Türkiye’de omurgasız siyasetçi çoktur. Bunlar halkı aldatmak için inanılmaz derecede büyük yalanları söyleyebilirler. Bu ikiyüzlü siyasetçilerin kim olduklarını ve çirkin yüzlerini ortaya çıkarmak gerekiyor.
Makalede CHP’li (Halk Fırkasından) politikacıların Cumhuriyetimizin ilk yıllarında “Halifeyi esirlikten kurtaracağız” yalanından bahsetmeyeceğiz. Malumunuz milli mücadele için bir araya gelmiş Kuvay-ı Milliye teşkilatlarını kendi lehlerine çevirebilmek için bütün kongre ve toplantılarda böyle konuşup halkımızı ve askerlerimizi aldatabiliyorlardı. Fakat ne zaman devlet yönetimini ele geçirmişler; ilk yaptıkları icraat “Halife’nin aşağılanarak ülkeyi terk etmesi” fenalığına imza etmışlardır.
28 Şubat’ın 25. Yıldönümü nedeniyle bu yazıda ikiyüzlü politikacıların en önemlilerinden bahsedeceğiz. Bunlardan ilki; aldatıcılığı ve sağ gösterip sol vurması ile ünlü Süleyman Demirel’dir.
Demirel, Adalet Partisi’nin başına geçebilmek Sadettin Bilgiç’e karşı; Mason Locasından “Locamıza kayıtlı değildir” belgesi alacak kadar aldatıcı bir şahsiyettir. Evet, aldığı belge doğrudur. Zira o Mason Locasına kayıtlı değildir. Lakin diğer bir Mason Locasına kayıtlıdır. Bu belgeden sonra Masonlar birbirine düşmüş aralarında iç hesaplaşma baş göstermiştir. Sonuçta amaç hâsıl olmuş Demirel, sahtekârlıkla da olsa partinin genel başkanı olmayı başarmıştır.
Türk siyasi tarihinde Demirel kadar “din istismarında” bulunan bir başka siyasetçi çıkmamıştır. Yanına gelen dindar insanları kendine çekmek için Kur’an ayetlerinden okur, nabza göre şerbet vermesini çok iyi bilirdi. Fakat Mason arkadaşları ziyaret ettiğinde derhal gerçek yüzünü gösterip viski ikram ederdi. Bunu yaparken gizlemeye dahi gerek duymaz dindar insanların oylarını almakla nasıl usta bir yalancı olduğunu kanıtlayacak kadar pervasızca davranırdı.
Fakat “konuşana değil konuşturana bak” demiş atalarımız. Demirel, Cumhurbaşkanı olunca içindeki kurtları dökmüş gerçek yüzünü belli etmeye başlamıştı. En çirkin yönü ise darbeci generallere karşı gösterdiği tutumdu. Hatta halkın oyları ile seçilmiş Başbakan Necmettin Erbakan’a kameralar karşısında açıkça hakaret eden Osman Özbek adındaki darbeci generali savunacak kadar büyük skandallara imza atmıştı.
Önce Özbek’i korumak için “bu bir boşalmadır” diyerek; resmen suçu ve suçluyu övme çirkinliğine pervasızca cesaret edebilmişti. Yetmedi bu küfürbaz generali cezalandırmak şöyle dursun, tümgeneral rütbesine terfi etmesi için gerekli kararnameleri imzalayacak kadar alçalmıştı. İşte değil Türkiye, dünyada dahi böylesine iki yüzlü politika uygulayabilecek ikinci bir siyasetçi çıkmamıştır. Nabza göre şerbet vermesini gayet iyi bilen ve her türlü kılığa girebilen nadide bir şahsiyettir.
1997 Yılında benim de ordudan ayrılmama neden olan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarını imzalayanlar arasında Cumhurbaşkanı olarak Demirel bulunuyordu. Hâlbuki bu zat şehir meydanlarında yaptığı siyasi konuşmalarda daima askeri darbelere karşı çıktığını söylemiş demokrasi, hürriyet ve özgürlük için mücadele ettiğini söylemişti. Dindar olduğu için ordudan atılan binlerce askerin haklarını almak için defalarca söz vermekten de çekinmemiştir. Fakat işbaşına geldiğinde neredeyse verdiği bütün sözleri unutmuş “dün dündür, bugün bugündür” diyerek vaatlerinin çok büyük çoğunluğunu yerine getirmeyerek halkımıza masonlara hiçbir zaman güvenilmeyeceği konusunda iyi bir ders vermiştir.
Öyle ki ben ilk defa bu kişinin ne derece aldatıcı ve sözlerinin aksiyle hareket ettiğini 28 Şubat 1997 sürecinde “başörtülüler Arabistan'a gitsin” dediği zaman anlayabilmiştim. Fakat geçmiş olsun. Batı Çalışma Gurubu ile birlikte on bine yakın askeri ordudan attıktan sonra televizyonların karşısına geçip bu sözü söyleyebilmiştir. Demirel’in Kur’an’ın ikiyüze yakın ayeti hakkında ”bunların hükmü uygulanamaz ve değiştirilmelidir” şeklindeki beyanı ise gerçek yüzünü ve itikadi yönünü anlamamıza sebep olmuştur.
Refah Partisi’nin Adalet Bakanı olup da 28 Şubat’ın darbeci generalleri hakkında dava açma zamanında kaçıp gizlenen Şevket Kazan’dan ve “darbeci generallerin hapse atılmasını içime sindiremiyorum” diyebilecek kadar riyakârlıkta zirve yapmış Temel Karamollaoğlu’ndan da bahsetmek gerekir.
Ayrıca “28 Şubat Kararlarını destekliyorum” açıklamasını yaparak darbeci generallere destek olan Tansu Çiller’in partisinden İçişleri Bakanı olup partisine ve milletimize ihanet eden Meral Akşener’i de anlatmak gerekir. Demokrat Parti’nin Başbakanı olan Menderes’i asan CHP’nin kuyruğuna sığınmış şimdiki DP’lilerden de bahsetmek gerekir.
Bu kişiler gerçekten de çok doğru olarak telaffuz edilen “zillet ittifakına” üye olabilmiş CHP’nin “6 Oku” sembolündeki yerlerini almışlardır. Lakin makale için ayrılan yeri aştığımız için bunları sonraki yazılarımıza bırakacağız, vesselam…