''Herkes, önce kendi kusurunu görseydi halini ıslah etmekten gaflet eder miydi? Halk kendisinden gafildir babam gafil. Onun için birbirlerinin kusurunu görürler. Ben kendi yüzümü göremem de senin yüzünü görürüm; sen de benim yüzümü görürsün. Kendi yüzünü görmeye muktedir olanın nuru, ise halkın nurundan artıktır. O ölse bile nuru bakidir. Çünkü görüşü, Allah görüşüdür. Kendi yüzünü, gözünün önünde apaçık bir surette gören nur, bildiğimiz nur değildir”.
ANCAK AŞK GÖZÜ İLE GÖRÜLEBİLİR
Şunu iyi bil ki; Can Yusufu' nun yüzü, ancak aşk gözü ile görülebilir; sende ise aşk gözü yok! Sen, vehim adamısın, kıyaslara düşmüş bir kişisin! Göze görüş ve bakış nimetini verdiği için Allah'a şükretmek gerekir; bunu böyle bil! Kalp gümüş gibi, kalp altın gibi potadan kaçma! Sen, şükrediş madenisin; bundan haberin yok! Potadan, yani yanarak, ızdırap çekerek arınmadan korkarsan, gerçekten de sen, hayale taparsın; hayalinde bir put yontarsın, sonra da o puttan korkarsın! Yani, arınarak, ızdırap çekerek gerçek sevgiliyi bulamayınca, fani bir güzelin hayaline gönlünde yer verirsin, sonra; "Onu kaçırırım!" diye üzülür durursun! Sen zavallı, gerçek sevgiliyi bulamadığın için, hayalinde bir put yapıyor, fani bir güzelin hayalini gönlüne yerleştiriyor, sonra ona secde ediyorsun; kafır gibi putlara tapıyorsun!
AMA AKILSIZ AHIRDAKİ OTU GÖRÜR
Kışın yüzü ekşidir ama şefkatlidir... yaz gülümser ama yakar, yandırır! Darlık geldi mi onda genişlik gör de canlan, alnını kırıştırma! Çocuklar gülüp dururlar, bilenlerinse yüzü ekşidir. Gam karaciğerden meydana gelir, neşe akciğerden! Çocuğun gözü, eşek gibi ahırdadır… Akıllı adamsa gözünü işin sonuna diker. Akılsız, ahırdaki otu tatlı görür… Akıllı, ahırdaki hayvanın nihayet kasap elinde telef olacağını görür bilir.Şu kasabın verdiği ot yok mu? Acıdır, acı! Kasap o otu bizi semirtmek, tartıda ağır gelmemizi temin etmek için veriyor..Yürü, Allah’ın verdiği hikmet otunu ye!
Çünkü Allah, onu ancak cömertliğinden, ihsanından dolayı karşılık istemeksizin vermiştir. Allah “Allah’ın verdiği rızıktan yiyin” dedi. Sen, buradaki rızkı ekmek sandın, hikmet olduğunu anlamadın ha! Allah’ın verdiği rızık, insan mertebesine göre hikmettir. O rızık sonunda senin boğazında durmaz, seni öldürüp mahvetmez! Bu ağzını kapadın mı başka bir ağız açılır… O ağız sır lokmalarını yer, yutar.Bedenini Şeytan aslanından kurtarabilirsen Allah sofrasında nice nimetler yersin!
ZAHİRİ GÖZ ANCAK SEBEBLERİ GÖRÜR
Hakikatte eserleri halk eden odur. Fakat kışırda kalan, yalnız zâhiri gören, ancak sebepleri görebilir! Derilerden ayrı olmayan, sebeplerden kurtulmamış olan akıl, ne illetlerden kurtulur, ne doktordan fayda görür! Âdemoğlu, ikinci defa doğdu mu ayağını sebeplerin başına kor. Artık, onun dini illet-i ûlâ değildir. Cüz’i illet de ona bir zarar veremez. O, doğruluk geliniyle ufuklarda uçup durur; sureti de ona ancak bir duvaktır. Hattâ ufuktan da dışarıdadır, göklerden de. Ruhlar ve akıllar gibi mekânsız bir âlemdedir. Hattâ akıllarımız bile onun gölgesidir: akıllarımız bile gölgeler gibi onun ayağına düşer.
