Annelerin evine dönmesi için defalarca yazı kaleme aldım. Kadınların zorla çalıştırılmasının ne dinimizde ne de geleneklerimizde yeri olmadığını örneklerle anlattım. Yetmedi, Amerikalı akademisyenlerin kitaplarını tercüme ederek binlerce aile ile yapılan anket çalışmaların neticelerini izah etmeye çalıştım.
Bu kadar emek sonunda karşılık olarak tam tersine kadın istihdamını arttırmanın gerektiğine dair hükümetin hatta bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kadınları yuvalarından çıkarmaya yeminli çalışmalarına şahit oldum.
Anayasanın aileyi korumak için devleti sorumlu tuttuğu 41. Maddeye atıf yapmak da işe yaramadı. Hiç olmazsa anneler gününde annelere saygı olarak belki bu çabalarıma cevap alırım diye bir makale daha yazmaya karar verdim. Yazı uzun olsa da önemli olduğu için dikkatle okunmasında yarar vardır.
Analar başımızın tacı, her derdimizin ilacıdır. Cennet anaların ayağı altındadır. Çünkü şefkat ve merhametin cisimleşmiş şeklidir annelik.
Kadın, anne olmakla şereflerin en yücesine sahip olur. O, ana olarak çok güçlüdür. Belki de toplumun en naif, en hassas ve kırılgan üyesidir anne. Toplumun en güçlü direği anneler olup ayakta kalmasının en önemli sebeplerinden bir tanesidir.
Annelerin güçlü kalbi insana cenneti yaşatmaktadır. Fakat modernite ve başta devletimiz analık vazifesini küçümsemektedirler. Onlar, analığın bir kadına verilmiş en büyük lütuf olduğunu anlamamakta, bunu topluma bir yük gibi taşımaktadırlar.
Modern yaşam için annelik sadece bir eziyettir. Çocuğa bak, büyüt, gençliğini böyle birisi için harca. Hem yazık değil mi gençliğine? Çocuk doğurmak da neymiş, güzelliği bozulurmuş. Ayrıca daha yaşı genç, şimdi biraz hayatı yaşamalı, gezip tozmalıymış. Daha sonra çocuk doğururmuş sanki çocuk doğurmak fabrika mahsulü bir iş.
İşte bu baskı ve dayatmalar sonucunda birçok anne adayının veya evli çiftlerin savunduğu görüş maalesef bu noktaya gelmiştir. Hâlbuki çocuk da hayatın bir parçası değil midir? Anne veya baba olmadan hayatın hangi aşaması yaşanılır ki?
Günümüzde torun sahibi olunması gereken yaşta insanlar çocuk sahibi oluyor. Çocuklar büyürken anne babalar yaşlanıyor, onlara hayat yolunda eşlik edemiyor. Çocuklar neneleri yaşlarındaki anneleriyle yaşıyorlar. Çocukları anlamak gçleşiyor aile içi kopukluklar had safhaya ulaşıyor.
Anneler artık çocukları kendileri yetiştirmek yerine kreş köşelerine gönderiyor. Yavrularımız robot gibi yetiştirilip ruhsuz ve kalpsiz oluyorlar. Çocuklarımızı uğuruna terk ettiğimiz işimizden kazandığımız para ile kreşe gönderir isek nasıl bir merhametli evlat bekleyebiliriz ki?
Analar analığını yapmadığı zaman, evlatlar evlatlıklarını yapacak mı acaba? Peki, çocuklarımıza verecek zamanı bulamayıp onları kreşlere gönderdikten sonra yaşlandığımızda onların bizlere ayıracak vakti olan evladı nereden bulacağız?
Maalesef çocukların intikamı daha da korkunç olacaktır. Hiç merak etmeyin onlar da bizleri huzur evlerine teslim edeceklerdir. Çünkü onların da yetiştirmeleri gereken sürüyle işleri vardır ve zamanları da çok azdır. Ayakları altında bakacakları başka insan istemezler.
