Öğrenmenin ve anlayışın sonu ve yaşı yoktur. Anlayışı arttırmak her insana farzdır. Anladığıyla yetinmek ve öğünmek insanın ahmaklığı ve kibrinden başka bir şey değildir. Arzdan arşa değin anlayış, sınırlı bir halden sınırsız hale gelinceye dek büyür. Varlığın suret ve siretinde, isim ve manasında, lugat ve istılahında zıtlarda gizli ilahi anlamları çıkarmak yüce bir anlayıştır. Cahil anlayışı yüce bir anlayış haline getirmesi her insandan istenir. Kur'anda varlığın parçalarını birleştirip, işlerin sonun görmek ve verdiği anlamı bulmak üstün ve övülen bir meziyettir. Bu meziyete marifet de denir.
İlim sonsuz oldukça aklın anlayışının da sonu yoktur. Anlayışın noksan halden tam hale, cehaletten kemale doğru; kesif, latif, kudsi, nur ve sır hazretleri (makamları) vardır. Bunlara suretsiz ilahi lezzet kuvveleri yani kudretleri de denir. Ayın hilalden dolunaya dek olan safhaları, insana bunu ısrarla remz ve resm eder. Dünyadaki mevsimler dahi başka bir beşinci bir mevsimin yahut mevsimlerin olduğunun varlığının habercisidir yahut nişanını taşır. Zira mevsimler anlayışın yüceliğinin mekanları ve cennetleridir.
Bu kudsi anlayış yolunun başı nedir sorusuna Hz pir Abdulkadir Geylani ks '' uyanıklıktır '' cevabını vermiştir. Üstün olan anlayış inanç ve imanla şeref bulur.! insanın nereden geldim nereye gidiyorum ne olacağım sorusunu kendine sorması uyanıklığının ilk nişanıdır..
Öğrenmek sadece kalıbı bilmeye benzer onunla bilirsin. Anlamak içteki özü görmektir yani onunla görürsün. İman ise özün lezzeti gibidir onunla tadar yaşayış halini alırsın.. Anlayış da, akla ezelde verilen istidatlere bağlıdır. İlahi mana ve anlam insanın kabına göre dağilir. İstidatlerin artışı ise gayrete ve talebe yahut bir rehbere yani kamil bir ustaya bağlıdır.
Ruhun anlayış ve aldığı tad ile beden uzuvlarının aldığı tad ve anlayış birbirinden çok farklıdır. Biri ilahi diğeri ise beşeridir. İnsan bu her iki vasfa cami bir varlıktır. Diğer varlıklarda verilmeyen bu üstün özellik sadece insana verilmiştir. İnsandan istenen beşeri anlayış ve yaşayışından çıkıp ruhun anlayış ve yaşayış haline gelmesidir. Ki bu hakikatteki insanın tarifidir.
Bu yüzden insanın dünyevi ve ilahi olan lezzetleri iyi bilmesi tanıması anlaması ve birbirinden iyi ayırması gerek. Geçici olan beden anlayışını terk etmesi kemale erişmesi istenir. O tadı, bu kudsi ve baki tada değişmek yahut kıyaslamak ahmaklıktır. Ruh, yokluktaki gizli evin sofrasından mukaddes rızıklarla gıdalanır. Beden yani nefs ise varlıktaki toprak sofrasıyla ..
Toprak sofrasından yahut safhasından ,gayb sofrasına yahut safhasına doğru anlayışlar ve alışkanlıklar değişir gelişir yücelir. Burada işler başka çeşittir. Maksat yemek yemek değildir o artık bir yere kadar yemek, hava, su, toprak ve dünya vasıtadır. Bunlara fazla yapışıp kalmamak aldanmamak gerekir.Ki yapışıp kalmak çocuk aklın işidir isterse yaşı yüz olsun. Maksad suret sofrasında gizli olan ilahi mahmudelerin mana ve anlamın kaynağına ışığına ulaşmaktır. Marifet ve hüner hakikatte budur.
Vasıta maksat olursa o zaman put olur. Anladın mı, öğrenmek artık geride kaldı demektir yer sofrasından artık yavaş yavaş el çekilir. Tam ve olgun anlamlarla hayata ve yaşayışa bakılır Çocuk büyüdü mü anne sütünden keser. Artık yeter denir. Başka çeşit gıdayla geçilir. Buda bir yere kadardır onunda bir sonu vardır. Zira başka bir yaşayış alemi insana önceden haber verilmiştir. O alemin yaşayışına şimdi bu alemden alışkanlık kazanmak islam ahlakıdır. Deve kuşu gibi başı kuma gömerek bunda ısrar ve inad etmek mümin bir bakış olamaz. Olsa olsa bu anlayış şeytani veya nefsani bir bakıştır.