Akıl, canla idrak sahibi olmuş, canla aydınlanmıştır. Ruh, nasıl olur da aklın tasarrufuna girer? Fakat ruh, akla tesir eder de akıl, o tesir altında tedbire girişir.Ruh,Nuh’u tasdik ettiği gibi seni de tasdik etti, senin emrine de tabi olduysa nerede deniz, nerede gemi, nerede Nuh tufanı?Akıl, eseri ruh sanır ama güneşin nuru güneşin cirminden büsbütün ayrıdır.O yüzden salik, ruhun nurundan aslına ulaşmak için bir lokma ekmeğe kanaat etti.
,
Çünkü aşağılara vuran nur, gece gündüz daimî değildir ki… geçer gider. Fakat nurun aslına ulaşıp orada yurt edinen kişi, daima o nura gark olmuştur. Ne bulut yolunu keser, ne nuru gurub eder. O, artık ayrılıktan kurtulmuş, güzelleşmiştir. Bu makama eren kişinin aslı, ya göklerdendir. Yahut topraktır da topraklıktan tamamıyla çıkmıştır. Çünkü bu güneşin şuaı daimî olarak dursa toprağa mensup olan tahammül edemez ki…Güneşin ziyası daima toprağa vurup dursa toğrağı öyle bir yakar ki yeryüzünde hiçbir verim kalmaz, hiçbir meyve bitmez.
SÜRETİN ARDINI GÖREN BAKIŞ
Suretten geçip gönlünü arıtan kişi, gayp suretlerine ayna olur.Şüphe yok, sırrımızı anlar; çünkü mümin, müminin aynasıdır. Nakdimizi mehenge urunca derhal yakîni şüpheden ayırt eder.Canı, nakitlerin mehengi olunca elbette ayarı sağlam olanı da görür, kalp olanı da..
KENDİ GAYBINI GÖRMEK
Herkes gönlünün aydınlığı ve cilâsı nispetinde gaybı görür.Kim gönlünü daha fazla cilâladı ise daha ziyade görür... ona daha fazla suretler görünür. Sen eğer bu arılık Allah lûtfu dersen gönlünü arıtmaya muvaffak oluş da onun vergisidir, onun lûtfundandır. O çalışma da o dua da himmet miktarıncadır... “İnsan, ancak çalıştığını elde eder!”
Görünen suret gayp âleminde ki surete delâlet eder, o da başka bir gayp suretinden vücut bulmuştur. Böylece bunları, görüşünün miktarınca, ta üçüncü dördüncü, onuncu surete kadar say dur. Oğul bunla, satrançtaki oyunlara benzer... her oyunun faydasını ondan sonrakinde gör. Bu oyunu, o gizli oyunu oynamak için, onu da diğer bir oyun için... nihayet o oyunu da bir başka oyun için oynarlar. Gözünü böylece etraftan ileriye çevir de ta karşındakini mat edip oyunu kazanıncaya dek ne oyunlar oynayacaksan hepsini gör. Merdiven basamaklarına çıkmak için önce birincisine, sonra ikincisine basmak lazım. İkincisi de bil ki üçüncüsüne çıkmak için kurulmuştur... böyle, böyle merdivenin son basamağına çıkar dama varırsın.