Çünkü biz ana olarak görevimizi yapmadık. Çünkü biz ana olarak paylaşmayı ve fedakârlığı öğretmedik. Çünkü biz ana olarak sıcak aile denilen ortamı onlara yaşatmadık. Haliyle ne ekersen onu biçersin.
“Ben senin için gecemi gündüzüme kattım, gençliğimi harcadım” dememiz beyhudedir. Hayır, doğrusunu söylemek gerekirse biz onlar için çalışmadık, kendimiz için çalıştık.
Günümüz anlayışı; anneliği hor görmektedir. Hatta bir çok kadın yaradılışının aksine kadınlığı bile hor görmektedir. Bazı kadınlar kadın olmaktan utanıp erkekleşmişler, erkek rolüne talip olmuşlardır.
Erkekler gibi yaşamaya çalışmakta, erkekler gibi iş hayatının peşinden koşmaktadırlar. Haliyle erkekler doğurmadığından onlar da doğurmak istememekte yahut bunu ertelemekte veya bir çocukla iktifa etmektedirler. Bu çocuğa bile bakmaktan aciz kalmakta, bakıcılara veya kreş köşelerine emanet etmektedirler.
Kadınlarımız, analarımız kapitalist sömürü sisteminin kurbanı olduklarını görememektedirler. Bu modern kapitalist dönem; tüketim canavarlarını ortaya çıkarmakta bu acımasız sistemin esiri ise öncelikle kadınlar olmaktadırlar. Güya kapitalist sistem merhametli olup çocuklara bakmayı üzerine almaktadır. Çünkü burada bile bir para kokusunu almaktadır. Kreşlerde ana kucağına hasret yavrular bir yanları yaralı büyümektedir oysa.
Yaralı olan aslında bu yavrular değil toplumdur, kadınlarımızdır. Kadınlarımızı anne yapabilirsek aslında toplumu kurtarmış oluruz. Kadınlarımız, öncelikle anne olmaları gerektiğini bilmelidirler. Anneliğin en kutsal meslek olduğunu idrak etmelidirler. Cennet annelerin ayaklarının altındadır lakin bu modern yaşamın kurbanı olan annelerin değil.
Çocuklarını cehenneme bir odun olarak hazırlayan anneler nasıl cennete yakın olabilir ki. İlk eğitim anne tarafından verilmekte, geleceğin sağlıklı ve huzurlu olması annenin sağlıklı ve huzurlu olmasıyla orantılıdır. Fakat, annelerimiz mutlu değildir. Onlar, annelik rolünü sindirememektedirler. Onların gözleri dışarıdadır. Onlar, erkeklere özenmektedirler. Onlar için iş ve kariyer öncelikli sorun haline gelmiştir.
Kadınlarımıza anneliği tekrar hatırlatmalı, anneliğin ulvi ve kutsal yönüne tekrar dikkat çekilmelidir. Anneliğin bir kadın için paha biçilmez bir nimet olduğunu anlatmalı, çocukları ile ilgilenme sürecini azaltmamalıdır. Eğer yaşlandığımızda torunlarımızla birlikte olmak istiyor isek; erken anne olmak gereklidir. Huzurlu yaşamak için huzur evlerinde değil, sıcak aile yuvasında çocuklarımıza zaman ayırmak zorundayız.
Unutmayalım ki o çocuklarımız sürekli büyüyorlar. Onların çocukluk günlerini bir daha göremeyeceğiz. Kucağımıza alıp seveceğimiz günler sayılıdır. Bu sayılı kısa günlerde onları bol bol kucağımıza almalı, bol bol koklamalı ve bol bol sevmeliyiz. Sevgimizi onlardan esirgememeliyiz. Tam tersine sevgimizi göstermeli ve sevme konusunda cimri davranmamalıyız. Çünkü çocuklar sevgi ile büyürler.
