Ayakların baş olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Sadece Cumhuriyet döneminde değil; Osmanlı’nın son 200 senesinde de adına “dönme” denilen gayrimüslim azınlıkların tahakkümü altında yaşıyoruz.
Bunlar kendilerine “Türk” ismi vererek gerçek Türkleri ve Müslümanları ezmektedirler. Bunun en son örneğini 28 Şubat 1997 döneminde görmüştük. Sırf eşi başörtülü diye on bine yakın askeri ordudan atmışlardı. Yetmedi hızlarını alamayıp yine onbinlerce başı örtülü memuru kamu kurumlarından uzaklaştırmışlardı.
Peki, bunu nasıl yaptılar? Sadece ele geçirmiş olduğu askeri kurumlar, medya ve yargı kurumları aracılığı ile mi?
Hayır. CHP içinde örgütlenerek bu partinin üst yönetimini asla kimseye bırakmayarak bunu başardılar. Halkın parası gasp edilerek kurulan İş Bankası’ndan niçin vazgeçmediklerini anlayabilmek için bu yazıyı dikkatle okumak gerekiyor…
Milli Mücadele esnasında hatta Misak-ı Milli’nin ilan edilmesinde Osmanlı Devletinin Kanunu Esasi’si yani Anayasası geçerliydi. Hatta anayasanın ikinci maddesi “Devletin dini İslam’dır” şeklindeydi. Öncelikle bunu değiştirdiler. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasından “devletin dini İslam’dır” maddesini çıkardılar. Bir de utanmadan “kurucu değerlere dönelim” diyorlar ya! İşte bunlara ne söylense azdır…
Anayasa değişiklikleri tek partinin yönetimi altında halka danışılmadan tam gaz devam etmiştir. Örneğin “Türk” tabiri getirilerek gayrimüslim azınlıklar yani Ermeniler, Rumlar ve Yahudileri de içine alacak şekilde bir vatandaşlık tanımı yaptılar.
"Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese ‘Türk’ denir” ibaresiyle “dönme” adı verilen Ermeni, Rum ve Yahudiler, bir anda “Türk” oluvermiştir. Soyadı kanunu da getirilince geçmişten gelen bütün izler silinmiş “On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan” marşı söylenmeye başlamıştır. İşte bundan sonra "Ne mutlu Türküm diyene!" sözü devlet yöneticilerinin ağzında pelesenk olmaya başlamıştır.
Dünyanın neresinde olursa olsun eğer bir Türk varsa muhakkak Müslüman’dır. Fakat bu Türk görünümündeki “dönme” adı verilen gayrimüslim azınlıklar asla Müslüman olamamışlardır. Ne oruç tutarlar ne de namaz kılarlar. İslam’ın büyük günah olarak yasakladığı alkollü içki içmeyi daima marifetmiş gibi içip; içemeyenlere de zulüm ederler.
Aradan yıllar geçtiği halde hala unutamadığım bir hatıramı anlatayım.
Deniz Kurdu Tatbikatı arasında liman ziyareti yapıyorduk. İzmir’de orduevinde gemi subaylarının katıldığı bir akşam yemeği yapılmıştı. Yemeğe ben de katılma şansızlığını yaşamıştım. Yemeğin ortasında gemi komutanı tarafından bana bir rakı bardağı gönderilmişti.
Bunu görmezlikten geldiğim sırada gemi komutanı bana seslendi “Vehbi, sana içki gönderdim niçin içmiyorsun?” dedi. Ben de kendisine nezaketle “Komutanım ben hayatım boyunca hiç alkollü içki içmedim ve prensibim icabı asla içmem” dedim. Bunun üzerine “Ben gemi komutanıyım, emrediyorum içeceksin.” dedi.
O andaki haleti ruhiyem “kellemi de kesseler asla içki içmem” şeklindeydi. Fakat komutan ısrar ediyordu. İşin daha kötüsü ise masadaki bütün subaylar bana pis pis bakarak “Hepimizi rezil ettin, iç şu zıkkımı” demeye getiren bakışları ile adeta dövmeye çalışıyorlardı.