GÖRÜŞ OLDU
Nuh kavmine dediki İnsanlık duygularımı değiştirdiğim için Allah bana duyuş, anlayış, görüş oldu. Çünkü ben, ben değilim. Bu nefes ondandır. Bu sözün karşısında söz söyleyen, inkârda bulunan kâfirdir” dedi.Bu tilki suretinde aslan gizlidir. Bu tilkinin bulunduğu yerde yiğitlik taslamağa gelmez. Sûretine bakıp aslan olduğuna inanmıyorsan ondan aslan kükreyişini de duymuyor musun? Nuh’ta Hakdan bir kudret yoktu da bütün dünyayı neden birbirine vurdu? Bir vücutta yüz binlerce aslan vardı. O, ateş gibiydi, âlemse bir harman.
BAKIŞ GÖRÜŞ VE ANLAYIŞ
Bir karıncacık, kâğıt üstünde kalemi gördü; bu sırrı bir başka karıncaya söyledi. Dedi ki: O kalem, kağıdı fesleğen, süsen ve gül bahçesi haline getirdi... acayip şekiller yaptı.
- O karınca, o sanatı yapan parmaklardır... şu kalem, yaptığı işte parmaklara tabidir, parmakların fer-i ve eseridir dedi.
- Üçüncü karınca dedi ki: Hayır... onları yapan koldur. Arık parmaklar, onun kuvvetiyle o nakışları çizdi.
Böylece her biri bahiste ileriye doğru gitti.
- Nihayet birazcık anlayışı olan ve karıncaların ulusu bulunan bir karınca, Dedi ki: Bu hüneri, suret yapıyor sanmayın, öyle görmeyin! Suret, uykuda ve ölümde bundan bihaberdir. Suret elbise ve sopa gibidir... bu nakışları, akıldan, candan başka bir şey yapamaz! dedi.
Halbuki o da, akılla canın, Allahın döndürüp hareket ettirmesi olmazsa cansız bir şeyden ibaret olduğunu bilmiyordu. Allah, akıldan bir an inayeti kesti mi zeka sahibi olan akıl, aptallıklar yapar..
DONUK OLAN VE OLMAYAN KESKİN BAKIŞLAR
Fakat kısa görüşlü adam, ilk işten başka bir şey görmez... aklı yerde yetişen otlara benzer, yere mahkûmdur, gezmez dolaşamaz. Otu, ha çağırmışsın,ha çağırmamışsın... ayağı toprağa kakılmış kalmıştır. Rüzgarın tesiri ile başını sallasa da baş sallanmasına aldanma. Başı, ey seher yeli, duyduk, peki der ama ayağı isyan ediyoruz bırak bizi der.Kısa görüşlü gezip dolaşmayı bilmediğinden aşağılık kişiler gibi sürünüp gider...körler gibi Allaha dayanıp adım atar.Savaşta Allaha dayanmaktan ne fayda çıkar ki? Bu tavla oynayan acemilerin Allaha dayanmasına benzer.
Donup kalmamış olan keskin bakışlarsa, ileriyi delip gider, perdeleri yırtıp görür. Bu bakışa sahip olanlar, on yıl sonra olacak şeyi şimdicik, hem de gözleri ile görürler. Böylece herkes bakışı ve görüşü miktarınca gaybı da görür, geleceği de... hayrı da görür şerri de. Gözün önünde ardında bir hail kalmadı mı bütün dünya dümdüz olur, göz, gayp levhini bile okur.Gözünü ardına çevirdi mi varlığın başladığı zamandan itibaren bütün macera ve âlemin yaradılışı gözüne görünür!
ANLAYIŞ SU GİBİDİR
Bu zâhirî necâsetin pis kokusu yirmi adımlık yerden duyulur. Batınî necâsetin pis kokusu ise Acemistandaki Rey şehrin den,Şam şehrine kadar gelir. Ve hatta, göklere çıkar da cennetteki hûrîlerin ve oranın hâzini bulunan Rıdvânın genzine kadar gider. Şu söyleyeceğim senin anlayacağın derecededir. Doğru anlayan kimselerin hasretiyle ölüyorum. Anlayış, su gibidir, cesette testi misâlidir. Testi kırılınca içindeki su dökülür.
