Dünyanın en önemli sayılabilecek savaşından ve sonuçlarından nedense kimse bahsetmez. Hâlbuki bizden başka herkes bu savaşı çok iyi biliyor hatta Hristiyanlar bunu kutsal savaş şeklinde sunmaktan çok hoşlanırlar.
İşte Batı’da Armageddon Savaşı olarak bilinen bizde ise Nablus veya El-Megiddo Savaşı adı verilen bugünkü İsrail topraklarında cereyan etmiş büyük bir savaş vardır. Sonuçları bizim açımızdan tam bir yıkım ve bozgundur. Lakin anlı şanlı tarihçiler nedense bu konu üzerine gitmek istemezler. Çünkü bu savaş ve bozgunun komutanları arasında M. Kamal ve yakın arkadaşları vardır.
İşte çok düşünülmesi ve ibret alınması gereken bu savaşı, komutanlarını ve sonuçlarını yazmak icap ediyor. Zira aradan 100 yıldan fazla bir zaman geçti. Kimse cesaret edip bu konu üzerine gidemiyor. Ne çare ki bunu da yazıp doğruları haykırmak bize düştü…
Gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkma huyu vardır. Hele hele yüzbinlerce insanın şahit olduğu ve ülkemiz başta olmak üzere elliye yakın devletin kaderi ile alakalı bu savaşı gizlemek unutturmak ne mümkündür? Elbette bunu ben yazmasam birisi çıkıp yazacak. Gerçi Vehbi Vakkasoğlu biraz yazıp hatta kitap haline getirmişti. Fakat 12 Eylül darbecileri kendisini bayağı hırpaladığı halde tekrar yeni baskılarını yapıp piyasaya sürdü. Lakin yeterince okunup anlaşılmamıştır.
Bozgun isimli bu kitapta geçen acı olayları gizlemenin imkânı yoktur. Ancak bir müddet bunu yapabilirsiniz. Bizde Kut zaferini unutturmak ancak zaferin 100. Yılına kadar sürdü. Fakat her şey ayan beyan ortaya çıktı. Bu başarı Askeri kışlalarda “Kut Zaferi” olarak 1945'e kadar kutlanmaktaydı. Şimdi yeniden törenler yapılmaya başlandı.
İşte Kut savaşından sadece 1 yıl sonra meydana gelen ve Osmanlı Devletinin yıkılması ile sonuçlanacak olan bu savaş hangi taraftan incelenirse incelensin çok önemlidir. Sosyal, ekonomik, dini ve kültürel alanda derin etkileri olmuştur.
Kahramanların hain, hainlerin ise kahraman yapıldığı bu döneme ışık tutalım ve neler olmuş görmeye çalışalım:
İsmet İnönü, 1917’de Birüssebi’deki hatalı yönetimi yüzünden İngiliz Komutanı Allenby’nin ilerleyişine mani olamamış Kudüs'ün İngilizlerin eline geçmesine sebep olmuştu. Kudüs’ün düşmesinden sonra bugünkü İsrail Mısır sınırına yakın bir yerde İngilizleri tutmayı başaran Osmanlı Ordusu, M. Kamal’ın komuta ettiği 7. Orduyu geri çekilmeye zorlaması ile birlikte 8. ve 4. Orduların ağır zayiat vermelerine sebep olmuştu. İşte Armageddon veya El-Megiddo (Nablus) savaşının kısa bir özeti bu şekildedir.
Savaşın detaylarını sonraki yazımıza bırakıp meydana gelen gelişmeleri ve sonuçlarını yazarak yazımıza son verelim.
İngiliz Generali Allenby’nin savaş raporuna göre 19 Eylül 1918’de başlayan İngiliz saldırısı çok hızlı gelişmiş 25 Eylül’de Şam’a girilmişti. İngiliz Kuvvetleri 42 gün süren harekât ile 550 km. ilerleyerek Kilis’e kadar geldiler. Günde 1. 25 km hızla ilerleyen İngiliz Ordusu daha bir yıl önce Kut-ül Amare’de tarihlerinin en büyük bozgununu yaşamış değil miydi?
General Liman Von Sanders ve içinde M. Kamal’ın da bulunduğu Ordu Komutanları çok acele ile cepheyi terk etmişler başsız kalan üç ordu, sadece 57 bini esir olmak üzere ağır kayıplar vermişti. Komutanlar Adana’ya gelmişler bozgunun faturasını birbiri üzerine atıyorlardı. Karşılarındaki Allenby’nin komutasında toplam 67 bin asker mevcuduna karşı böyle büyük bir bozgun yaşanmıştı.
Mondros Ateşkes anlaşması işte bu şartlar altında yapılmıştı. Daha sonra İstanbul başta olmak üzere Osmanlı toprakları işgale uğramış çetin savaşlardan sonra Yunanlılar mağlup edilerek vatanımız işgalcilerden kurtarılmıştı.
İngilizler boş durmadılar tabii. Önce Sevr’de daha sonra da Lozan’da öyle sine sinsi dolaplar çevirdiler ki sonuçta savaş sona erdi ve işgalciler topraklarımızı boşalttılar, lakin çok değerli konularda büyük bir bozgun yaşamış egemenlik haklarımızı büyük ölçüde kaybetmiştik. Özellikle İstanbul ve Çanakkale Boğazlarındaki haklarımızdan feragat ediyor sadece polis ve jandarma bırakacak şekilde askeri birliklerimizi “Boğazlar Bölgesi” denilen bu topraklardan geri çekiyorduk. Neyse ki Sovyetler Birliği “limanlarım düşman devletlerin saldırısına açık” diyerek Montrö Anlaşması için diretti de bugünkü haklarımıza erişebildik.
Lozan Anlaşması, sadece boğazlarda değil misak-ı milli sınırları da dahil olmak üzere her açıdan bir felaketti. Bunu içimize sindirdik. Çünkü bizzat M. Kamal tarafından “ihtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” baskısı yapılmıştı. Şimdi ise konuşmayı dahi suç sayıyorlar. Lastikli kanunlar ve her tarafa çekilebilen akıl harici uygulamalarla bunları ifade etmek çok zor bir hale gelmiştir.
Biz yine de vazifemizi yapalım ve Lozan’da kabul edilen fakat yazıya dökülmeyip gizli olarak kabul ettirilmiş izzet ve onurumuzu ayaklar altına alan bu maddeleri yazalım. Her maddenin detaylarını ölmez kalırsak yazarız inşallah. Şimdilik sadece bu gizli maddeleri ve uygulama sonuçlarını ele alalım…
Lozan’da 10 yıl içinde gerçekleştirmeyi taahhüt ettiklerimiz ve yerine getirdiğimiz maddeler şunlardır:
İşte Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, bu saydığımız en önemli inkılaplar tam ''10 yıl sürmüştür''. Sözlerini Behçet Kemal Çağlar, Faruk Nafiz Çamlıbel ve bestesini Cemal Reşit Rey’in yaptığı “Onuncu Yıl” Marşını bir de bu Gizli Lozan hükümleri ışığında düşünerek okuyalım:
Çıktık açık alınla on yılda her savaştan;
On yılda on beş milyon genç yarattık her yastan.
Basta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Ana yurdu dört bastan.
Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Bir hızla kötülüğü geriliği boğarız,
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız.
Türk'üz bütün baslardan üstün olan baslarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını.
Bütünledik her yönden istiklâl kavgasını.
Bütün dünya öğrendi, Türklüğü saymasını.
Örnektir milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kütleyiz;
Uyduk görüşte bilgiye, gidişte ülkeye biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
Vehbi KARA