Anneler günü annesini kaybeden Ana Jarvis adına ilan edilmiştir. Günümüzdeki çocuklarda modernizmin karanlıklarında kaybettikleri annelerini aramalıdırlar. Onları bulmalı, kapitalizmin dişleri arasında çıkarmalıdırlar. Onlara bir kucak dolusu sevgi ve yüreklerindeki merhameti sunmalıdırlar.
Yoksa bugünü de tüketim çılgınlığına kurban verip sadece hediye alma yarışına girmemelidirler. Kapitalizmin değirmeninin un taşımak yerine kalplerini sunmalıdırlar ki onların yürekleri yumuşasın. Yüreklerinde merhamet adlı bir çınar büyüsün. Anneliği hatırlasınlar…
Elimde iki tane aynı başlığı taşıyan İngilizce kitap var. Orijinal ismi “The Two-Income Trap” yani “İki Gelir Tuzağı” Bir tanesini aynı zamanda ABD Demokrat Senatörü Elisabeth Warren yazmış. Diğeri ise Suzanne Venker isimli yine Amerikalı bir yazar tarafından kaleme alınmış. Her iki yazar da kadınların çalışma hayatına atılmasını eleştiriyor ve kapitalizmin bu dehşetli tuzağına karşı dikkat çekmeye çalışıyor.
Kitapların her ikisini de tercüme edip yayınlamak için uğraşıyorum. Fakat Türkiye’de kadınları yuvalarından çıkarmaya ve çalışma hayatına köle olarak sokmaya çalışan bir grup insan buna engel oluyor. Üniversitede, sivil toplum kuruluşlarında ve yayınevlerinde onca konuşma yapıp bu kitapların tercümesini yayınlamak istememe karşılık hep ret cevabı aldım.
Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri benim diğer bir uzmanlık alanım. 2015 Yılında doktora tezimi bu bölümde tamamladım ve elimden geldiğince konu üzerinde araştırmalar yaparak ülkeme faydalı olmaya çalıştım. Ne yazık ki bu konuda hazırlamış olduğum eserleri yayınlamak fırsatını bulamadım. Hatta bunları kendi adıma yayınlamaktan vaz geçtim yeter ki insanlar okuyup istifade etsin diye kendi adlarına basıp yayınlamalarını dahi kabul ettim. Lakin bugüne kadar uğraşılarımdan bir sonuç alamadım.
Hiç olmaz ise anneler gününde bir annenin kaleminden güzel bir yazıyı paylaşayım. Belki bir kadını bu modern kapitalist canavarın elinden kurtarmaya muvaffak olurum. Bir hanımefendi der ki:
“Evlerinizde oturun…” ayetini daha bir başka severim nedense. Bu ayeti okudukça kendimi Rabbimden imtiyazlı sayarım. Beni alıp namütenahi bir yere koymuş. Narin bir kelebek, kırılgan bir gelincik çiçeğiymişim gibi hissederim kendimi…
Çok değerliymişim, nadideymişim, zümrüt mü, elmas mı desem, ama çok değerli bir mücevhermişim, istiridyenin en gizli yerindeki zarif bir inciymişim gibi…
Evlerinizde oturun, evler ki en emniyetli barınaklardır. Hürriyetin en dorukta yaşanabileceği mekânlardır evler. Ev kadına saray, kadın eve sultandır.
Evsiz kadın savunmasız, kadınsız ev yalnızdır. Evsizleşen kadınlar, kadınsızlaşan evler toplumların en büyük yarasıdır…
“Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın…”(Ahzab/33)
İyi ki bunları sen söylüyorsun Rabbim. Eğer ben söyleseydim örümcek kafalı, gerici, çağdışı olarak yaftalanacaktım. Şükür ki sen söylüyorsun, kulun Sana kurban olsun…
Evet, nice zamandır dışarda olmayan, evinde oturan, çocuk doğuran kadınların adı cahil oldu. İlle de dışarı çıkmalı kadın, bütün kapılar sokağa açılmalı, az çocuk doğurmalı, ekonomik özgürlüğü (!) elinde olmalı, kocaya asla güvenmemeli. Ya bırakırsa. Ya terk ederse.