Bu iğrenç hikâye iyice alkol almış komutanın sesini arttırması ile bir müddet daha devam etti. Öyle ki; yan masalardan komutanın sesi duyulup tepki çekmeye başlamıştı. Sonunda Çarkçıbaşı Ümit Yüzbaşı araya girerek “Komutanım Vehbi çok iyi bir subaydır, onu bu seferlik mazur görün” şeklinde ortalığı yatıştırmaya çalışmıştı. Sonunda Komutan “insafa gelerek” sesini kesmişti. Bundan sonra bir daha gemi yemeklerine asla çağrılmadım ve katılmadım.
Maalesef yıllar boyu dindar ve inançlı subaylar “içki testi” adı verilen bir uygulamadan geçirilerek alkole karşı olan hassasiyetlerinden vazgeçirilmeye çalışılıyordu. Bu sayede gayrimüslim azınlıkların biz gerçek Türklere dayattığı türlü türlü baskılar sonuç veriyor her 8 ile 10 yıl arasında kesintisiz bir darbe süreci yaşanıyordu.
İnşallah bu süreç 15 Temmuz 2016 FETÖ darbesi ile son bulmuş oldu. Bundan sonra hiçbir subaya “Niçin içki içmiyorsun?” gibi bir baskı yapılmadığını umut ediyorum.
Benim yaşadığım bu olay ülkemizde farklı ve değişik şekillerde devam etmişti. Türk ve Müslümanlara yapılan baskı ile ilgili olarak bir iki örnek daha vermekte yarar vardır:
Stalin'in zulmünden kaçarak sınırlarımızdan ülkemize sığınan 146 Azeri Türk'ün hazin hikâyesine de yer vermek gerekiyor. Aslında onlar, sığındıkları Türk yurduna ve Türk kardeşlerinin kendilerine sahip çıkma hususunda hiçbir tereddüt taşımıyorlardı. Öyle ya; Türk ve Müslüman’dılar, dahası insandılar.
Fakat bu gerçek Türk kardeşlerimizin yakarışlarına rağmen sağır olan tek partili bir yönetim vardı. Ankara’dan “ret” cevabı almışlardı. Bu kardeşlerimiz "Ne olursunuz bizi o azılı düşmanlara teslim etmeyin, gerekirse bizi siz öldürün. Hiç olmazsa kendi vatanımızda, kendi bayrağımızın altında ölmüş oluruz!" deseler de, gerçekten de acımasız ve sağır olan insanlar vardı.
Karakol komutanı içi kan ağlaya ağlaya 146 sığınmacıyı yeniden Sovyet Rusya'sına, teslim etmek zorunda kalmıştır. Ruslara teslim Olan 146 Türk evladı, hemen elleri ayakları bağlanarak oracıkta, askerlerimizin gözleri önünde kurşuna dizilerek öldürülürler!
İşte 1944'te İsmet İnönü'nün emriyle Türkleri götüren bir memurun köprünün hemen ardında gerçekleştirilen bu katliamı gördükten sonra akli dengesini yitirdiği ve akıl hastanesinde vefat ettiği söylenmektedir. Anavatanında ihanete uğramış bu Türklerin ve yakınlarının söylediği ağıtlar kalır geriye:
“Boraltan bir köprü, aşar geçer Aras'ı, / Yuğsan Aras suyuyla, çıkmaz yüzün karası./ Karası, karası, merhamet fukarası,/ Karası, karası, merhamet fukarası,
Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni,/ Can alınan çarşıda, kardeşim sattı beni./ Dönüp seslendim geri, merhametsiz birine,/ Beni siz vursaydınız, şu gâvurun yerine”.
Bir hikâyeyi de Türklerin en önemli Saltanat ailesinden Osmanlı hanedan ailesinden verelim:
Sultan Abdülmecid’in kızı ve Sultan Abdülhamid’in kız kardeşi Seniha Sultan, sürgün kararı ertesi Cumhurbaşkanı’na telgraf gönderir.
"78 yaşındayım. Odadan bile çıkmak iktidarına mâlik bulunmadığımdan karar-ı ahire tebaiyet maddeten imkân haricindedir. Hayattan artık bir nasibi kalmamış olan benim gibi bir ihtiyarın takarrüp eden son günlerini odasında geçirmeye müsaade buyurmanızı istirham eylerim. Seniha Binti Abdülmecid”
Fakat Seniha Sultan’ın talebi dikkate alınmamış ve bu soylu Türk hanedan ailesi Türkiye’den sınır dışı edilmiştir.
