Olgunlaşmanın bir sonu yoktur. İnsandaki bu cahil aklın ise hududu muayyendir. Yani bir yere kadardır. Akıl insanı daha iyi ve güzel bir akla ve anlayışa götürüyorsa bir işe yarar. Biz ona o zaman akıllı akıl deriz. Çünkü aklında başka bir akla ihtiyacı var. Olgunlaşmakta bunun gibidir. Sürekli gelişir geliştirir. Onlar işlerini istişare ile yaparlar ayetinin sırrı burada tecelli eder. O yüzden kimsenin aklına güvenip te, inat etmekte ayak diremesi akıl karı değildir. Bu onun cahilliğini körlüğünü arttırır. Bu inad ve ayak direme hali şeytanın huyu ve amelidir. Aklın açlığı bilgisizliğidir aklın tokluğu ise olgunluğu gibidir. Olgun Akıl, akıllardan gerçek aklın sahibine yani sonsuz aklın sahibinin aklına ulaşana dek yolculuğuna devam eden akla denir.
Hep aynı yerde kalan akıl, akıl değildir! Donmuş akıldır. Donmuş akıl ise ancak ''VAHİYLE'' dirilir. Çünkü vahiy aklın canıdır. Vahiysiz akıl cansızdır. Vahiy akla bir peygamber gibidir. Vahiy hakkın mukaddes sözü ve kelamıdır. Vahiy sonsuz aklın sahibinin sözleridir. Ve o sonsuz aklın sahibinden insanlığa verilen paha biçilmez bir buyruktur. O buyruk aklın ve hayatımızın ab-ı hayatıdır.
Burada susmak yol azıtmamak gerektir. Zira bu bahiste gizli veya açık akıl ve fikir beyan etmenin, meseleyi felsefi bakışla basit görmenin hulasa ukelalık taslamanın kimseye bir faydası yoktur. Sadece aklı iyi kullanmanın bir faydası vardır deriz! Aklın, vahyi tanıması, kayıp birinin akrabasını bulması anında ki neşeye benzer. Akıl vahiyle birleştiğinde o zaman olgunlaşmaya başlar. Aklın vahye teslim olmasına biz ''İMAN'' diyoruz. Ehli sünnetin görüşü budur.
Bu hususta kimi kendi aklına kanar kimi de vahye iman eder.. İşte insanlığın yol ayrımı yani dalaleti burada başlar. Vahiy akıldan üstündür. Vahye istidadı olan aklın nihayeti vahyin bidayetine yakındır. Tam aksi kendi aklına güvenenlerin nihayeti de sihrin ve şeytanlığın bidayetine yakındır. Tüm peygamberlerin aklı vahiy istidadına yani olgunluğa geldikten sonra ilahi hitaba muhatap kılınmıştır. Ziyadesiyle de büyükler dost libaslarını elde etmişlerdir.
Vahiyden yoksun akıl eksik akıldır. Velev ki son olsun. Adem babamız akıl ile vahyin yeryüzünde olgunlaşmış ilk insan örneğidir. Yurdundan ayrı kalan insanın özlemi yahut sevgilisinden ayrı bırakılan insanın sevgiliye duyduğu özleme aşk denir. Aklın vahye olan özlemi de bunun gibidir. İnsanın neye ne kadar çok özlemi varsa ona o kadar aşık ve düşkün demektir. Bu insanın derece derece kabiliyeti yani kabına ve anlayışına göre farklılık arz eder.
Aşkı bilmekle yaşamak arasında her ne kadar ayrılık var gibi gösterilse aslı birdir. Güzel bir düşünce bir gönülde veya akılda tohum iken ,birde bakarsınız ki başkasında bu düşünce başak vermiş olgunlaşmıştır.. Bilgide kalmamak o bilginin haline bürünmekle kemale ermesi gerekiyor insanın..
Aşkın, anlatılınca anlaşılacak bir bilgi değil, yaşanınca kavranacak bir hakikattir. Yaşanınca kavranan hakikatse olgunlaşmaktır. İşte aklında tecrübe ettikçe yeni akıl sahibi olması sonrada olgunluğa ulaşması böyle bir şey. İnsan bilgide kalmayacak yaşadıkça tecrübe edecek, başına gelen hadiselere isyan etmeyecek, sabrederek olgunlaşacaktır. Olgunlukta öyle bir hale gelecek ki insan ,artık görünen görünmeyen ne varsa kendi gerçeklerini bizzat ifşa edecek göstermeye söylemeye başlayacaktır..
Hakikatte eksiksiz ve olgun olan ''HAK'' tır. O olgunluğun sahibidir. Onun olgunluğu ise sözle anlatılamaz. Kemal sahibidir. Onun için bizim olgun olmamızı ister.
Olgunlaşmaya verilebilecek en güzel örnek mevsimlerdir. Bu yüzden insan, dünyanın en son olgunlaşan meyvesidir diye tarif edilir. İnsanda bir tohum gibidir toprağa ekilmiştir. Meyvesi ise akıbetinde yani hasadında saklıdır. Her mevsimin bir olgunluğu vardır. Mevsimler insana bize bak da sende olgunlaş demek ister. Maksadı budur. Sürekli insan ölene kadar tekrarlar. İbret al der. Bir yıl içinde nasıl dört mevsim varsa insanın ömrü de böyledir. Ölümüne kadar bu dört mevsim bir defaya mahsus olmak üzere hüküm sürer hayatında. Ama her anında yine dört mevsim saklıdır.