Ya ölürse. Ya boşanırsa. Ya… diyerek kadın hep tetikte bekletildi.
Artık kadınlar pek az oturuyor evlerinde. Kadınlar eve hasret, evler kadınlara hasret. Parasını kendi kazanıyor kadın. Muhtaç olmuyor erkeğine de (!)…
Sabahın ayazında düşüyor yollara, çocuğu bakıcıya ya da kreşe bırakıyor.
Kadın, dişini tırnağına takıyor, yâni biraz da erkekleşiyor kadın…
Duraklarda otobüs bekleyen, soğukta tir tir titreyen kadınlar. Çok mu muhtaç, çok mu zor durumdadır? O saatte o kadınları sıcak yuvalarından dışarı çıkaran nedir? Bir kadını haftanın 5 günü yılın en az 10 ayı çalışmaya mecbur eden hangi haldir?
At yarışına sokar gibi çalıştırdığımız, sınavlara hazırladığımız kızlarımız hangi ideallerin, hangi hayallerin kurbanıdır? Kızının sınavı kötü geçti diye ağlayan anne hangi modern baskıcının oyuncağıdır?
“Evlerinizde oturun” ayeti bugün birçok Müslüman kadının dahi okumak, hatırlamak istemediği bir ayettir. “Cahiliye kadınları gibi açılıp saçılmayın” emrine muhalif, evde oturmayı cehalet, çalıştığı işyerinde açılmayı modernlik, özgürlük diye tanımlayan bir garip fikir karmaşası…
Ne kadar paraya ihtiyaç duyduğunuz, gerçek ihtiyaçlarınızın ne olduğuna bağlı… Ya lüks bir hayat için zor ve stresli bir çalışma hayatını tercih edeceksiniz. Ya da evinizde rahat oturup orta halli bir yaşamı seçeceksiniz.
Derdiniz kariyerse, yükselip önemli (!) bir yere gelmekse eviniz size sadece bir otel olur.
Eğer tek maaşla geçinirim. Orta halli yaşarım, lüks istemem, evim 10 yıl sonrada olsa olur, arabam daha vasat da olabilir, evimde otururum, çocuğumu da kimselere bırakmam kendim bakarım, eğitirim derseniz eviniz size saray olur.
Çalışan kız arıyorum, çift maaşlı olsunlar diyen kaynana adayı teyzeleri gördükçe, birileri tarafından bankamatik gözüyle bakılan kızlara daha da bir acıyorum. Hele banka kartı kocasının elinde olan, ayda ne kadar maaş aldığını bile bilmeyen, gündüz dışarı işleri, akşam ev işleriyle ömür geçiren kadınların hali içler acısı…
Modern köleliğin adına ekonomik özgürlük diyorlar… Zulmü süsleyip püsleyip kadına olmazsa olmaz gibi gösteriyorlar. Kadının fıtratına ters olan, bedenine ağır gelen işi yapmayanları aşağılıyor, kınıyorlar… “Evlerinizde oturun”, çünkü kadın en çok evine yakışır.
Evlerinizde oturun, zira kadın hassastır, kadın naziktir, çabuk incinir, çabuk kırılır, kolay hırpalanır kadın. En iyi Rabbi tanır onu. En çok Rabbi bilir kadının halini…
Mecburiyeti olmadığı halde her gün ardından ağlayan bir evlat bırakmamalı kadın.
Hem kariyer yapıp, hem iyi bir iş kadını, hem iyi bir anne olmak şüphesiz bir ütopya…
Madem Rabbi kimselere yakıştırmadığı görevi kadına layık görmüş, madem uçsuz bucaksız cenneti annelerin ayaklarının altına sermiş; Bundan daha fazlasını istemek niye?
Bir kadın ayrılınca evinden, Evler ağlar kadınların ardından. Bir çocuğun gözleri uzaklara mıhlanır. Anne dönene değin sevmeler öksüz kalır.