Gerçi içeride kalan vatan evlâtlarına da bu sonradan Türk olan ve Müslüman gibi görünen insanlar; türlü türlü zulümler yapmaya devam etmişlerdir. Milli Mücadele’nin kazanımları Anadolu insanına, yani halka rağmen, aleyhinde kullanılmıştır. Mehmetçik, jandarma görev eri olarak Kuran okuyor diye milletini dipçiklemek zorunda bırakılmıştır.
Anadolu insanı, kendisine dayatılan bir gavur şapkası yüzünden binlerce efradını dar ağacında kaybeder. Milletin seçtiği vekiller darp edilir, hatta Başbakan Adnan Menderes idam edilir. Her darbe sonunda binlerce Müslüman “ayin yapıyor” denilerek hapislere atılır, işkence görerek mahkûm edilir, asılır ve sonunda sesi de kısılmış olur. Bunu dile getiren muharrir ve yazarlar ise mahkeme kapılarında ve zindanlarında perişan edilir.
Buna karşılık İkinci Dünya Savaşı yıllarında yani Nazilerin tarihin büyük soykırım yaptığı dönemde Türk pasaportu can simidi gibiydi. Çünkü İspanya ve Türkiye gibi tarafsız ülkelerin Yahudi vatandaşları, toplama kamplarından hariç tutulmuştu. İşte bu yıllarda Avrupa’nın çeşitli yerlerinde görevli 19 diplomatımız, Türk pasaportu vererek, tam 185 bin Yahudi’nin hayatını kurtarmıştı.
Bu durum, yani gerçek Türklerden esirgenen imtiyazlı cömertlik; bir belgesel filmde anlatılmıştır. Türk diplomatlarının Musevi vatandaşlarını, toplama kamplarına göndermemek için canla basla mücadele ettiği çok güzel bir şekilde gösterilmiştir. Belgeselde 60’a yakın tanık ile beraber tarihçilerle, toplum liderleriyle, o süreci yaşayan insanlarla ve onları kurtaran diplomatların aileleriyle konuşulmuştur.
Musevi vatandaşlarına dair bir başka hikâyede fedakâr 19 Türkiye Elçisi anlatılmaktadır. Örneğin Rodos Konsolosu (1943-1944) Selahattin Ülkümen tam 1.700 Yahudi’yi gaz odalarına gitmekten son anda büyük özveriyle kurtarmıştır. İnönü adı geçen diplomat adına posta pulu bastırarak kendisini onurlandırmıştır.
Bu vesileyle kendilerine derin şükran ve nişanelerinin yanı sıra, ayrıca ABD’li Yahudi bir dernek tarafından 1990 yılında Yahudi cesaret ödülü de verilmiştir.
Yalcın Küçük, bu azınlık mensubu dönmelerin diplomat olma durumunu dramatize ederek “Türkiye’de elçi olmak için dönme olmak gerekir.” demiştir.
İşte şimdi “Ne mutlu dönmeyim diyene!” sözünün ne anlama geldiğini bir parça anlamış olduğunuzu umarım. Konuyu bir de nüfus bakımından ele alırsak mesele daha iyi anlaşılmış olacaktır.
29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildiğinde ülke nüfusumuz 13 milyon olarak tespit edilmişti. Halkımızın çoğu kadınlardan, yaşlı ve çocuklardan meydana geliyordu. Her taraf cephelerden dönen kolu bacağı kopuk gazilerimiz ile doluydu.
Geri kalanlar ise bizim kimliğimize girmiş kentlerde oturan gayri Müslimlerden meydana geliyordu. Osmanlı devletinin son döneme kadar askere almadığı bu azınlık kesim okumuş, en az bir yabancı dil bilen kişilerdi ve zengin tabakayı oluşturuyordu.
Soyadı kanunuyla bizim kimliğimize gizlenmiş bu gayrimüslim azınlıklar maliye, hukuk, eğitim ve askerî kurumlara yerleşerek vesayet sistemini ortaya çıkardılar. Ülkemizin sahil şeritleri başta olmak üzere en zengin topraklar bunların olmuştu.