SEN ANCAK SURETİ GÖRÜRSÜN
Suret sureti olmayandan meydana gelir. Nitekim duman da ateşten çıkar.Bu suret alemini boyuna görür durursun ayıplarını görmeye başlarsın, usanırsın bıkarsın.Fakat suretsizlik sana tam bir hayret verir. Yüzlerce alet aletsizlikten meydana çıkar. Hak, elsizlik aleminde eller dokur. O canlar canı adam suretini düzer durur. Daha sonsuz nice şeyleri..Nitekim ayrılıktan buluşmadan dolayı da gönülde çeşit, çeşit hayaller dokunur.
Fakat hiçbir eser yapan hiç esere benzer mi.Feryat ve figan... zarara benzer mi hiç? Feryadın sureti vardır, zarar suretsizdir. Zarara uğrayanlar, kendi ellerini dişler dururlar, fakat zararın eli yoktur. Ey delil isteyen bu örnek yakışır bir örnek değil ama anlayışı az olan için ancak bu örneği bulabildim. !? Suretsiz Hakkın sanatı bir suret eker, derken beden duygularla aletlerle bitiverir.Dileğine göre ne suret ektiyse beden ona uyar, iyi yahut kötü olur.!
Nimet sureti verirse beden şükreder,mihnet sureti verirse sabreder.
Allah acıma suretiyle tecelli ederse insan gelişir büyür.
Bir yara, bere suretiyle tecelli ederse ağlar feryat eder.
Bir şehir suretiyle tecelli edince insanı yola düşürür.
Bir ok suretiyle tecelli ederse insan kalkanla karşı durur.
Güzellerde tecelli ederse zevk ve işrete dalar.
Gayb suretiyle görünürse insan halvete girer.
İhtiyaç sureti, insanı kazanca götürür;
kol kuvveti, şunun bunun malını çalıp çırpmaya.
Bu çeşit hayallerden doğan ve insana bir iş yaptıran suretler,
o kadar çoktur ki saymaya imkan yok.
Sonsuz gidişler sonsuz hüner ve sanatlar, hep düşüncelerde doğan suretlerin gölgesidir.O sağlam damın üstünde duran,düşüncenin, fikrin suretidir. O ne yaparsa aşağıda o görünür. İş yerde duvarda görünmede fikir gizli. Fakat tesir ve ulaşma bakımından ikisi de bir.
Bu suretler suretsizliğin kuluyken nasıl oluyor da o nimet sahibine yok diyorlar? Bu suretler suretsizlikten vücut bulmuştur. Peki kendilerine bu varlığı verene şu aykırı gidiş onu şu inkar ediş nedir ki?Ha.. suretin inkarı da ondan olur ondan zuhur eder. Bu iş de onun bir aksidir zaten.
Her yurdun duvar tavan ve sair suretlerini,mimarın düşüncesinin gölgesi bil. Düşünce zamanında taş, tahta ve kerpiç meydanda değildir ama bu, böyledir. Dilediği gibi iş yapan suretsizliktir.
Suret, onun elinde bir alete benzer. Bazı, bazı o suretsiz varlık, yokluk gizliliğinden kerem eder, suretlere yüz gösterir. Her suret ondan yardım görür. Bu suretle onun yüceliğinden güzelliğinden kudretinden var olur.! Derken yine suretsiz varlık, yüzünü gizler. Suretler ihtiyaçlarından renk ve koku aleminde dilenciliğe başlarlar. Bu suret başka bir suretten yücelik dilerse bu, yol azıtmanın, sapıklığın ta kendisidir.
A cevhersiz şu halde neden ihtiyacını başka bir ihtiyaç sahibine arz edersin. Mademki suretler kuldur, Hakka suret deme. Onu suret sanma, onu bir şeye benzetmeye kalkışma. Yalvar yakar kendini yok etmeye savaş. Çünkü düşünceden suretlerden başka bir şey meydana gelmez.! Başka bir suretle gelişmiyor, semirmiyorsan sende, sen yokken doğan suret elbette daha iyidir.
