Babamın mesleği kerestecilikti, tomrukları kereste haline getirir mobilyacılara satardık. Bazı keresteler oldukça sert ve kaba olurdu. Bunları yontmak hem güç hem de emek isterdi.
Fakat şimdi anlatacağım keresteleri yontmak daha da güçtür. Çünkü bunlar hızara gelmez. Taş gibidir anlatayım itirazınız var ise bana bildiriniz.
Bunlara yanlışlıkla “ilahiyatçı” deniliyor aslında “teolog” denilmesi gerekir. Zira bir papaz ile veya Batılı bir teologdan hiçbir farkları yoktur.
Bunların içinde bir parça Allah’a inancı olanları Hristiyanlar gibi düşünür, konuşurlar. Haşa insanın gayesi tanrıya benzemektir, der aciz insanı adeta putlaştırırlar.
Hâlbuki insanın gayesi iman ve inançla dua ve ibadet ederek Allah’a kul olmaktır. İşte temel yanlış budur. Yunan ve Roma mitolojisinden etkilenmiş olan Hristiyanlık dini, bu felsefi esaslar üzerine kurulmuş sonunda (haşa) doğuran, çocuğu olan ve üçlü tanrı fikrini benimseyen bir hale gelmiştir.
İşte bizim keresteler de bu yoldan gidiyorlar. Batı felsefesini esas aldıklarından dolayı burunları pislikten kurtulmuyor. Öylesine sapkın ve dalalete batıyorlar ki her tarafları leş ve necaset ile doluyor. Bunlardan çoluğu çocuğu korumak muhafaza etmek lazım. Zira bir kısmı Mustafa İslamoğlu gibi öylesine sapıtmıştır ki imanın şartlarından birisi olan kaderi inkar etme cesaretini dahi göstermektedir. Maazallah bunların yakınlarına sokulanlar ister istemez fenalıklara ve musibetlere maruz kalacaklardır. Belaların en kötüsü dine, imana gelen hastalıktır. Çünkü Allah korusun sonsuz bir cehennem azabına düşmek tehlikesi bulunmaktadır.
Bahse konu keresteler son zamanda iyice zıvanadan çıktılar. Zira İslam’ın asli delilleri olan Kuran-hadis-İcma-Kıyas ölçülerinden çıkmış kendi sapkın fikirleri ile halkı zehirlemeye çalışmaktadırlar. Kuran, hadis, icma ve kıyas hükümlerini bir kenara bırakıp papazların eserleri ile meşgul olmaktadırlar. Sorsan “akademik metodu” kullanıyorum diyeceklerdir. Güya mümkün olan tek güvenilir ve kabul edilebilir yöntem bu papaz usulüdür.
Felsefe bataklığına gömülmüş bir biçimde seküler bir dil kullanıp Batı Hristiyanlığının temel sorunlarını İslam’ın içine taşımaya çalışıyorlar. Öyle ki bir kısmı imanın şartlarını dahi inkâr ederek dinin dışına çıkmış durumdadır. F. Gülen gibi bunlar da insanlarımıza çok büyük zarar veriyorlar. Bakın neler yumurtlamışlar, evlere şenlik:
1.Kurandaki Kıssaların çoğunun mecazi/sembolik/metaforik kısacası (haşa) masal olduğunu söylerler. (M. Halefullah) Bu eğilimin bizdeki en ateşin savunucusu Mustafa Öztürk’tür.
2. Ehl-i Kitabın da mevcut itikatlarıyla cennete gidebileceğini söylerler. (Süleyman Ateş)
3.“Hz. İsa’nın da bir babası vardır” derler. (M. Ali Lahuri)
4.Kendine göre 19 mucizesine uymadığı gerekçesiyle Tevbe Suresi’nin son iki ayetini Kur’an’dan çıkarmaya teşebbüs ederler. Ve ilk mealini öyle yayınlarlar. (Edip Yüksel)
5.Namazın beş vakit değil üç vakit olduğunu söylerler. (Yaşar Nuri Öztürk)
6.İslam’da bildiğimiz anlamda “namaz” diye bir şeyin olmadığını söylerler (İhsan Eliaçık)
7.Tavuk keserek kurban edilebileceğini söylerler. (Zekeriya Beyaz)
8.(Haşa) “Allah, gaybı bilmez” derler. (Abdülaziz Bayındır)
9.“Kabir azabı yoktur” derler. Ve bu iddiasını kanıtlamak için yaklaşık beş yüz sayfalık bir kitap yazarlar. (M. Okuyan)
10.Kuran’daki ahkam ayetlerin değil sadece bütün Kur’an’ın tarihsel olduğunu dolayısıyla ahkamın bizi bağlamadığını söylerler. (Mustafa Öztürk)
11.Hz. Âdem’in (a.s) bir anne ve babasının olduğunu ve üstelik Evrim Teorisi’nin de nispeten gerçek olduğunu söylerler. (Mustafa İslamoğlu)
Daha neler neler. Öyle çok zırvalıyorlarki hangi birisine cevap vereceksin belli değil. İlahiyat Fakültelerinde bunlara da FETÖ gibi haşhaş veriyorlar galiba. Yoksa bu kadar ahmakça sözleri hiç bir aklı başında Müslüman söyler mi?
Hz. İsa’nın (a.s) nüzulü, Mehdi’nin zuhuru, kıyamet alametleri gibi “müsellem” olan hususları yani bütün İslam alimlerinin cevaplamaya dahi gerek duymadıkları hükümleri bu beyefendiler reddediyor iyi mi!
Ya gerçekten kafayı sıyırmış ya da iyice bunamış olsalar gerektir. Bu kişilerle Hükümet acilen ilgilenmesi lazımdır. Eğer ihmal edilir ise ruh ve sinir hastalıkları mütehassıslarının görev alanına girer ki tedavisi oldukça zahmetlidir.
Bu keresteler Siyonistlerin televizyon ve medya kanallarında öylesine rağbet görüyor ki, kendilerini kıymetli bir mal! Zannediyorlar. Hâlbuki bir çocuk dahi bunların zırvaladıklarını ahmakça konuştuğunu söyleyebilir.
Okuyucularıma şu ikazı yapmayı bir borç biliyorum. İslam içinde bu türden yapay sorun alanları icat etmeye çalışan ilahiyatçıları dikkate alınız. Zira bunlar öyle bir hileye başvuruyorlar ki Şeytanı bile utandırıyorlar.
Önce ayetlerden çok güzel örnekler verip kendilerini pek güzel bir şekilde alim ve bilgili gösteriyorlar. İşte tam bu esnada öylesine ahlaksız ve acımasız yalanlar, hurafeler söylüyorlar ki bunlara aldanmak çok kolay oluyor. Kısaca iki tane doğru söyleyip araya bir tane yalanı sıkıştırıyorlar. İşte yukarıda saydığım numunelik olarak sadece birkaç tanesi…
Peki ne yapmalı da kendimizi, ailemizi ve toplumumuzu bunların şerrinden muhafaza etmeliyiz?
İşte Bediüzzaman’ın dediği gibi yapmalı akıl ve kalbimizi kullanmalı her söyleneni kabul etmemeliyiz. Bakın ne demiş:
“Hiçbir müfsit (fesat çıkaran) ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hatta benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz”.
Demek ki aklımızı ve kalbimizi kullanacağız. Mehenge vurmadan ölçüp tartmadan kabul etmeyeceğiz, vesselam…