Zaten çok az sayıdaki Anadolu müteşebbisinin önünü ''yeşil sermaye'' adıyla kesen bu dönme azınlıktan kimse hiç hesap soramadı. Bilakis hep bunlar hesap sorup üste çıktılar. Şimdi de durum çok farklı değildir. Bukalemun gibi kendilerini renkten renge kılıftan kılıfa sokan bu asalak insanlar; hükümete de sızmıştır. En önemli kurumların başında bunlar yer alır. İşte biraz kafa yormayı ve kendimize çeki düzen vermeyi gerektiren bir meseledir bu.
Çözüm ise daha önce belirttiğim gibi çok basittir. Rantiyecilikten beslenen hep bu dönme adını verdiğimiz asalak yiyici takımı olmuştur. Mason localarında iş tutup çalışkan Müslüman insanlarımızın ekmeğini elinden almaya çalışırlar. Bu nedenle devlet küçültülmeli ve memurluk insanlardan alınıp aynı işi rüşvet almadan sıfır hata ile yapan bilgisayarlara bırakılmalıdır. Bilgisayarların yapamayacağı işleri de sayısı 100 bini geçmeyecek şekilde vatanını seven ve para için çalışmayan; vatanına hizmet etmeyi öncelikle hedeflemiş insanlara vermek gereklidir.
Eğer vatandaş zengin olursa devlet de zengin olur. Bu nedenle hala en büyük işveren olan devletin bu dönmelerin yağma ve talanına son vererek özel sektörün önünü açması, girişimci vatandaşlarımıza karşı yürütülen bürokratik engelleri kaldırması en önemli icraat olacaktır, vesselam…
kaynak: Vehbi Kara - Aylık Dergisi 195. Sayı
Songül KARAMAN
Ümmet Bilincini Canlandırmak
Hüseyin KURT
Telekonferansın Ardındaki Gerçek: Büyük Kürdistan’ın Güncel Senaryosu
Hasan KARADEMİR
Giriş: Foucault'nun Eleştirel Soykütüğünün Temelleri
Bedriye Arık ÇAMBEL
Kurban Edilen Işık
Seyfettin BUDAK
Neden Doymuyoruz?
Doç. Dr. Özlem Özçakır Sümen
Eğitimde Teknoloji Kullanımı: Fırsatlar Ve Tehditler
Gülay ÇETKİN
Okullarda Yapılan Projelerde Arada Kalanlar Okul İdareleri
Bülent ERTEKİN
Kim kime racon kesiyor!
Adnan ÖZ
Lidere selam dur!
Recep YAZGAN
Milli Eğitimdeki virüs; Agnostik CHP Ruhu!
Vehbi KARA
İnsanlık tarihinde yaşanan döngüler ve iktisat biliminin doğuşu
Mehmet BOZKURT
Cumhuriyetin değerleri diyorlar!
Erol AYDIN
Cinsliğin Dayanılmaz Ağırlığı
Suat ALTINBAŞAK
Hayızlı iken oruç tutulamayacağının Kur’an’daki Delilleri (1)
Ahmet SAĞLAM
ŞÜPHE VE KORKU
Mehmet Nuri BİNGÖL
KIRMIZI İPEK ya da YEMİN
Hamdi TEMEL
Kirlenen Hava, Solan Hayat
Eyüphan KAYA
Ak Parti 23 yılda kendini ispat etti!
Halil MERT
İngiliz+Abd Oyunları Bozulmalı…
Emine İPEK
Suskunluk: Kalbin Zarif Direnişi
Servet ZEYREK
Denge
Aydın BENLİ
Edebiyata Değer Katanlar Avukat Fatma Saçak Akbulut
Ahmet AYDIN
Bilir misin?
Burhan BOZGEYİK
Bir İstanbul Serencamı Daha (1)
Nihat Güç
Gittikçe Bunalıma Batıyoruz
Mahir ADIBEŞ
Gaflet mi dalalet mi!
Özlem Gürbüz
Eğitimle Değişen Dünyamız
Ahmet Eren KURT
Pensilvanya’da Taht Kavgası
Recep Ali AKSOYLU
Lipton’un Çekilmesiyle Kuru Çay Üretiminde Yabancı Kalmadı!