O yaşayış alemine bu kaba süretle varılmaz. Kaba sireti ve süreti inceltmek latifleştirmek gerekir ki ,buda ilahi ahlakı huy edinmek yani Resulullahın ahlakı ile ahlaklanmakla olur. Güzel amellerle niyetlerle dünya ve içindekileri terk etmekle olur. Maddi gıdadan yavaş yavaş el çekip manevi gıdaya doğru anlayış ve yaşayış haline gelmesi insanın yakin imana geldiğinin işaretidir.
Maksad hakiki mananın kendisidir yahut onun nurudur. Hakiki aydınlık denizinin önünden kelime bulutlarının yani anlayış engellerinin kaldırmak için insanın mücadele etmesi emredilmiştir. O zaman yer sofrasının sihri kalkar kalkar. Gayb sofrası hakikati ortaya çıkar gözüne görünür. Nur olan nur la gıdalanır. Toprak olan toprakla..
Küçük akıl bir yere kadar insana lazım daha üstün bir aklın yanına gelince insanın onu terk etmeyi anlaması yerinde ve olgun bir davranıştır. Orada susulur edeb edilir teslim olunur.. Akıllı adam bunu iyi bilir. Hakkın izniyle idrak kulakları ile can gözleri o zaman açılır. Bir başka çeşit göz ve gıda yani ulvi alışlkanlıklar insana verilir veya önü açılır. Ona hikmet verirlir.
Sen ve bedeki bu küçük aklın anlayışı ve gücü ancak bizi atmosfere çıkarmaya yarayan vasıta yani bir roket gibidir. Ama atmosfersiz yani havasız ortama geçince artık akıl roketimizin aparatları yani anlayışlarıbir işe yaramaz bize yük olur. Havasız boşlukta yani fezada ise başka üstün fonksiyonlar ve anlayışlar devreye girer yahut verilir. Orada işleyiş ve anlayış başkalaşır. Eski noksan anlayışlar gider yerine başka üstün ve olgun anlayışlar bakışlar devreye girer. Zati onlar hep devrededir fakat insan farkında değildir. Üstün anlam ve anlayış küllü aklın anlayışıdır.
Her şeyin fezası ve içinde felekleri ,melekeleri,mertebeleri vardır. Zerreden kürreye hazretler olduğu gibi yahut kürreden zerreye de tenezzül meretebeleri vardır. İnsan bir ve en üstün anlamı bulmaya doğru anlayışlar yücelir.
Uzay fezasının felekleri olduğu gibi, insanın da fezasının felekleri melekeleri vardır. Tüm bunların üzerinde de varlığı kapsayan büyük arş ve içinde felekler mevcuttur. Hepsinin üzerinde ise olan Hakkın kabzı vardır. Hak her şeyden münezzehtir. Yani bu varlık keyfiyetsiz ve cihetsizlik denizi olan can ve gönül aması ihatası içindedir.
Bu varlığı bir gayb ,onuda başka bir gayb, onuda başka bir gayb keyfiyetsiz bir halde kuşatmıştır. Bu gayblerin her fezasında kudsi anlayışın fonksiyonları devreye girer. Ancak bu anlayış fezasında insana lazım olan bir rehber edinmesidir. O kimselere insan kamil yahut halk dilinde kaptanı deryada denir. Yoksa kudsi ve yüce anlayış semaları aşamaz insan.
izafi varlık suretleriden ,isim ve kelimelerin içinde saklı bulunan suretsiz ilahi manayı anlamak için harf kabuklarını ve yığınlarını kaldırıp atmakla yahut özüne doğru derin tefekkürle anlayış olgun hale gelir. Bu varlığın sınırları içindeki numunelerde saklı mana örneklerindeki ilahi emir ve sünnetin yüklü olduğu ahlakı, ilahi lezzet olan manalarını tadmak bulmak yüce bir anlayıştır.
Yüzbinlerce kelime, isim ve suretlere dağilmış bu sır mana ve anlam insana aşikar olunca ,cevab bulumuş olur. O cevab tevhidin kendisidir. Öyle bir cevab anlam bul ki artık ne soru nede bir merak kalmasın. İçinde sende olmasın,seni senden alsın. Cevabın ta kendisi olsun..