Hayat sayfalarını iyi okuyan insan ibretle bakan insandır. Hayatın vermek istediği manayı anlayan insandır. İnsanın hayattan ve onun anlattıklarından bir mana çıkarması akıbeti görmesi anlaması ''MÜMİN'' bir bakıştır.
Mümin bakışın olgun bakışla görünmez bir münasebeti akrabalığı yani soy bağı vardır. İkisi de aynı cinstendir. O bakış kuran ve hadislerle övülen bir bakıştır. Bu bakış Nurun bakışıdır. Anlayışı nurun anlayışıdır. İşte insana verilen bu olgunluk, nurun anlayışından sadece biridir.
Yaşanılan tecrübeler insanı daha da olgunlaştırır. Hadiselerden ders çıkaran olgun bakıştır. Olgunluğun insana verdiği mana yani sessiz sözler vahiy gibidir. İçinden gelen ibretli sözlere dikkat eden insan olgunlaşıyor demektir. Son baharın bittiğini görünce artık bilmeli ki insan kış gelecek.. Sonbahar bunu bana haber veriyor, artık burada ihmalkârlığın ve inat etmenin bir yararı olmadığını bilmesi gerek.
Okuyabilene tüm mevsimler hakikatinde insana bir uyarıdır verir. Ama görünüşünde ise tam aksidir. Görünüşüne alışır bağlanırsa, mevsimler insanı kafi derecede aldatır. Yok eğer verdiği manayı anlarsa olgunlaşır. İşte olgunluk bu aksi görünüşleri ayırt edebilmenin yani hünerin ver meziyetin adıdır.
İnsan, buna benzer nice özelliği içinde barındıran alemin küçük bir örneğidir. Bu örnekten aslı bulmak anlatmakta yine insanın meziyetidir. Alemi küçültmüşler insanın içine başka bir sembolle koymuşlardır. Herkes kendi alemini yani içindeki kainatı keşfi neticesi gerçeği bilir oradan olgunlaşır ötesinde hakikati anlar ve yakiyn sahibi olur..
İnsanda da mevsimler vardır ama dışımızdaki mevsimlere benzemez yani aynısı değildir. O şekil itibari ile o buna, bu da ona benzemez fakat hakikatte verdiği mana birdir. Yani burada teferruata şekle kapılıp kaybolmaktan ziyade, verdiği manayı anlamanın önemi vardır..
Her hakiki anlayışın bir kainat gibi gökleri ayı güneşi ve yıldızları hülasa daha da ziyası vardır. Bu anlayışlar gayb alemini anlamanın kandilleri gibidir. Remizle bu kainatta ne varsa, arzdan arşa sırra değin her anlayışın içinde bu terkib içindedir. Tüm terkib bu adetullah üzeredir.
Buluttan şimşek çakması, yağmur yağması, insanın heyecan duyması ve hüzün düşünceleri yüzünden ağlamasına benzer. Bulutların gökyüzünde kaybolması güneşin ortaya çıkması, insanın sıkıntıdan kurtulması, içine aydınlığın ferahlığın gelmesi gibi bir şey. Bu insandaki ferahlık yeryüzünün bahar gibidir ama görünen bahara benzemez. Diğerlerini artık siz kıyas edin.
Sonbahar ömrün yaşlılığı yani faniliğini, kış fani ömrün bitişini, bahar yeniden doğmayı, yaz ise tali mutluluğu ifade eder. Bu remizler Gayb alemindeki mevsimlerin remizleri gibidir. Burada kısa ve fani orada ise uzun ve sonsuzluğun işaretlerini remz eder. Ancak hiç bir asıl bu dünyadaki eser gibi değildir çok farklıdır. Aslın dünyadaki akisleri gölgeler gibidir. Nurun aksi de remizle güneşe benzer ama bu nura göre gölge mesabesindedir. Nura göre güneş Gölge gibiyse, artık nurun kıyası nasıl mümkün olsun.
Hikmet madeni hakiki anlayışların oluşturduğu sonsuz bir madendir. Bu anlayışların hepsinin aslı nurdandır bu madenin anahtarları da ancak aşk ve imanla elde edilir. O zaman arzdan insana, insandan gaybe oradan kürsi ve arşa sonra sırra değin anlayışa sahib olur insan. O zaman Kamil bir insan olur insan. Ama Bu anlayışın sonu yoktur..
Senin ve benim dileğim henüz aşk olmamış bu hayal kime yarar.. Taklitten öteye yol bulamaz ki insan..! Dinler dururuz. Taklit eder dururuz. Hz Mevlana olgunlaşmayı şöyle ifade eder anlatır: “Hiçbir ayna, tekrar demir olmadı. Hiçbir ekmek dönüp de yeniden buğday olmadı. Hiçbir üzüm tekrar koruk hâline dönmedi. Piş ve olgunlaş da, bozulmaktan kurtul!”
Selam ile
Ahmet DÜZGÜN