Bir kadın ayrılınca evinden. Evler ağlar usul usul derinden…”
Şimdi siz hakem olun yuvalarında mı olsunlar. Yoksa dışarıya mı dolsunlar ?
Ahzab Suresi Ayet: 33. “(Çoğu zaman, vakarla) evlerinizde oturun. Dışarıya da evvelki câhiliye zamanı/İslâm öncesi kadınlarının çıkışı gibi süslenip kendinizi teşhir ederek çıkmayın. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Allah, sizden ancak kiri (günahı) gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister”.
Vehbi Kara
Gülay ÇETKİN
Okullarda Yapılan Projelerde Arada Kalanlar Okul İdareleri
Bülent ERTEKİN
Kim kime racon kesiyor!
Adnan ÖZ
Lidere selam dur!
Recep YAZGAN
Milli Eğitimdeki virüs; Agnostik CHP Ruhu!
Vehbi KARA
İnsanlık tarihinde yaşanan döngüler ve iktisat biliminin doğuşu
Mehmet BOZKURT
Cumhuriyetin değerleri diyorlar!
Erol AYDIN
Cinsliğin Dayanılmaz Ağırlığı
Suat ALTINBAŞAK
Hayızlı iken oruç tutulamayacağının Kur’an’daki Delilleri (1)
Ahmet SAĞLAM
ŞÜPHE VE KORKU
Seyfettin BUDAK
Neden iyi olan kaybeder!
Mehmet Nuri BİNGÖL
KIRMIZI İPEK ya da YEMİN
Hamdi TEMEL
Kirlenen Hava, Solan Hayat
Eyüphan KAYA
Ak Parti 23 yılda kendini ispat etti!
Halil MERT
İngiliz+Abd Oyunları Bozulmalı…
Emine İPEK
Suskunluk: Kalbin Zarif Direnişi
Servet ZEYREK
Denge
Aydın BENLİ
Edebiyata Değer Katanlar Avukat Fatma Saçak Akbulut
Ahmet AYDIN
Bilir misin?
Hasan KARADEMİR
Bir Asırlık Çelişki
Burhan BOZGEYİK
Bir İstanbul Serencamı Daha (1)
Nihat Güç
Gittikçe Bunalıma Batıyoruz
Bedriye Arık ÇAMBEL
Dengenin Formülü
Mahir ADIBEŞ
Gaflet mi dalalet mi!
Özlem Gürbüz
Eğitimle Değişen Dünyamız
Songül KARAMAN
Her Güne Bir İyilik Sığdırabilmek
Ahmet Eren KURT
Pensilvanya’da Taht Kavgası
Doç. Dr. Özlem Özçakır Sümen
Nasıl Bir Eğitim Ortamı?
Recep Ali AKSOYLU
Lipton’un Çekilmesiyle Kuru Çay Üretiminde Yabancı Kalmadı!
Abdulkadir MENEK
Sumud Kahramanları
Ahmet DÜZGÜN
Putlarımız ve Perestlerimiz
Cevahir AYDIN
Yanlış Anladınız
Mesut CİHAT
Allah'ın Zatı ve Subuti Sıfatları
Durmuş TUNACIK
Hilafet Işığı
Aysun Rabia GÜLER
Ebabiller Akdeniz'de
Uğur UTKAN
Mustafa Kemal Atatürk’ün Şeriatla İlgili Düşünceleri
Fatih ORUÇ
Orta Vadeli Program (2026-2028)
Zuhal GÜNDÜZ
Gündemiz: Küresel Sumud Filosu
Batuhan ŞUORUÇ
Şıracılar
Hüseyin KURT
Samsun’un Ses Karnesi
Mesut BALYEMEZ
SOSYAL MEDYA KEVAŞELERİ
Bilal Dursun YILMAZ
Her Şey Dâhil Vicdan
Oktay ZERRİN
Sokak Cümbüşcüsü Hasan Yarar'ın Ardından
Ziya GÜNDÜZ
Atasoy Müftüoğlu Ve Hiçliğin Kıyısında
Ravza ZEYBEK
Bulanlar Arayanlardır
Gündoğdu YILDIRIM
Komşuda pişer!
