Anayasa Mahkemesi’nin Tugay Kırşehirlioğlu kararı 22.01.2020 tarihli resmî gazetede yayınlandı. Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararları, dünyadaki diğer insan hakları mahkemelerine benzer şekilde başvurucunun ismi ile ifade ediliyor.
Tugay Kırşehirlioğlu isimli başvurucu, Bakırköy Aile Mahkemesi tarafından hakkında verilen önleyici tedbir kararında henüz yargılama yapılmadığı halde adının ŞİDDET UYGULAYAN olarak yer aldığını, önleyici tedbir kararına yaptığı itirazı inceleyen mahkemenin ibraz ettiği delilleri incelemediğini ve eşinin beyanına tek taraflı bir üstünlük tanıyarak itirazını reddettiğini iddia ederek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuş.
Anayasa Mahkemesi ise bu iddiaları ciddi bulup başvurusunun kişisel haklarının ihlal edildiğine karar vermiş. Anayasa Mahkemesi kararında özet olarak “6284 Sayılı Kanun Hükümlerini, mahkeme yanlış uygulamış” diyor. Aslında bu yanlış; son derecede yaygın bir yanlış.
Anayasa Mahkemesi kararı üzerine yapılan bazı yorumları okuyunca insan hayret ediyor. Yorumlar ağırlıklı olarak Tugay Kırşehirlioğlu kararının 6284 Sayılı Kanunun haksızlıkların kaynağı olduğunu tespit ettiği düşüncesi üzerine oturuyor.
Halbuki bu yorumları yapanlar Anayasa Mahkemesi kararını okumuş olsalardı, kararın bunun aşağı yukarı tam tersini söylediğini görürlerdi.
Anayasa Mahkemesi kararı özet olarak 6284 Sayılı Kanun hakkında hiçbir Anayasaya Aykırılık değerlendirmesi yapmıyor, Bakırköy Aile Mahkemesi’nin kanunu yanlış uyguladığını ifade ediyor.
Elbette bir kuralın Anayasaya uygun olması veya Anayasa Mahkemesi tarafından uygun görülmesi tek başına yanlış veya doğru olduğunu göstermez. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen her karara “doğru” demek elbette mümkün değil de, bir mahkeme kararının yanlış yorumlanıp iddialı tespitlerde bulunulması da doğru değil.
Anayasa Mahkemesi kararı, 6284 Sayılı Kanunun yaygın hale gelen uygulamasına ilişkin çok önemli tespitler içeriyor.
Aile Mahkemelerinin, Anayasa Mahkemesi’nin Turgay Kırşehirlioğlu kararını dikkatli bir şekilde okuyarak bundan sonraki tedbir taleplerini değerlendirmesi gerekir.
Artık önleyici tedbir kararlarını delil belge aramadan vermemeleri gerekir.
Tedbir kararı bir sonuç karar olmadığı için, şiddet kullanmakla suçlanan eşlerin sanki şiddet kullandığı sabit olmuş gibi suçlayıcı ifadelerle kararda isimlerinin geçmemesi gerekir.
Koruyucu tedbir kararlarını vermeden, tedbir talep eden eşi bizzat dinleyerek gerçekten koruma kararı verilmesini gerektiren ağır saldırı iddiası olup olmadığını sorması gerekir. Basit iddialarla koruyucu tedbir kararı vermemeleri gerekir.
Eğer tedbir kararı verilmiş ise de koca bu tedbir kararına itiraz ederse, itirazı incelerken tedbir isteyen eşin kendisine karşı ağır saldırı iddiasına ilişkin somut delillerini ve dayanağını göstermesinin istenmesi gerekir.
6284 Sayılı kanunda bazı sorunlar var ama esas bu kanunu katlanılamaz hale getirenler; her önüne gelen olayda uzaklaştırma kararı veren ve bu uzaklaştırma kararını aylarca ve yıllarca devam ettiren aile hakimleridir. Bundan sonra yapılan başvurularda Anayasa Mahkemesi’nin belirlediği ölçü esas alınırsa, tedbire ilişkin sorunların çok büyük bölümü ortadan kalkar.
“Sorun tamamen çözülür” demiyorum ama, Anayasa Mahkemesi’nin oluşturduğu çerçeve; özellikle “evden uzaklaştırma kararları” bakımından uzaklaştırma sayısını önceki yılların yüzde birinden daha aşağıya indirecektir.
6284 Sayılı Kanun etrafında yapılan tartışmalarda, meseleyi doğru tarafından tutmayarak ortaya çıkan sorunun gerçek faillerinin aklanmasına neden olmamak da uygulamanın adalet ölçüleri içinde bir temele oturtulabilmesi için önem arz ediyor. Kanundan kaynaklanan yanlışlarla uygulamadan kaynaklanan yanlışları karman-çorman etmek hiç kimsenin işine yaramaz.
Bugün 6284 Sayılı Kanun uygulamasından kaynaklanan ve toplumda büyük infiale neden olan haksızlıkları tartışırken suhuletle yanlışları, bu yanlışların nedenlerini ve kaynaklarını, varsa çözüm önerilerini sıralamak lazım.
Yoksa tartışmalar sonuçsuz kalıyor ve herkes zarar görüyor.