Abdulkadir MENEK
Sumud Kahramanları
Ahmet DÜZGÜN
Putlarımız ve Perestlerimiz
Cevahir AYDIN
Yanlış Anladınız
Mesut CİHAT
Allah'ın Zatı ve Subuti Sıfatları
Durmuş TUNACIK
Hilafet Işığı
Aysun Rabia GÜLER
Ebabiller Akdeniz'de
Uğur UTKAN
Mustafa Kemal Atatürk’ün Şeriatla İlgili Düşünceleri
Fatih ORUÇ
Orta Vadeli Program (2026-2028)
Zuhal GÜNDÜZ
Gündemiz: Küresel Sumud Filosu
Batuhan ŞUORUÇ
Şıracılar
Mesut BALYEMEZ
SOSYAL MEDYA KEVAŞELERİ
Bilal Dursun YILMAZ
Her Şey Dâhil Vicdan
Oktay ZERRİN
Sokak Cümbüşcüsü Hasan Yarar'ın Ardından
Ziya GÜNDÜZ
Atasoy Müftüoğlu Ve Hiçliğin Kıyısında
Ravza ZEYBEK
Bulanlar Arayanlardır
Gündoğdu YILDIRIM
Komşuda pişer!
Aydan KURT
Farkında mısınız?
Asiye Tanrıöver TÜRKAN
Mahremiyet, insanın özgür iradesiyle var oluşu!
Mustafa ÖZEL
1. Sezon 3. Bölüm Yükleniyor
Zehra KINALI
Stratejik Ortaklık mı, Siyasi Çıkmaz mı!
Murat GÜLŞAN
Türk Milliyetçisinin Vicdan Muhasebesi
İsa ÇOLAKER
Aşık Veysel Şiirinin Renkleri
Fatma Nur ÖZCAN
Didar-I İkbal
Özhan KIZILTAN
Duvarların Ardında Filizlenen Hayat
Memiş OKUYUCU
Zübeyir Yetik’in Ardından…
Hasan TÜLÜCEOĞLU
Göbeklitepe'de HZ. İbrahim Silüeti
Denizay BÜYÜKDAĞ
Gazze’den Öğrendiğim İslam
Cahit KURBANOĞLU
Nefis nedir ve ne istiyor?
Ahsen Meryem SÜVEYDA
Onlar Kendilerini Biliyorlar
Fahri Urhan
Uyanık Olalım
Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU
Vicdanın Yükselişi
Nesibe TÜKEL
Anne Hakkı
Denizay KONUK
Gözler Kör, Kulaklar Sağır Olunca; Başlar Öne Eğilirmiş
Mücahit GÜLER
Modern İnsanının Anlam Sorunu 1
Adem ÇEVİK
Türkiye Aile Meclisi'nden Ahlak ve Aile Koruma Çağrısı
Ergün DUR
ÖĞRETMEN
Hüseyin KAÇIN
Dindar neslin tanrı'sı yoksa dijital neslin tanrıları var!
Özlem AKYÜZ
Nereden geldiğini unutma!
Yusuf AKTAŞ
Köftenin kokusu kimleri cezbetti!
Emine AYDEMİR
Ateşle oynayan evliya Ateşbaz veli hazretleri
Tarık Sezai KARATEPE
Sen Yoksun Diye! Müjdecim!
Abdullah BİR
Fitne, Kaos, Suriye ve Suriyeliler’e Daire İki Kelam...
KÜLLİYEN YAZAR
Şşşşt Başkanım Sana Söylüyorum!
Süleyman GÜLEK
Küçük Lee İle Çekirgesi
Adnan ALBAYRAK ŞİMŞEK
MUHAFAZARLIK
Serkan GÜL
Çocukları +18 İçerikten Koruyun
Başyazı
Samsun’un sağlığıyla oynamayın!
Fehmi DEMİRBAĞ
ÇÖKÜŞ
Hacer Hülya KARADAĞ
Ayasofya'dan Sonra Mescid-İ Aksa'ya…
Tevfik DEMİR
28 Şubat Darbesine Dair Postmodern Notlar
Veysel BOZKURT
İnsan Beyni ve Kontrolü Bir Değerlendirme
Zinnur ŞİMŞEK
Bir Doğumun Ardından
Osman Çakmak
Eğitimin kıblesini batıldan batıdan çevirmek mecburiyeti!
