Hükümet yetkilileri şu soruyu soruyor mu: FETÖ örgütünün bu kadar kolay bir şekilde büyüyüp adeta bir canavar gibi başta silahlı kuvvetler olmak üzere devletin en önemli kurumlarını ele geçirmesinin sebebi nedir?
Sorunun cevabını bildiklerini sanıyorum. Lakin başlarını kuma gömmüş vaziyette bekliyor. Aynı devekuşu gibi; avcı gelse güya kendisini gizliyor. Hâlbuki bütün gövdesi dışarıda ve avcıya hedef olmuş durumdadır.
Türkiye’de her 8-10 yılda bir alışageldiğimiz üzere kesintisiz bir darbe süreci yaşıyoruz. Bu ve benzer darbe sorunlarının yeniden meydana çıkmasına engel olmak yerine hala eski alışkanlıklarımızı devam ettiriyoruz. Akan bunca kana ve yaşadığımız acılara rağmen tedbir almak yerine her geçen gün artan bir şekilde darbecilere prim verilerek vatanımıza ve milletimize tuzaklar kurmaya devam ediyorlar.
Evet, Türkiye’de darbe yapanlar daima irticayı dillerine dolamış masum insanların ibadet etme hürriyetlerine dahi karşı çıkmışlardır. Bunun en son örneğini 28 Şubat 1997 darbe sürecinde yaşamıştık. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki generaller ordudan eşi baş örtülü askerleri temizledikten sonra bu sefer eğitim kurumlarına el atmışlar nerede baş örtülü kız varsa derhal ikna odaları kurup vaz geçmeyenleri okuldan atmışlardı.
Bununla da yetinmediler. Memur olarak baş örtüsü takan kim varsa hepsinin işine son verdiler. İşin acı tarafı bin yıl sürecek dedikleri bu acımasız din düşmanlığı Ak Parti hükümeti zamanında da yaşanmıştı.
Hükümet aynı şimdi olduğu gibi darbeci generallerin ağzının içine bakıyor; bu faşistleri kızdırmamak için her türlü riyakarlığı yapıyorlardı. Sonunda kamu kurumlarından ve askeriyeden ne kadar dindar insan varsa temizlemeye muvaffak oldular. Artık sırada darbe vardı. İş sadece ABD’den gerekli izne ve zamana kalmıştı.
Baş örtüsü zulmünü çıkarıp destekleyenlerin başında Feto bulunmaktaydı. Çünkü o yıllarda asker olduğum için gayet iyi biliyorum hem komutanlarımızı hem de yöneticileri ikna ederek “başörtüsünden kimseye zarar gelmez” ve “askerlerin işlerine bakılır karısının başındaki örtüye değil” denilmesini sağlamıştık TÖ’nün darbe yapabilmesi için ordudan dindar insanların temizlenmesi gerekiyordu.
Bunun için ilk iş olarak Feto talimat verdi: Başörtüsü füruattır. Daha sonra kahpe ilahiyatçı profesörler arkasını getirdiler: “İslam dininde baş örtüsü yoktur” diyerek kendilerini iğrençliğin zirvesine taşıdılar. Yaşar Nuri Öztürk’ün bu konudaki açıklamaları pek meşhurdur.
Feto derhal talimat vererek başta asker eşleri olarak hepsinin başlarını açmalarını emretti. “İtaat et kurtul” diyerek ilk büyük kıyımı bunlar gerçekleştirdiler. Nice aile yıkıldı ve nice kadın bunalıma düştü.
Feto bu dönemde sadece “başörtüsünü çıkar” emri vermemiş içki içmek, namaz kılmamak, oruç tutmamak gibi daha nice cinayete imzasını atmıştı. Şimdi sıra faşist darbeci generallere gelmişti. Derhal başörtüsü operasyonları yapılmaya başlandı.
Deniz Kuvvetlerinde Güven Erkaya, kuvvet komutanı olmuş dindar kıyımının başını çekiyordu. Hiç unutmam bir gün Gölcük Garnizon Komutanlığında nöbet tutarken bir astsubaya rastladım. Nöbet heyetinde değildi. Hayrola burada ne işin var dedim. Kendisini tanıtarak Donanma Komutanlığından görevlendirildiğini ve “hastaneye giriş yapanların kimliklerini kontrol etme” görevi aldığını söyledi. Açıkça sordum “eşleri baş örtülü olan askerleri tespit için buradasın değil mi?”. Cevaben kendisinin verilen emri yerine getirdiğini söyleyerek bu işi zevkle yapmadığını söyledi.
