Gelecek şimdilik bize yokluk yani yok gibi gözüküyor.
Ama geldiği zaman, bize hayal yani yok gibi görünen şey birde bakarız ki gerçek olmuştur. Yokluk şimdi bizim bilmediğimiz veya görmediğimiz gayb halinde bir zaman alemidir.
Yani bu yoktan maksad hiç zaman olmayan bir şey değildir. Kasd ettiğimiz var ancak henüz zamanı gelmemiş olan yokluktur. Hiç var olmayansa zati hiç var olmamıştır. Sözü dahi edilmez.
Çünkü onun bir adı ve sanı yani manası yoktur. Her şey bir vardan mütevellit tir. Her var olanın bir adı ve sanı vardır. Bütün adlar ve sanlar bir vardan meydana gelmiştir. Bizim bahse konumuz olan yokluk ise adı ve sanı olan '''gelecek yani yokluk'' dur. Ümidler hep bu bu yokluktan gizli bir elle doğar ve gelir.
Ufkumuzu biraz daha açarsak düşünürsek sadace ümidlerin değil her şeyin oradan yani yokluktan gelmekte olduğunu anlarız. İnsan ister inkar etsin ister etmesin hepsi de ondan bir şey istemekte beklemektedir. Yokluk işleri şimdilik insana sırdır ama insanda bunun emareleri sürekli görünür durur. Devletler ve insanlar sonraki zamandan gelecek olan beklentilere göre yatırım yapar ona göre yaşarlar. Yarın emekli olduğunda sahilde oturabileceği bir ev ve yer hayalini kurar. Yahut çiftçinin tarla ektikten sonra mahsulu gelecekten beklemesine benzer. Ama şimdilik bunlar onun elinde değildir. Herkes şimdi yokluktan gelecek olanı ümitle ve sabırla bekler...!
Sabırla bekleyenler de, beklediklerine göre karşılık bulurlar. Uzun bab vesselam..
Biz bilmiyoruz diye bu bilgi yok değildir. Şimdi görmüyoruz diye yarın doğmayacak yahut olmayacak değildir. Bir ilkokul talebesi bilmiyor diye bu öğretmeninde birşey bilmediği anlamına gelmez. Şimdi anne karnında olduğunu bilmeyen bir bebek zamanı geldiğinde doğmayacak değildir. Doğmadan önce doğduktan sonraki alemi bilecek de değil..
Bugün bilmiyor yahut görmüyoruz diye felekler cennet ve arş dahi yok değildir.
Körlüğün en yüksek derecesi olan şu örnek insanın cahilliğinin boyutunu nedenli büyük olduğunu bize çok güzel anlatıyor. Anne karnında bir çocuğun dışarıda hayat var gerçeğine rağmen hayır demesi doğumu ve ötesine inanmaması, inkar etmesi neye yarar. Anne karnındaki aleme yapışması, kan emerek yaşamaya inanması ve bu anlayışla yetinmesi düşünmesi, insanın körlüğü cahilliği değilde nedir. Ama ne kadar böyle düşünse inansa bile nihayetinde doğuyor. Zira doğmamak elinde değildir..! Sen bilmiyor, görmüyor, inanmıyorsun diye alem tertip ve terkib üzere dönmüyor sanma.
Bu saçma sapan sanmalarına anlayışlarına da fazla aldanma..Öfke de , körlükte zati bu bilmemeler zanlardan den kaynaklanıyor.
Şimdi bize bilmediğimiz ve görmediğimiz sonraki safhaları ve anlayışları varın artık siz kıyas edin.
Dünya safhasına gelin. Sonra ahiret safhasına..
O safhadan sonraki sır safhasına kadar hayal edin. Her safhanın içinde gizli bir mana söz ve şekilden müteşekkil bir alem olduğunu da unutmayın...
Bu safhalar, ezel ve ebed arasında yaratılan ama şimdilik insana sır safhalardır. Ancak saf ve pak mukaddes düşünce ile anlaşılabilen görünebilen ve yaşanabilinen safhalardır. Suret şeklinde görünen güzel hassasiyetler den daha latif hassasiyetlere, irfana ve mana kuvvelerine yani Hakiki ve mutlak nura değin olan hicab safhalarıdır. Bu safhalar Hakkın insana ve varlığa izafi yani fani olarak verdiği ödünç aks lerden ibarettir.
Yerine gelmişken küçük bir kıyasla Kızılderililerin bir atasözü aklıma geldi ''bu topraklar atalarımızdan bize miras değildir onları çocuklarımızdan ödünç aldık '' ifadesi, ezel ile ebedin manasına çok güzel vurgu yapıyor. Zira çocuklar bugün ki babalarına geleceklerinden şimdilik ödünç verdikleri bu toprakları da nitekim gelecek olan çocuklarından yani yokluktan ödünç alacaklar..
