Covit19 salgının vardığı noktalar artık ürkütücü olmaya başladı. En önemli kriter olan tedavi ihtiyacına sağlık altyapısının cevap verme kapasitesi de limitlere dayanıyor. Gönüllü karantina çağrıları belli ki yeterli olmuyor.
Buradan sonrası yani limitlerin zorlanması herkes için çok ağır vebal olur.
Devlet organları, iş hayatının ve sosyal hayatın tamamen kapatılmasından kaynaklanacak mağduriyetleri dikkate alarak zorunlu olanlar dışındakilerin tedbirleri gönüllü uygulamasını istiyor.
Salgın hastalık tedbirlerine gönüllü uyumu teşvik konusunda özellikle Diyanet İşleri Başkanlığının üstlenmesi gereken önemli roller var. Ama Diyanet İşleri Başkanı bu konuya yeterince eğilmiyor! Dünyanın en önemli gündem maddesi olan salgın hastalıkta, birkaç açıklamanın çok ötesinde, Diyanet’in çok daha yoğun faaliyetini görmeliydik.
Türkiye’nin sivil toplum kuruluşlarının da ana gündeminde salgın hastalık maalesef geri planda. Toplumu salgın hastalık tedbirlerine uyma konusunda motive etmeyi en önemli gündem maddesi haline getirmesi gereken cemaatler de yeterli performansı göstermiyorlar.
İş dönüyor dolaşıyor Cumhurbaşkanı’nın ve Sağlık Bakanının her gün tekrarlanan, rutine döndüğü için gördüğüm kadarıyla bir etkisi de kalmayan çağrılarına kalıyor.
Nedense ve garip bir şekilde toplumun büyük çoğunluğu virüsle karşılaşma konusunu boşvermiş durumda. Bu vurdumduymazlığın sonuçları çok ağır olur. Yoğun bakım yatak kapasitesi yüzde yetmiş beşleri geçti. Bu rakamlar limitlerin dolduğunu gösteriyor. Hiç bir sağlık sistemi yoğun bakım yatak kapasitesinin yüzde yüz doluluk içinde yaşayamaz. Doluluk oranı yüzde yetmişi bulduğunda alarm zillerinin çalması gerekiyor ki o sınırı şu anda geçmiş durumdayız. Salgın hastalık tedbirlerine uymak için daha ne olmasını bekliyoruz?
Tedbirsizliğimiz nedeniyle herhangi bir hastanenin bir yatağını dolduran, yarın öbürünü yatak bulamadığı için hayatını kaybeden veya hastalığı uzayarak eziyet çekenin vebalinin altından kalkamaz. Özellikle de tedbirsiz davranarak virüsü başkalarına bulaştıranların, o virüsün yayıldığı ne kadar insan varsa, bunlarla ahirette nasıl hesaplaşacağını merak ediyorum.
Bu vebali topluma hatırlatması gereken kim? Diyanet İşleri Başkanı. Diyanet İşleri Başkanının işi gücü bırakıp, en önemli misyon olarak bu vebali hatırlatmayı görmesi gerekir.
Hiç şakası yok. Çok ciddi bir tablo ile karşı karşıyayız. Zorunlu olmadıkça ortalıkta dolaşanlar, zorunlu olarak dışarıya çıkması gerekenlerin de vebaline giriyor. Bu tablo sürdüğü takdirde, devletin kısıtlayıcı tedbirlere başvurmaması mümkün değil. Zorunlu olarak çıkması gerekenlere de kısıtlamalar uygulanacak.
Yazık değil mi bazı sorumsuzlar yüzünden, herkes zarar görecek.
Ağır bir vebal değil mi bu?
Hiç şakası yok bu işin. Vebali çok ağır. Hiç kimsenin umurunda değil ama bu vebale ortak olanların yarın ahirette iki yakası bir araya gelmez.
Hiçbir şey insan hayatından daha değerli değil. Bir tek kişinin haksız bir şekilde ölümüne neden olan, isterse ömrünün tamamının gündüzünü oruçla, gecesini namazla geçirsin vebalden kurtulamaz.
Evinde oturarak en büyük ecri kazanmak mümkün iken, bir zorunluluk olmadığı halde evden çıkıp hem bu dünyayı hem de ahireti heba edecek bir akılsızlığa ne gerek var?
Salgın hastalık döneminde insanlara “nasıl katkı vereceğimiz”i konuşmamız gerekiyorken, “nasıl zarar verilmez”i anlatmak zorunda bırakanlar vebal altında. Bunu bilsinler.