KERİM YILMAZ
İlkadım'a damga vuracak başkan!
Adnan KARAKUŞ
Faruk Koca ve Batı Değerleri
Süleyman KOCABAŞ
Siyonist İsrail’in Koloniyal Jandarma –Polis Devleti Olarak Doğuşu
Şener Danyıldız
Trafikte Empati ve Sempati
Elif Ekşi ZORER
Güzellik
Orhan SARIKAYA
Direk Tehdit!
Saadettin BAYÇELEBİ
Sessiz Gemi
Yaşar BAŞ
Ormanlar Yanıyor Birileri Saçlarını Tarıyor!
Mahmut KURU
Aşk, Yine Aşk… Yine Aşk!
Ayhan GONCA
Fetö'den kurtulmanın tek yolu...
Hanife OKUTAN
Narsist Sapkının Kurbanı Olmayın
Hülya Bulut
Samsunlu Olmak Mı Samsun’da Yaşamak Mı?
Bukrenur YILMAZ
Keşkenin Halet-i Ruhiyesi
M. Burhan HEDBİ
Emekçinin elini öpen peygamber!
Prof. Dr. Adnan DEMİRCAN
Nasıl Ayağa Kalkarız!
Pınar HOLT
Kendini yeniden keşfet!
Ayhan ENGİN
Hazinemiz Ahlakımızdır…
Ahmet Kubilay
Ayvaz İnsan
Cuma YILDIZ
Cambridge’e Giden Aşk
Ahmet ÖZTÜRK
Hadi Türkiye, Dolar Düşüyor
Dursun Ali Tökel
Cinnet Buğdayları
Savaş UYAR
Varlığından Haberdar Olmadığımız Hastalığımız: Safsata
Ümit Zeynep KAYABAŞ
Güven Zor Bir Duygudur…
Nur DİNÇKAN
Udhiyyeden Kurbiyyete
Suat ZOR
ABD, Adana Mutabakatı Ve Suriye İle Nihai Çözüm
Sonradan Gurme
Beyaz Ev’de Yemesek De Olurdu
Ahmet Fatih AKKAŞ
Ferman!
AKASYAMSPOR
Yıldırımcı mıyız, Uyanıkçı mıyız!
Züleyha TUNA
Mevsimler Ve Sen
Ali KAYIKÇI
“Güldürmeyin” Bizi, “Sayın Hâkimler!..”/9
Gülay ALPAGUT
Cennet berat belgesiyle değil amelle kazanılır!
Hamza ÇAKAR
Çocuk Savaşçılar
Alperen CARUS
İttifaklar ve HDP çıkmazı!
Selma MEDENİ
Ne Hacet Seni Anlatmaya
Ankara KULİSİ
Çiğdem Karaaslan Çevre Ve Şehircilik Bakanı Mı Olacak!
MÜNEKKİT
Seçim Sonuçlarını Nasıl Okumalıyız!
Sıddıka Zeynep BOZKUŞ
Zahideler /Teyzeler
Kevser KARSLIOĞLU
Yeme Problemi Olan Çocuklar İçin Çözüm Önerileri
Selçuk KAYA
Yazık oldu!
Ali Haydar YILMAZ
Eğitimde fırsat eşitliği gelecek bahara mı!
Bedia YILMAZ
Ben de varım!
Levent BİLGİ
Fehmi Koru, Said Nursi Ve Susmak
İhsan ZORLU
Paralel Devletin Eli Postmodern Anarşizm!
Esat BEŞER
Gerger Gençliğinin Bayrak Sevdası
Nurettin VEREN
Japonya’daki G20 Zirvesinde, FETÖ’nün Üniversiteleri Konuşuldu mu!
Mehmet FIRAT
İlim Ve İrfanla Geçen Bir Ömür: Şeyh Esad El Çokreşi
Ahmet BEREKET
ABD temsilciler meclisinin kararına bir Bozkurt nidası ile gecikmeden cevap verelim!
Ali Can AKKAYA
İnanır, Sabreder Ve Gereğini Yaparsanız…
Hüseyin YILMAZ
Diyanet’in Atatürk’le imtihanı!
Oktay GÜLER
Merhaba!
Halil KÖPRÜCÜOĞLU
İslamiyet ile Tıb arasında problem var mıdır!
