Devlet ve ikbal sahibi Padişahın fermanı gereği mukayyed zaman ruhlar, asıl yurdları yani bulundukları vatanlarından tebdili kıyafetleri ve azıkları ile birlikte bir müddet gurbete gönderilirler.Fermana hilafsız ram olan ruhlar yanlarına, azıkları yani padişahlarına olan inançlarını, sevgilerini, vefalarını, irfanlarıni, aydınlıklarını, yurdlarının güzelliğini birde güzel huylarını yaren alarak yola koyulurlar..
Bilmedikleri ve görmedikleri varlık duraklarını ilk defa gelen ve gören ruhlar bu varlık duraklarının tesirleri sebebiyle kimi karasız ,kimi şaşkın, kimi gafil, kimileri de aşık olur kalır.Kimi ruhlarda varlığın tesiri ve sihrini yabancı gibi görür ona düşman kesilir..
Aklını iyi kullanan ruhlar bu iniş ve dönüş gurbetinde faydalı oluş sebebiyle bir müddet varlıktan tebdili kıyafetleri için ruhsat miktarı istifade etmiş yahut zararlı oluşu sebebiyle ona düşman kesilmiş karşı durmuştur. Kısaca özelliği gereği varlığın sihrine inanmamış ,kendini ona dayamamış aslına yani geldiği yurda sırtını inancına dayamış kendini ona adamıştır.
Ruhun varlığı yabancı görüşü ve ona karşı aksi duruşu aid olduğu akdese nisbetle, varlığın asla onunla kıyaslanamaz derecede değersiz olduğu ayrd etmesi şuurudur. Ruhun mihengi ve terazisi onun paha biçilmez bir akla sahib olmasından ileri gelir.Bu Allah vergisi anlayış ve ayırış terazisi o ruha yine padişahın bir lutfu ile verilmiştir..
Bu yolculuğun seyrinde kimi ruhlar istidat ve kaabiliyetlerini yani meziyet ve hünerlerini unutmuş varlığın cazibesine kapılmış tesirinde kalmış sonrada esiri olmuşlardır.Bu esarete ona verilen tebdili kıyafetin derdi neden olmuş .Bir müddet onun ihtiyaçlarının peşinde koşmuş oyalanmış vaktini boşa harcamıştır.Kendi asli derdini unutmuş aksine derisini daha ziyade kalınlaştırmıştır..
Ruha seyri için emanet verilen tebdili kıyafet yaman bir ferzin bendtir. Çünkü onun cinsi, varlığın cinsindendir. Varlık ancak kendi cinsinden olanı sever bağrına basar ve kendine çeker. Aksi de öyledir varlığın içinde hilkati gereği barındırdığı ruhu da sahibi olan padişahı kendine çeker ve bağrına basar.
Her cins aslına yani kendine çeker.Her asl kendine has bir uslupla ve sözle cinslerini kendine çağırır.Bu sesli ve sessiz çekişler bir ömürdür sürer devam eder.Çeken kimdir çağıran kimdir, çekilen kimdir. Neden çekerler, nereye cekerler, Ne isterler bu ruhun ve nefsin en büyük bir sorunudur.
Buda sonuçta kim galib olur kim hezimete uğrar bir muammadır doğurur..Bu mübhem fark edildiği zaman akla gelen ilk soru , doğru cevabın da, ta kendisidir. Kim bu soruya doğru ve isabetli cevab verirse o ruhun bulunduğu kalıba hikmet verilmiştir.Çünkü doğru ve isabetli ayrd ediş hassası imandır yahutda imandan dır..
Görünmez çekişler içinde olan insan ilk önce aklı ile, neyin kimin tesiri büyüsü ve cazibesi yada muhabbetiyle meşgul olduğunu bilmesi ve cevabını kendine vermesi akabinde doğru yöne yönelmesi ve bu uğurda gayret saf etmesi ruhunun gıdasıdır.Bedenin bu uğurda zayıflaması ,ruhun yücelmesine sebebtir.
Bu gurbet yurdunda ruhun tebdili kıyafetinin çektiği bu eziyetler yani edinemediği konforu, doyuramadığı nefsi, ulaşamadığı istikbal, sahib olamadığı malı, gideremediği sıkıntı ve üzüntüsü, yahut bi türlü zengin edemediği fakirlik ,ulaşamadığı zevki yahut mutluluğu, aslında onun gizli ''takvası'' olmuştur..Tebdili kıyafetin bir şeyi elde edemeyisine karşı hala daha isyanı ise onun merdudluğu ve ahmaklığıdır.Ki bu israr edişi zati onun cinsine olan bağlılığı ispatıdır ki buda çok fena bir azgınlıktır.
Tebdili kıyafetin varlığına varlık katamaması onun iyiliği için olduğu gibi diğer taraftan takva elbisesinin ruhuna verilmesi demektir.Yani ruhun kalıbının bilmediği bu hale ve hezayanına karşı padişah ilahi lutufunu ona gizlice verir. Bunlara nimetlere gizli lütuflar denir. Çünkü padişahın gizli lütufları kahrlarda gizlidir.
Padişah sevdiği kuluna kendini unutturmadığı gibi,tebdili kıyafetle gönderdiği emanetini gurbet ellerde unutmaz..Neyin hayr neyin şer olduğunu o padişah bilir.Onun en büyük yüceliği,tek oluşu yegane oluşu, Onun rahmetinin gazabını aşmış olması, kulunsa aczini bilmesi ancak ona sığınması ve ondan özür dilemesidir.
Bu yolculukta,tebdili kıyafet içinde devr ve seyre gelen ruhun önüne çıkan gulyabaniler,tuzaklar,varlıklar kendilerini ne kadar cazib gösterse yalım yalım yıldız veya gibi parlasa keza yalvarsa bile, tebdili kıyafetin içindeki ruhun parlaklığının yanında hepsi bir anda gölgeye döner kaybolur nihayetinde yok olur..
Ama beden elbisesi içinde ruhu taşıdığını unutanların çoğu bunu bilmez. En azından ona karşı çıkmayan bilmeyen biri olmak ,inadla haddi aşan, karşı olan biri ahmaktan daha hayırlı ve iyidir. Çünkü kuru dere nerede ise yağmur yağdığında suyunun ırmağa aktığı gibi onun tarafında meyledmesi mümkündür.Çünkü o kuru derenin yağmur suyunu kabul edecek istidati vardır.
Bilmediği halde susan itiraz etmeyen cahil o kuru der gibidir. Bütün tebdili kıyafet icinde esir olan ruhlar ,rahmet yağmurlarıyla canlanırlar. Ne mutlu yolcu olduğunun farkında olanlara aslını ve geldiği yurdu unutmayanlara.. Rabbimiz ilahi rahmetini ve İnayetini bizden esirgemesin Dönüşümüzü hayırlı kılsın bize bilmediğimiz yönden lutuf ve ihsanlar versin etsin.Bizi kendine karşı mahcup etmesin .Rızasına nail olucak güzel bir ameller nasib etsin...Dualarımızı kabul etsin.Amin.