Aydan KURT
Farkında mısınız?
Asiye Tanrıöver TÜRKAN
Mahremiyet, insanın özgür iradesiyle var oluşu!
Mustafa ÖZEL
1. Sezon 3. Bölüm Yükleniyor
Zehra KINALI
Stratejik Ortaklık mı, Siyasi Çıkmaz mı!
Murat GÜLŞAN
Türk Milliyetçisinin Vicdan Muhasebesi
İsa ÇOLAKER
Aşık Veysel Şiirinin Renkleri
Fatma Nur ÖZCAN
Didar-I İkbal
Özhan KIZILTAN
Duvarların Ardında Filizlenen Hayat
Memiş OKUYUCU
Zübeyir Yetik’in Ardından…
Hasan TÜLÜCEOĞLU
Göbeklitepe'de HZ. İbrahim Silüeti
Denizay BÜYÜKDAĞ
Gazze’den Öğrendiğim İslam
Cahit KURBANOĞLU
Nefis nedir ve ne istiyor?
Ahsen Meryem SÜVEYDA
Onlar Kendilerini Biliyorlar
Fahri Urhan
Uyanık Olalım
Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU
Vicdanın Yükselişi
Nesibe TÜKEL
Anne Hakkı
Denizay KONUK
Gözler Kör, Kulaklar Sağır Olunca; Başlar Öne Eğilirmiş
Mücahit GÜLER
Modern İnsanının Anlam Sorunu 1
Adem ÇEVİK
Türkiye Aile Meclisi'nden Ahlak ve Aile Koruma Çağrısı
Ergün DUR
ÖĞRETMEN
Hüseyin KAÇIN
Dindar neslin tanrı'sı yoksa dijital neslin tanrıları var!
Özlem AKYÜZ
Nereden geldiğini unutma!
Yusuf AKTAŞ
Köftenin kokusu kimleri cezbetti!
Emine AYDEMİR
Ateşle oynayan evliya Ateşbaz veli hazretleri
Tarık Sezai KARATEPE
Sen Yoksun Diye! Müjdecim!
Abdullah BİR
Fitne, Kaos, Suriye ve Suriyeliler’e Daire İki Kelam...
KÜLLİYEN YAZAR
Şşşşt Başkanım Sana Söylüyorum!
Süleyman GÜLEK
Küçük Lee İle Çekirgesi
Adnan ALBAYRAK ŞİMŞEK
MUHAFAZARLIK
Serkan GÜL
Çocukları +18 İçerikten Koruyun
Başyazı
Samsun’un sağlığıyla oynamayın!
Fehmi DEMİRBAĞ
ÇÖKÜŞ
Hacer Hülya KARADAĞ
Ayasofya'dan Sonra Mescid-İ Aksa'ya…
Tevfik DEMİR
28 Şubat Darbesine Dair Postmodern Notlar
Veysel BOZKURT
İnsan Beyni ve Kontrolü Bir Değerlendirme
Zinnur ŞİMŞEK
Bir Doğumun Ardından
Osman Çakmak
Eğitimin kıblesini batıldan batıdan çevirmek mecburiyeti!
KERİM YILMAZ
İlkadım'a damga vuracak başkan!
Adnan KARAKUŞ
Faruk Koca ve Batı Değerleri
Süleyman KOCABAŞ
Siyonist İsrail’in Koloniyal Jandarma –Polis Devleti Olarak Doğuşu
Şener Danyıldız
Trafikte Empati ve Sempati
Elif Ekşi ZORER
Güzellik
Orhan SARIKAYA
Direk Tehdit!
Saadettin BAYÇELEBİ
Sessiz Gemi
Yaşar BAŞ
Ormanlar Yanıyor Birileri Saçlarını Tarıyor!