Atilla YARGICI
Kur’an’da Korona Var Mı?
Rukiye AYDIN
2022'de Kendime Bazı Tavsiyeler!
Osman KÖSE
Ahıska Türkleri Sürgün, Özlem Ve Gözyaşı
Ruhugül ZİYADAN
Hayrı harabat edilen Bafra!
Ali KORKMAZ
Eksik Organ Sendromu
Yücel EMRAH
Ben Muhammed...
İbrahim Yusuf ŞAHİN
Parçadan Bütüne, Kolaydan Zora Karşılaştırmalı Bir Dil Öğretim Yöntemi
Ebru AÇIKGÖZ
Taşların Gizemli Dünyasından Hayatınıza Renk Katan Mozaik Sanatı
EnesTANIŞ
Taşın Dediği
Muhyiddin SÜLEYMANOĞLU
14 Şubat Sevgililer Günü Üzerine Kalbî Bir Muhasebe
Mesut KÖSEOĞLU
Daha Ne Denir!
ACZ ZARİFOĞLU
Kırlarda Çiçekler Artık Bensiz Açacak…!!!
Muhammet ÜSTÜNER
Yeni Türkiye Düzeni
Meryem YİĞİT
Gitmek İsteyenler
İsmail OKUTAN
Gerçek Dostluğa Dair
Tolga TURAN
Maskın Ustası Özgür Maskeler
Bozkır KURDU
LÜTFEN BENİ CİDDİYYE ALMAYIN
Gülşen KILINÇER
Yeşilin Ormanına, Yatayına, Dikeyine, Her Türlüsüne Karşı Bunlar!
İlknur ESKİOĞLU
Neydik ne olduk allah'ım!
Adem MUTLU
Engelleri Aşıp Hedefe Ulaşmak!
Zelal ALPASLAN
İnsan Terazisi
Ömer KARAMAN
Sevgili Öğrencim…!
Ümit AYDIN
Partilerin Kaderi Mahalle Başkanındadır!
Ahmet Doğan İLBEY
Kemalist Gençliğin Çanakkale Şehitliğinde “Kadeş” Rezaleti!
Önder GÜZELARSLAN
İsraf Bir İnsanlık Suçudur!
Mehmet ÖZÇELİK
Altılı masa aday belirleye dursun atı alan üsküdar'ı geçti!
Gülhanım CAN
Eti Senin Kemiği Benim
Levent ERTEKİN
Fakir Halkın Bağışladığı 350 Uçak
Okan KARAKUŞ
Osmanlı Devletinde Ramazan Gelenekleri
Gülay YILMAZ
Sus çarpılırsın!
Bahar ARSLAN
Hakikati Algımıza Taşıyan Beden
Feyza Nur DİLEKCAN
SAÇMALAMA (!), SAÇMALIYORSUN (!), SAÇMA (!)
MEHMET ERBİL
Keşke bir mayıs bayram olsa!
Kürşat Şahin YILDIRIMER
Hücum Terapisi :Hayatın Anlamı ve Her İnsanın Kendine Sorduğu Soru
Sema KOCA
Rahmetini Umarak
Celal TÜRK
EKONOMİK KeRİZ
İbrahim Erdem KARABULUT
Her gün durmadan küfrediyorum!
Betül Özer BÖLÜK
Kelimelerin Şaşırtıcı Etkisi
İlknur GENÇOĞLU YILDIRIM
7'den 70'e Herkese İzciliği Sevdiren Işıltan Uşaklıgil Öğretmen
Muhammed Veysel AKKAYA
Allah’ın Seçkin Kulu Olmanın İşareti Kur’ân-I Kerîm’e Gönülden Kulak Vermektir
Edanur İSMAİL
Dünyada Neyi Değiştirmek İstersin
Nazile ŞANAL
Yol Ve Yer Arayanlara Ya Fettah
Prof. Dr. İnanç Özgen
Arazi Parçalılığı
Zehranur Yılmaz KAHYAOĞULLARI
Ulu çınarım, babam...
SAVAŞ YILMAZ
Her Nasip Vaktini Bekler, Vakit İse Yaradanı
MEHMET YILDIZ
Beterin beteri var…..!
Seyfullah YİĞİT
Buhara Bizi Çağırıyor… (-1-)