İşte bu acı hatırayı dile getirerek generallerin ne derece aşağılık duruma düştüklerini göstermek istedim. Daha sonra sırası ile dindar kıyımı başlamış oldu.
Peş peşe emirler verilerek eşleri baş örtülü asker olanlar önce “kontrol edilmesi gereken şahıs” sonra “şüpheli” ve nihayetinde “sakıncalı asker” olarak ordudan tasfiye edildiler. Bu tasfiye işlemi esnasında Yüksek Askeri Şura’dan başka üçlü kararname ile binlerce asker ordudan atılmıştı.
Hükümet vaatlerinin aksine bu iğrenç operasyonlara imza atıyor sadece kararların altına “şerh” koyarak güya iyi bir iş yaptığını gösteriyordu. Halbuki şerh konularak atılanla şerh konulmadan atılanlar arasında hiçbir fark gözetilmeden kıyım yapılmıştı.
Ordumuz faşist generaller ve Ak Parti hükümetinin işbirliği ile Feto’cuların ve Kemalist darbecilerin eline teslim edildi. Bu dönemde çeşitli sivil toplum kuruluşları kurarak darbenin geldiğini yapılan zulümlere son verilmesi gerektiğini haykırdık.
Çeşitli gazete, dergi ve internet sitelerinde “Feto’cu Kamikaze Darbenin” geldiğini darbeden 5 buçuk ay önce yazdım. Yetmedi FETÖ örgütünün içyüzünü ortaya çıkaran yüzlerce makale yazdım. Fakat beni ve bazı cılız sesleri dinleyen kimdi?
Başbakan Erdoğan ve Ak Parti hükümetleri generallerle içli dışlı olmuş darbenin gelmesi için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Sonunda beklenen oldu ve FETÖ kanlı 15 Temmuz darbesini gerçekleştirdi. Feto ile işbirliği yapan Kemalist generaller de derhal geri vitese takarak darbenin karşısına geçtiler. Zira halkın bu derece sert tepki vereceğini beklemiyorlardı.
İşte başta ordumuz olmak üzere binlerce FETÖ mensubunun devleti ele geçirme hikayesinin aslı budur. Bu acı gerçeği sağır sultan dahi biliyor. Fakat Erdoğan ve Ak Parti yetkilileri yapılanlardan ders almak yerine bilakis faşistlerin ekmeğine yağ sürmeye devam ediyor.
Askeriye yeniden darbeci Kemalistlerin eline geçmiş durumda. Öyle ki önce komünist şimdi ise faşist olmuş Doğu Perinçek ile dahi işbirliği yapacak derecede sükut etmiş bir devlet var karşımızda. Her yere faşist metinleri asmaktan bıkmadılar. Şimdi de 28 Şubat mağduru olan benim gibi bazı askerler hakkında “Feto’cu diye” soruşturma açtılar.
Bizim asıl suçumuz 28 Şubat darbecilerini mahkemeye verip şikayetçi olmamızdır. 41 Kişi hakkında bu yüzden soruşturma açıldı. Güya müebbet yemiş darbeci generalleri bu sayede kurtaracaklar.
İşin acı tarafı şudur. Benim gibi hayatı boyunca “dinimizi tahrif ediyor” diyerek FETÖ ile mücadele eden insanları önce Feto’cu diye yaftalayıp sonra da soruşturma açmalarıdır.
28 Şubat döneminde yapılan aşağılık din düşmanlığı ortada iken 21 yıl önce eşleri baş örtülü diye ordudan ayrılmak zorunda kalan benim gibi insanlar ne yapmalı? Bu konuda ben de şaştım kaldım.
Demek ki bir büyük mahkeme var. Ruz-i mahşerde bu kadar açık bir şekilde din düşmanlığı yaparak Müslümanlara kan kusturanlardan hesap sorulacak elbette. O zaman hem bu faşist generallerden hem de bunlara alet olan Erdoğan hükümetinden hesap soracağım.
Eğer o dehşetli güne inanıyor ve herkesin yaptıklarından sorgulanacaklarını biliyorlar ise derhal yapılan zulümlere bir son versinler. Feto’culardan boşalan kadrolara bu askerlerden hiç birini almadınız. O takdirde tazminatlarını verin bari. Bunu dahi onca vaatlerle geçiştirip yüzümüze karşı yalan söyleyerek geri bıraktınız.
O halde hem bu dünyada hem de ruz-i mahşerde yakalarınıza yapışıp yaptığınız zulümlerden hesap sorulacağını unutmayınız. Faşist generaller “yaleyteni küntü türaba yani keşke toprak olaydık” diyecekler. Bari siz hükümet üyeleri bu sefil duruma düşmeyiniz, vesselam…
Vehbi Kara