Bu ödünçlük anlamı, sadece topraklar için değil genel olarak tüm kainatla beraber insanın varlığı için geçerli bir kavramdır. Ezel ve ebedin, varlığa izafi, itibari, yahut geçici verilen değerlerinin yanında birde insana verdiği mukaddes ve baki değerler vardır. Ki biz ona Hakkın kendinden ödünç olarak insana verdiği kutsal ve akdes değerler diyoruz. Yaşadığımız hayat ve evren işte bu izafi itibari ve geçici olarak insana verilen değerlerle kaim oluyor..
Bu döngü kaynağına varıncaya dek devam eder. Bu ödünçlük hiç bir zaman tamamıyla insanın sonuna kadar sahib olamayacağı bir emanetten ibarettir. Yani emanet sahibine aittir. Ama neden insan borcunu unutmuş bilakis kendini alacaklı zan ediyor. Ademin manası hiç bir şeyi olmayan sonradan yaratılan var gibi görünen ama yokluktan ibaret olan bir varlık anlamını taşır..
Ama Yoklukta bir sır saklıdır.
Ama insanlık sahib olamayacağı bu ödünç verilen bu kimliği ve varlığı unutuyor hırsları ve çıkarları uğruna azgınlık içinde. Çocukça bencillik firavunluk iddiasında.
Yaşadığı toprağa ve varlığa yapışıyor .Kimseyle paylaşmıyor ,cimrilik yapıyor. Bu cimrilik cömertliğin zıddına açılmış bir savaş şeklinde zuhur ediyor.
Alem zıdlıkların tezahüründen ibarettir anlamı imtihan meydanıdır.
Bu zıdlıklar sınama maksadlı,insana kendi gibi ödünç verilen izafi ve itibari manalardır. İmtihan gayretleri yani vasıtalarıdır. Bizden istenen Hak tarafından sevilen vasıflarda olmamız, buna mukabil çirkin azgın fena vasıf ve taraftan uzak olmak ve karşısında durmamız isteniyor..
Bu ezel ve ebedin sırrı, döngünün zuhuru ile ortaya çıkıyor. Taki bu zuhur ediş, sonsuzluğa dek süren hayatın kaynağına varana dek süren ilahi bir döngüden ibaret. Hayatın başladığı yere sonundan verilen bir cevab gibidir. İkisinin de aslında aynı manaya geldiğinin birbirini tamamladığını akıllı insana veriyor. Bu iki döngünün, aslında bir den ''TEVHİD' den '' yani aynı şeyden kaynaklandığını, Hak, insanoğluna gizli bir şekilde ses ve imalarla veriyor..
Kusurlu bir teşbihle, bu meseleyi anlamak ,kendi kendine soru sorup, cevabını kendin vermene benziyor. Bu çatışma sürekli kemale erene dek yani en doğruyu mükemmeli bulana dek sürüyor. İşte insandaki bu tefekkür ve mürakabe hali marifetin başladığı yerdir. Tüm soruların karşılığı bir cevapta bulmaksa bilginin tam yani ekmel noktasıdır. Burada varlık unsurları artık yoktur. Öyle bir cevab verin ki yahut bulun ki artık soru kalmasın sorulmasın. Her şeyin cevabı olsun. Ortada sadece cevab olsun..
Ezel ve ebed isim aynalarının yüz yüze oluşu ve duruşundan aralarında izafi zaman ,mekan ve hayat meydana gelir .Biz varlık aleminde buna yansıma ve akisler de diyoruz. Bu akis ve yansımalar biri varlık gibi diğeri yokluk şeklindedir. Bir teşbihle geceleyin ışığı güneşten alan ayın gölün yüzünde görünmesi gibidir. Aksine bakışla göldeki aydan, gökteki aya oradan yüksek felek güneşine ve nihayet ışığını aldığı kaynağa ve arşın nuruna kadar olan safhalardır.
Zaman dediğimiz mefhum zati, izafi ve itibari yani fani varlıklara verilen, elle tutulmayan gözle görülmeyen ancak fark edilebilen izafi bir yokluk yani bir mühlettir. Bu mühlet ve zamanın içinde yaşayanlar ise varlıklardır. Başladığınız yere sürekli yeni gelmeniz..
Önceden çokca gördüğünüz fakat gafletimiz sebebiyle bir türlü fark edemediğimiz kıymet bilmediğimiz değerlerin anlaşılması yani hatırlatılması içindir.
Bu insana verilen izafi ödünç emanetin hatırlamakla unutmamakla alakası yani cinsi bir bağı vardır. Ödünç veren insan dahi olsa zamanı geldiğince emanetini ister. İadesinin karşılığının verilmesi biçimi ise çeşitli söz fiil ve şekillerle müteşekkir olup olmama şekli suretini ortaya çıkarır. Bu bağı farkı nisbetin de insanın aklı ve gözleri başka bir şekilde doğar görür Bu doğuşa hidayet yahut gönül aydınlığı denir..Bağı arttırdığınız ve ihlaslı vefa gösterdiğiniz nispette de misli misli görülmemiş lutuflar sizin anlayışınızı ,marifetinizi ve imanınızı yakinleştirir.
Dilerim rabbim azaltmasın arttırsın, çoğaltsın..