Trump’ın seçimi, Amerikancı modern politik paradigmanın iflasıdır. Aslında modern politika paradigmanın ayaklarındaki kayma, devlet aklı ve toplum mühendislerinin sözcülüğünden sıyrılmış politik duruşuyla Putin’in seçilmesiyle başladı. Yaklaşık on beş yıl önce Recep Tayyip Erdoğan’ın seçilmesiyle paradigmanın çöküşü devam etti. Yunanistan’daki Çipras seçimi de bu trendin bir uzantısıdır.
Trump’ın başkan seçilmesiyle Amerikancı modern politik paradigma tümüyle çökmüş oldu.
Önemli tarihsel olaylara tanıklık edenler, aslında nasıl bir kırılma yaşandığını tam olarak kavramakta zorlanırlar.
Amerikancı paradigmayı din haline getirenler ne zaman farkına varır bilmiyorum ama, Amerikan seçimleri en önemli zihinsel kırılmalardan biri olarak tarihteki yerini almıştır.
Gerçeğin yerine algıyı, içerik yerine ambalajı kutsallaştıran Amerikancı paradigma, kendi anavatanında bile kaybetti.
Aslında Amerikancı tiyatro kaybetti.
Bundan sonra başta Amerikan toplumu olmak üzere, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Hangi kılığa girerseniz girin, hangi makyajı yaparsanız yapın, hangi maskeyi takarsanız takın sonunda gelir gerçeğin önünde diz çökersiniz.
Yakın vadeli sonuçları ne olursa olsun, gerçeğin kazanması doğru olandır.
Trump’u bilenler biliyordur. Benim gibi ne olduğunu tam olarak bilmeyenlerimiz de kısa zamanda bilir öğrenir.
Ne yapacağı, nasıl davranacağı belli olmayan, toplum mühendislerinin ortaoyuncusu haline getirilmiş cyborg tipi politikacılar yerine, sahici ne yapacağı ve ne yapmayacağı belli olan birinin seçilmesini ben şahsen tercih ederim.
Bir şey yapar gibi görünen, aslında başka bir şey yapmaya çalışan, ne yapmaya çalıştığını hiç kimsenin anlamadığı, bu tiyatronun senaryo yazarları da dahil olmak üzere işin nereye varacağı konusunda hiç kimsenin tam olarak bilgi sahibi olmadığı şizofrenik dalga, insanlık tarihinin en karanlık dönemini yarattı.
Bütün kavramların içi boşaldı.
Algı gerçeğin önüne geçti.
Barış projelerinin savaş lobisinin tutsaklarına, temiz toplum projelerinin hırsızlık sanıklarına, çevre projelerinin çevre katillerine, adalet projelerinin zalimlere teslim olduğu bir alacakaranlık kuşağına dönüştü yaşadığımız dönem.
Bütün kavramlar değerini kaybetti. Kim hain, kim masum birbirine karışmaya başladı. Parlak ambalajlara paketlenmiş kavramların nasıl aslında ters yüz edilmiş olduğunun en büyük tanığı biziz. Yüzleştiğimiz ihanet hareketi, Amerikancı modern devlet paradigmasının ürettiği bir hastalıktır.
Değer yargılarının yerine bilançoları koyan bu hastalıklı zihindir. Ana-baba ile evladı birbirine düşman eden, bayrağını milletini, ülkesini ve ülküsünü küçücük bir hesaba satan, karı kocayı bile birbirine güvenemez hale getiren.
Aslında her biri birer zavallıdır bu hastalıklı ruh halinin askerlerinin. Kendini kahraman sanan, cezaevinde hücrede, malikânelerde keyif çatan alçaklardan mucize bekleyen geri zekâlılar, gerçek ile algıyı birbirine karıştırmaya başlayan şizofreni hastaları bir yönüyle bu alacakaranlık kuşağının mağdurlarıdır. Bunların bazılarını cezaevi yerine tımarhaneye koymak gerekir.
On yıllardan bu yana oynanan tiyatro artık sona erecek gibi görünüyor.
Bu maskeli balo bitmeli artık. Sanıyorum da bitti.
Gerçek neyse bir an önce onunla yüzleşmeyi ben şahsen tercih ediyorum.
Yaşar BAŞ