Bir şehre gider, o şehrin suretine ulaşırsın. A yolcu, seni oraya çeken suretsizliktir. Mana bakımından, hatta mekansızlık alemine kadar da gidersin. Çünkü zevk ve hoşluk, mekan ve zaman aleminden gayrı bir alemdir.Bir sevgilinin suretine gidersin, onunla eş olmaya, arkadaşlık etmeye can atarsın. Maksattan gafilsin ama mana bakımından suretsizliğe gittin yine.
Şu halde hakikatte herkesin taptığı Hak’tır. Çünkü yollara gidenler zevk için giderler suretsizliğe doğru yürürler.Ama bazıları yüzlerini kuyruğa tutmuşlardır. Baş, asıldır ama başı kaybetmişlerdir onlar.
Baş, bu sapıklar tarafından kaybedilmiştir. Fakat baş, kuyruk yolundan başlık eder. O, baştan imdat görür, bu kuyruktan.Bir tayfa vardır ki onlar başı da kaybetmişlerdir, kuyruğu da. Hepsi ve her şey kayboldu mu hepsini ve her şeyi bulurlar.Her varlığı her sureti yok etmeye yolundan, külle koşup ulaşırlar.!
SENİN ANLAYIŞ VE GÖRÜŞÜN
Su altında yüzersin; sana güller, fesleyenler dokunur.Başka bir yana gidersin, tikenler batar sana. Anlarsın ki bu yan, tikenliktir, kötüdür, adama eziyet verir; o yansa güllük-gülüstanlıktır, esenliktir; ikisini de görmezsin amma anlarsın. Bu anlayışa vicdanî anlayış derler; görünenden de açıktır bu. Meselâ açlık, susuzluk, öfke, sevinç... Hepsi de gözle görülmez amma görünürden de açıktır bunlar. Çünkü gözünü açsan görülen bir şey yoktur ortada; yoktur amma açlığı kendinden hiçbir düzenle gideremezsin. Yemeklerdeki sıcaklık, soğukluk, tatlılık, acılık da böyledir; gözle görülmez; görülmez amma görülenden daha da açıktır.
SEN NERDESİN GÖRÜŞÜN NEREDE
Hâsılı bu görüşle ne işin var senin, şu bedenle ilgin nedir ki? Sen, bunsuz varsın, boyuna da bedensizsin zâten. Geceyse bedene aldırış bile etmezsin; gündüzse işlere koyulur-gidersin; hiç de bedenle değilsin; peki, ne diye tir-tir, titrersin şu bedenin üstüne; bir an bile onunla değilsin ki; hep başka yerlerdesin; sen nerdesin, beden nerde? «Sen bir ovadasın; ben bir ovadayım.» Beden, pek yaman bir şaşırtmacadır. İnsan sanır ki o öldü mü kendi de öldü-gitti.
Hey gidi hey; ne ilgin var bedenle senin? Büyük, pek büyük bir göz bağı bu. Firavun'un büyücüleri, bir zerrecik bu gerçeği anladılar, bedenlerini fedâ ediverdiler; gördüler ki bu bedensiz var olmuşlar; bedeninonlarla bir ilişiği yok. İbrâhim, İsmail, peygamberler, erenler de böyle; bedeni, oluşunu, olmayışını anladılar da boşverdiler bedene.Haccâc esrar içmişti de dalgaya düşmüştü; başını almış,kapının yanına koymuş sanıyordu kendini.Kapıyı oynatmayın, başım yere düşmesin diye de bağırıyordu. Başı bedeninden ayrı, kapıyla duruyor sanıyordu.Bizim hallerimiz de böyle, halkın hal eri de. Sanıyorlar ki bedenle ilgileri var, onunla yaşamaktadırlar.
