisleri akrabaları olan şeye yani dadıları olan maddeye pek düşkündürler yani tabidirler. Bu tebaate çocuk aklı da denir. Ben ona değirmenin dümen suyu diyeyim siz ona çarkından ibaret deyin.. hiç bir farkı yok. Ancak zaman içinde bu hisler tecrübe ve kemal hale geldiğinde iş değişir.Bu gözlerin bağı bir inayet yahut bir lütufla açıldığı zaman ki ona nur da denir o zaman bedeni hislerin yani duyuların candan görme,duyma ve fark etme aşaması başlar.Ruhun gücü ve duygularına dönüşür.
RUHUN DUYULARI ve DUYGULARI
Duyu yani beden organlarının alanını aşan şeylerin idraki hakkındaki aşamayı bir başka devre takip eder ki bu devrede insanda akıl gücü hâkimdir der. Gazâlî bir aşama daha ileri giderek bütün insanların ortak olduğu bu bilgi edinme yollarına duyuları ve aklı yetisini aşan bir gücü ilave eder. "İnsanda açılan başka bir göz" olarak nitelediği bu göz aracılığıyla insanın gayb âlemini, gelecekte olacak olayları ve aklın kavrayamadığı bazı şeyleri gördüğünü ifade eder.
Gazali bu hussusu şöyle netleştirir. Ruhun his güçleri,duyusal, hayalî, aklî, fikrî ve kudsî-nebevî olmak üzere beş kısımdır.(Bkz. Mişkatül envar -s-556 ).
1- Duyusal ruh, beş duyunun getirdikleriyle sadece duyular âlemine ait hususları kavrama özelliğine sahiptir.
2- Hayalî ruh, duyu organlarının getirdiklerini kaydedip depolar. Hâfıza ve hatırlama yetileri de buna bağlı olarak çalışmaktadır.
3- His ve hayalin ötesinde tüm zorunlu bilgilerin idrâk edildiği aklî ruh ise hayvanlarda ve çocuklarda bulunmaz. Gazâlî insanın özü olarak nitelediği bu yetiye İhyâ'da kalp der.
4- Fikrî ruh ise salt aklî bilgileri alıp bunlar arasında te’lif ve terkipler yaparak daha üstün sonuçlara ulaşır. Bu yeti sayesinde gerçekleşen çıkarımlarla sonsuz sayıda sonuç elde etmek mümkün olur.
5-Kudsi nebevi ruh ,fikri ruhun üzerinde Kudsi nebevi ruh bulunur. Aklî ve fikrî ruhların kavramaktan âciz olduğu gaybî-ledünnî yani metafizik bilgiler ise peygamberlere ve bazı velîlere mahsus olan kudsî-nebevî ruh vasıtasıyla anlaşılır. Rabbânî marifetler, âhiretle ve göklerin ve yerin melekûtuyla ilgili hususlar bu ruhun idrak alanına girer. Aklın etki alanı tecrübenin bitip nübüvvetin başladığı noktada son bulur.
NEBEVİ DUYGULAR ve ALEMİ KUDSİ DUYUSU
Gazali aklın ötesinde ve akla açılmayan şeylerin açıldığı bu marifet alanı , zevk, irfan ve vicdan terimleriyle ifade eder, bu ruhtan pay alanları da zevk, irfan veya vicdan ehli olarak adlandırır. Kirlerden arınmış, aydınlatıcı, kendisinde ilim nurları parlayan ve Allah tarafından desteklenmiş olan nefs, kudsî-nebevî akıl olarak da adlandırılır. Kuvvetli bir sezgi (hads) ve keskin bir zekâya sahip olup fikir ve nazara ihtiyaç duymaz.
Bilakis mele-i a’lâ vasıtasıyla ilim nurları ona feyezan eder. Adeta bedeninden soyunmuş ve kudsî âlemle ittisal etmiştir. Afifî'ye göre aklın ve hissin ötesinde olan bu idrak gücü her insanda potansiyel olarak bulunur. Ancak rûhî tekâmülünü gerçekleştiren bazı insanlara özgü olduğunu ifade eder..