Mahmut KURU
Aşk, Yine Aşk… Yine Aşk!
Ayhan GONCA
Fetö'den kurtulmanın tek yolu...
Hanife OKUTAN
Narsist Sapkının Kurbanı Olmayın
Hülya Bulut
Samsunlu Olmak Mı Samsun’da Yaşamak Mı?
Bukrenur YILMAZ
Keşkenin Halet-i Ruhiyesi
M. Burhan HEDBİ
Emekçinin elini öpen peygamber!
Prof. Dr. Adnan DEMİRCAN
Nasıl Ayağa Kalkarız!
Pınar HOLT
Kendini yeniden keşfet!
Ayhan ENGİN
Hazinemiz Ahlakımızdır…
Ahmet Kubilay
Ayvaz İnsan
Cuma YILDIZ
Cambridge’e Giden Aşk
Ahmet ÖZTÜRK
Hadi Türkiye, Dolar Düşüyor
Dursun Ali Tökel
Cinnet Buğdayları
Savaş UYAR
Varlığından Haberdar Olmadığımız Hastalığımız: Safsata
Ümit Zeynep KAYABAŞ
Güven Zor Bir Duygudur…
Nur DİNÇKAN
Udhiyyeden Kurbiyyete
Suat ZOR
ABD, Adana Mutabakatı Ve Suriye İle Nihai Çözüm
Sonradan Gurme
Beyaz Ev’de Yemesek De Olurdu
Ahmet Fatih AKKAŞ
Ferman!
AKASYAMSPOR
Yıldırımcı mıyız, Uyanıkçı mıyız!
Züleyha TUNA
Mevsimler Ve Sen
Ali KAYIKÇI
“Güldürmeyin” Bizi, “Sayın Hâkimler!..”/9
Gülay ALPAGUT
Cennet berat belgesiyle değil amelle kazanılır!
Hamza ÇAKAR
Çocuk Savaşçılar
Alperen CARUS
İttifaklar ve HDP çıkmazı!
Selma MEDENİ
Ne Hacet Seni Anlatmaya
Ankara KULİSİ
Çiğdem Karaaslan Çevre Ve Şehircilik Bakanı Mı Olacak!
MÜNEKKİT
Seçim Sonuçlarını Nasıl Okumalıyız!
Sıddıka Zeynep BOZKUŞ
Zahideler /Teyzeler
Kevser KARSLIOĞLU
Yeme Problemi Olan Çocuklar İçin Çözüm Önerileri
Selçuk KAYA
Yazık oldu!
Ali Haydar YILMAZ
Eğitimde fırsat eşitliği gelecek bahara mı!
Bedia YILMAZ
Ben de varım!
Levent BİLGİ
Fehmi Koru, Said Nursi Ve Susmak
İhsan ZORLU
Paralel Devletin Eli Postmodern Anarşizm!
Esat BEŞER
Gerger Gençliğinin Bayrak Sevdası
Nurettin VEREN
Japonya’daki G20 Zirvesinde, FETÖ’nün Üniversiteleri Konuşuldu mu!
Mehmet FIRAT
İlim Ve İrfanla Geçen Bir Ömür: Şeyh Esad El Çokreşi
Ahmet BEREKET
ABD temsilciler meclisinin kararına bir Bozkurt nidası ile gecikmeden cevap verelim!
Ali Can AKKAYA
İnanır, Sabreder Ve Gereğini Yaparsanız…
Hüseyin YILMAZ
Diyanet’in Atatürk’le imtihanı!
Oktay GÜLER
Merhaba!
Halil KÖPRÜCÜOĞLU
İslamiyet ile Tıb arasında problem var mıdır!
Atilla YARGICI
Kur’an’da Korona Var Mı?
Rukiye AYDIN
2022'de Kendime Bazı Tavsiyeler!
Osman KÖSE
Ahıska Türkleri Sürgün, Özlem Ve Gözyaşı
Ruhugül ZİYADAN
Hayrı harabat edilen Bafra!