SENİN GÖRÜŞÜN MEZARA KADAR İŞE YARAR
Bu aklın ileri görüşü,mezara kadardır... fakat gönül sahibinin aklı sur üfürülünceye dek olacak şeyleri görür. Bu akıl, mezardan, topraktan ileriye geçemez... bu ayak, şaşılacak şeylerin bulunduğu sahaya gidemez. Bu ayaktan, bu akıldan bez, yürü... kendine gaybı görür bir göz ara da berhudar ol. Üstada bağlanan kitap şakirdi olan kişi, Musa gibi yeninden, yakasından parlayacak nuru nereden bulacak?
Bu bakış, bu akıl, adama ancak baş dönmesi verir... bırak bu görüşü artık da bekle bakalım! Söz söylemeden yücelik aramayın... bekleyen kişiye dinlemek söylemekten yeğdir. Belletme mevkii de bir nevi şehvettir ve her çeşit şehvet, yolda puttur. Her fuzuli kişi, Allah fazlına, ihsanına erişebilseydi Allah, bunca peygamber yollar mıydı?
Cüz-i akıl, şimşek ve aydınlık gibidir... şimşeğin verdiği aydınlıkla vahye erişebilir misin hiç? Şimşeğin ışığı yol göstermeye yaramaz... o ağla diye buluta bir emirdir! Bizim akıl şimşeğimiz de ağlamak içindir... yokluğun, varlık iştiyaki ile ağlamasına yarar. Çocuğun aklı, yazı yazanların etrafında dön dolaş der ama insan, kendi kendine bir şey belleyemez. Hastanın aklı hastayı doktora çeker, götürür ama kendisi, derdine derman olamaz!
GÖZÜNDEKİ ÜSKÜFÜ ÇIKAR
Sır ehline emin olarak gelirseniz doğan gibi başınıza geçirilen külâhtan kurtulursunuz. Doğanı miskin ve çaresiz bir hâle getiren ve gözünü, kulağını örten üsküf, Doğanın bütün meyli, kendi cinsine olduğundan gözünü bağlamak, kendi cinsini göstermemek içindir.
Fakat doğan, kendi cinsinden vazgeçti de padişaha dost oldu mu doğancı, onun gözünü açar, başından üsküfünü çıkarır. Allah da şeytanları, gözetleme yerinden...aklı cüz-iyi kendi müstakil reyinden,
Pek başbuğluk davasında bulunma... sen, reyinde müstakil değilsin, ancak gönlün şakirdisin ve istidadın var diye sürer!
Der ki: Yürü gönüle git... çünkü sen gönlün cüzüsün; kendine gel, sen âdil padişahın kulusun! Ona kulluk etmek, sultanlıktan iyidir... çünkü “Ben ondan hayırlıyım” sözü, şeytan sözüdür. Be aşağılık, Âdem’in kulluğu ile İblis’in kibrine bak da aradaki farkı gör.Âdem’in kulluğunu seç. Yol güneşi olan peygamber bile “Nefsini aşağılayan kişiye ne mutlu” dedi. Tuba gölgesini gör de güzelce uyu... o gölgeye baş koy da serkeşlik etmeden uykuya dal! Nefsi aşağılama gölgesi, güzel bir yatılacak yerdir... o arılığa istidadı olana hoş bir uyku verir. Bu gölgeyi bırakır da benlik tarafına gidersen çabucak asi olur, azar, yolunu kaybeder gidersin!
GÖZÜN GÖRÜŞÜ
Beş duyguda birbirleriyle birleşmiştir. Çünkü beşi de bir asıldan meydana gelmedir. Bu beş duygudan biri kuvvetlense öbürleri de kuvvetlenir; birisi her birisine sâki olur. Gözün görüşü, söz söyleme kabiliyetini artırır. Gözdeki aşk da doğruluğu.Doğruluk, her duygunun uyanıklığıdır, bu suretle duygulara zevk, munis olur.Sülûkta bir duygu, bağını çözdü mü öbür duyguların hepsi birden değişir. Bir duygu, zahiri duygularla idrak edilemeyecek şeyleri duydu, gördü mü, gayba ait şeyler bütün duygulara aşikâr olur.