BEDEN DUYU VE DUYGULARINDAN KUDSİ ALEMİN DUYU VE DUYGULARINA
Yukarıdan aşağıya yahut aşağıdan yücelere doğru anlatılan bu bilgiyle her insan kendi yerini görür ve bulur. Yapacak daha cok şeylerin olduğunun farkına varır. İşte bu biliş yahut bilinç insanın mana burağıdır. İnsan neyin esiri olduğunu o zaman yavaş yavaş idrak eder. Gözleri bağlı olan eşşek duygularımız gözleri açıldığı zaman hakikatleri algılamaya başlar. Dünya değirmeninden ve onun esaret zincirlerinden kurtulur. Beden gözü, aklı, kulağı, kalbi ve anlayışı ruhun ibret gözü aklı kalbi kulağı ve anlayışı haline geldiğinde insan ulvi alem duyularına sahib olur. İnsandan istenen de zati budur. Özetle insan ulvi alemin nurlarıyla aydınlanır. Aydınlanmak işte bu gözlerdeki bağı çözmekle başlar.
İnsanlar etrafındaki hadisatın ve işlerin ardında bu değirmen çarkından başka çarkların farkına varır. Feleklerin çarkından arşa kadar, daha ötesi nura, oradan kudsi aleme kadar olan şen leri anlar. Ruhun hislerinden doğan olan idrakler vasıtalı vasıtasız veya melek veya hatif şeklinde dile gelir sessiz ses ve sözlerle insan kendine seslenir iyiliğe çağırır ; Uğraşıp didindiğimiz şu değirmene bir bak.. nasılda ömrümüz den gizli gizli çalıyor haberimiz bile yokmuş der. Hadi bakalım şimdi duygu eşşeğini bulunduğu pazardan sür niğdeye.. Orada başka bir nur pazarı var ..
Bu eşşek duyguların ilahi nurla kamil ve olgun duygulara dönüşmesini sen rahmet ve hidayet bil..Dünya değirmeninde esir olan gözleri bağlı olan eşşek duygularımızı, idrak haline getiren ancak odur. Ruhunda bu sırrı taşıyan olan her insan gayb alemine yönelir. Yoksa bu dünya değirmeninin dümeninin suyunda ve çarkında yok olması mukadderdir.
Bu bedenin hislerinin bekası yoktur. Ancak ruhun güçleri olan duyguların ahir alemde bakası vardır. Yani ruhun hisleri , bedenin hisleri gibi fani değildir.Onlar bizimle beraberdir. Gözleri bağlı eşşek duygularımızın, ilahi akıl ve inayetle nurlanması görüşün ve anlayışın artması yakin bilgisidir. Bu yakin bilgi, insanın duygu gözlerinin bağını çözdüğü gibi ,dünya değirmeninin dümeninden ve hamallığından insanı çeker alır. 7 kat göklerin ve onun dahi feleklerin ve arşın fevkine vardırır.
Kusurluda olsa anlatmak istediğimiz; his ve duyguları, gözleri bağlı olan bedenlerimizin uyanık hale gelmesi,gözlerindeki bağı çözmesi, kendini bilmesi tanımasıdır. İnsan bu duyguların hangi amac ve gaye için kendine verildiğini bilmesi, tefekkür etmesiyle başlar. Cüzi anlayıştan küli aklın anlayışına varmak ,her cüzi aklın görevidir. Bu duygularımızın çobanı nihayetinde bir ilahi işıktır. İnsana her küllün cüzünden bir tabiat istidatı ve kabiliyeti verilmiştir.
Taleb ve isteklerimizin kabul edilmesi demek, yüceler yücesi pak yaratıcımızın bize tarafından tefekkür yani düşünme hissini yani melekesi vermesi ile başlar. Bu ise nurun gözleri bağlı olan duygulara bir başka can vermesi demektir. Allah kendi katından bizi hakiki iman, güç, irfan ,avf ve afiyetle desteklesin ki bu hayvani yani bedeni hislerin tesirinden kurtulup insanlığın özü olan ruhun ölümsüz pak temiz, akdes his ve duygularına yani aslımıza geri dönelim .Yoksa halimiz pek yaman..
vesselam.