Ali KORKMAZ
Eksik Organ Sendromu
Yücel EMRAH
Ben Muhammed...
İbrahim Yusuf ŞAHİN
Parçadan Bütüne, Kolaydan Zora Karşılaştırmalı Bir Dil Öğretim Yöntemi
Ebru AÇIKGÖZ
Taşların Gizemli Dünyasından Hayatınıza Renk Katan Mozaik Sanatı
EnesTANIŞ
Taşın Dediği
Muhyiddin SÜLEYMANOĞLU
14 Şubat Sevgililer Günü Üzerine Kalbî Bir Muhasebe
Mesut KÖSEOĞLU
Daha Ne Denir!
ACZ ZARİFOĞLU
Kırlarda Çiçekler Artık Bensiz Açacak…!!!
Muhammet ÜSTÜNER
Yeni Türkiye Düzeni
Meryem YİĞİT
Gitmek İsteyenler
İsmail OKUTAN
Gerçek Dostluğa Dair
Tolga TURAN
Maskın Ustası Özgür Maskeler
Bozkır KURDU
LÜTFEN BENİ CİDDİYYE ALMAYIN
Gülşen KILINÇER
Yeşilin Ormanına, Yatayına, Dikeyine, Her Türlüsüne Karşı Bunlar!
İlknur ESKİOĞLU
Neydik ne olduk allah'ım!
Adem MUTLU
Engelleri Aşıp Hedefe Ulaşmak!
Zelal ALPASLAN
İnsan Terazisi
Ömer KARAMAN
Sevgili Öğrencim…!
Ümit AYDIN
Partilerin Kaderi Mahalle Başkanındadır!
Ahmet Doğan İLBEY
Kemalist Gençliğin Çanakkale Şehitliğinde “Kadeş” Rezaleti!
Önder GÜZELARSLAN
İsraf Bir İnsanlık Suçudur!
Mehmet ÖZÇELİK
Altılı masa aday belirleye dursun atı alan üsküdar'ı geçti!
Gülhanım CAN
Eti Senin Kemiği Benim
Levent ERTEKİN
Fakir Halkın Bağışladığı 350 Uçak
Okan KARAKUŞ
Osmanlı Devletinde Ramazan Gelenekleri
Gülay YILMAZ
Sus çarpılırsın!
Bahar ARSLAN
Hakikati Algımıza Taşıyan Beden
Feyza Nur DİLEKCAN
SAÇMALAMA (!), SAÇMALIYORSUN (!), SAÇMA (!)
MEHMET ERBİL
Keşke bir mayıs bayram olsa!
Kürşat Şahin YILDIRIMER
Hücum Terapisi :Hayatın Anlamı ve Her İnsanın Kendine Sorduğu Soru
Sema KOCA
Rahmetini Umarak
Celal TÜRK
EKONOMİK KeRİZ
İbrahim Erdem KARABULUT
Her gün durmadan küfrediyorum!
Betül Özer BÖLÜK
Kelimelerin Şaşırtıcı Etkisi
İlknur GENÇOĞLU YILDIRIM
7'den 70'e Herkese İzciliği Sevdiren Işıltan Uşaklıgil Öğretmen
Muhammed Veysel AKKAYA
Allah’ın Seçkin Kulu Olmanın İşareti Kur’ân-I Kerîm’e Gönülden Kulak Vermektir
Edanur İSMAİL
Dünyada Neyi Değiştirmek İstersin
Nazile ŞANAL
Yol Ve Yer Arayanlara Ya Fettah
Prof. Dr. İnanç Özgen
Arazi Parçalılığı
Zehranur Yılmaz KAHYAOĞULLARI
Ulu çınarım, babam...
SAVAŞ YILMAZ
Her Nasip Vaktini Bekler, Vakit İse Yaradanı
MEHMET YILDIZ
Beterin beteri var…..!
Seyfullah YİĞİT
Buhara Bizi Çağırıyor… (-1-)