Sürüden bir koyun yürüyüp dereyi atlayınca öbür koyunlar da birer, birer o tarafa atlarlar.Sen de duygu koyunlarını sür, Allah yazısında yay, otlat. Da orada sümbül ve ağustos gülü yesinler, hakikat bahçelerine yol bulsunlar.Öbür duyguların hepsi birer, birer o cennete ulaşsın diye her duygun, duygulara peygamberlik eder.Duygular, senin duyguna dilsiz, dudaksız, hatta hakikatten de öte, mecazdan da öte sırlar söyler. Çünkü bu hakikat dediğin türlü, türlü tevil edilebilir. Bu vehim lenme de hayaller doğurur durur. Hâlbuki âyan âlemine mensup olan hakikatse hiçbir suretle tevil edemez.Her duygu, senin duyguna kul olunca gayri felekler bile senden ayrılamaz.
Bir derinin sahibi kimdir diye dâva çıksa, deri kiminse içi de onundur. Bir saman denginin kime ait olduğunda nizaa düşülse buğday kimin? Sen ona bak! (çünkü saman da buğday sahibinindir.) Felek kabuktur, ruhun nuru iç. Bu görünürde o görünmez. Ayağın kaymasın, sallanma, kendine gel! Cisim zahiridir, ruhsa gizli. Cisim yen gibidir, ruh el gibi. Akılsa ruhtan daha gizlidir. Duygu, ruhu çabucak anmalı.
BİR GÖZ VERİR ELBET
O yanıp kebap olan şehzadenin bedeninde, padişahın iltifatı üzerine evvelki candan başka bir can belirdi. Gönlünde öyle yüce bir feyiz gördü ki sofi, onu yüzlerce çileye bile elde edemez. Ören, duvar, dağdaki madenler.. Her şey, onun önünde nar gibi yarılıyordu. Her şey, anbean ona karşı zerre zerre yarılmada, kubbeler gibi yarılıp ona yüzlerce kapı açılmadaydı.Kapı, gah pencere haline gelmede, gah nur halini almadaydı. Toprak, gah buğday oluyordu, gâh kile.Gözlere pek köhne, pek kuru bir halde görünen gök; onun gözü önünde her an yeni bir surette yarılmadaydı.
Güzelim ruh, kalıptan kurtulunca insana takdir, böyle bir göz verir elbet. Gayb âlemine ait yüz binlerce şey, gözünün önünde aşikâr oldu. Mahremlerin gözü neleri görüyorsa onun gözü de gördü. Kitaplarda okumuş olduğu şeyler, suretlere bürünüp gözüne görünmeye başladı.O er, padişahın atının tozundan gözüne kadri yüce bir sürme çekmişti.Böyle bir gül bahçesinde eteğini sürmekde, her cüzü, daha yok mu diye naralar atmadaydı. Yeşilliklerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe bir an içindir. Fakat akıldan meydana gelen gül bahçesi, daimî olarak yeşildir, güzeldir, hoştur. Topraktan biten güller, mahvolur gider. Gönülde biten güller daimîdir ve ne hoştur!
GÖNÜL GÖZÜ UYANIK OLANIN
Gözleri açık, fakat gönlü uykuda nice adamlar var… Zaten su ve toprak ehli olanın gözü ne görebilir ki? Fakat gönlü uyanık olanın baş gözü uyusa bile gönlünde yüzlerce göz açılır. Gönül ehli değilsen uyanık ol, uyuma. Bir gönül iste, mücadeleye giriş. Gönlün uyandı mı güzelce uyu. Gayri gözünden ne yedi kat gök kaybolur, ne altı cihet! Hz Peygamber, “Gözüm uyur ama kalbim nasıl uyur, buna imkân mı var?” dedi.
GÖNÜL GÖZÜNÜN GÖRDÜĞÜ
Firavun, sihirbazları yeryüzünde öldürmekle tehdit etmedi mi?Sizin ellerinizi, ayaklarınızı çaprazına kestirir sizi asarım, affetmem demedi mi? O, sihirbazların vehme düşeceklerini, korkacaklarının, vesveseye uğrayacaklarını sanıyordu. Titremeye başlayacaklarını, ürküp korkacakların, bu tehditlerden vehmedeceklerini umuyordu.Bilmiyordu ki onlar, bu işlerden kurtulmuşlar, gönül nurunun göründüğü pencerenin önüne oturmuşlar… Gölgelerinin, kendilerinden meydana geldiğini bilmişler, çevik bir hale gelmişlerdir. Bu gül bahçesinde felek havanı, onları yüzlerce defa dövüp ezse bile,Bu terkibin aslını görmüş olduklarından artık vehmin ferilerinden pek korkmazlar. Bu âlem, bir rüyadır, zanna kapılma sen. Rüyada bir el kesilse bile zararı yok. Rüyada başın kesilse de hakikatte yine başın yerindedir, ömrün de uzun olur.
BU CİHAN UYUYANIN GÖRDÜĞÜ BİR RÜYADIR
Bu cihan hakkında da Peygamber, uyuyanın gördüğü bir rüya dedi. Sen, bu sözü taklit yoluyla kabul ettin, fakat salikler bunu rivayet edilmeden de gözleriyle gördüler.Sen gündüzün de uykudasın. Bu uyku değil deme. Gölge feridir, asıl ise ancak ay ışığından ibarettir. Ey yiğit, bil ki uykun da uyanıklığın da uyuyan adamın rüya içinde rüya görmesine benzer. Bu adam, kendisini uyuyorum sanır ama bilmez ki ikinci uykudadır, iki kat uyku içindedir. Testici, bir testiyi kırarsa dilediği zaman yine yapar da. Kör, her adımda kuyuya, çukura düşmekten korkar da binlerce korkuyla yol yürür. Fakat gören kişi yolun enini, boyunu görür, çukuru, kuyuyu bilir. Her adımda ayakları, dizleri titremez. Her dertten yüzünü ekşitir mi ki?
ANLAYIŞIN GÖRÜŞ OLMADIKCA
Sen de o anlayış, o bilgi (görüş) olmadıkça yine fışkıyı ödağacından ayırt edemezsin. Veli, kendisine deliliği perde etti mi, ey kör, sen onu nasıl tanıyabilirsin? Eğer yakîn gözün açıksa bak da her taşın altında bir erin gizli olduğunu gör! Yol gösterici ortada, göz önünde; her Kelîm’in bir kilime bürünmüş olduğu meydandadır. Veliyi meşhur eden yine velidir. Veli, kime dilerse nasip verir.Fakat deliliğe vurdu mu kimse akıl edip de onu anlayamaz.Bir hırsız, körden bir şey çaldı mı kör, onu bulabilir mi hiç?
MAKSAD SONU GÖRMEKTİR
Felek nurlarının sonu yoktur. O nurlar, şarkta ve garpta bulunmayan Allah nuruna benzer mi hiç? Şimşek, bil ki göz nurunu alır, baki nur da, bil ki gözlere yardımcıdır. Deniz köpüğü üstüne at sürmekle şimşek ziyasıyla mektup okumak, hırs yüzünden akıbeti görmemek, kendi gönlüne, kendi aklına gülmektir. Aklın hassası, işin sonunu görmektir. Akıbeti görmeyen akıl, nefistir. Nefse mağlûp olan akıl, nefis haline gelmiştir. Müşteri, Zuhal tesiri altında kalırsa Zuhalleşir.Sen bu yomsuzluk içinde gözünü döndür de sana bu nuhuseti verene bak!
HZ MEVLANA KS