Türkiye, yerleşmiş bir seçim hukukuna sahip. İtirazlar ve şikâyetler oluyor ama bunların tamamını karşılayacak mekanizmalar var.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerindeki bir ayı aşan belirsizlik, seçim hukukundan değil, sonuçların nerdeyse başa baş olmasından kaynaklanıyor.
Dünyanın neresinde olursa olsun sekiz buçuk milyon oy kullanılan bir seçimde fark 13.000 civarına düşmüşse, yani yedi bin oyla sonuç değişebilecek durumdaysa belirsizlik süresi uzar.
Bu süreç seçim sistemimiz açısından önemli bir test niteliği de kazandı. Sonunda da sistem bu testten büyük bir başarı ile çıkmış oldu.
Aritmetik olarak olabilecek en karmaşık durumu bile stabil bir şekilde ilerleyen süreçler içinde izleyebildik. Süreç dünyanın en güçlü iktidarlarından biri olan Ak Parti’nin temel taleplerine aykırı işledi. Ak Parti’nin temel talebi oyların tamamının yeniden sayılmasıydı. Oyların sadece yüzde onu yeniden sayılabildi. İlçe seçim kurulları tarafından tümüyle yeniden sayım kararı verilen yerlerdeki sayım işlemlerinin kabul edilmesine karar verdi YSK. Oyların yüzde onu yeniden sayılınca 16.000 oyun çalındığı anlaşıldı.
Burada CHP tarafından, oyların tamamının yeniden sayılmasına yönelik canhıraş bir direniş oldu.
Sandığın namusu, verilen oyların aynen sayılmasıdır. Oyları çal. Yeniden sayımı her türlü çirkeflikle engelle. Milletin oyları ile değil yasa dışı seçim tutanakları ile yaptığın oldubittiyi de herkes kabul etsin öyle mi?
Bu süreç sadece seçim sistemimiz bakımından değil demokrasimiz bakımından da çok önemli bir test oluyor.
Türkiye’nin ne kadar güçlü bir demokrasiye sahip olduğu, konuşulanların aksine özgürlük alanının ne kadar geniş olduğunu da bu süreç bize gösteriyor.
Dünyada kaç ülkede muhalefet iktidar karşısında bu kadar güçlü imkânlara sahip?
Muhalefet partileri nerdeyse terör örgütleriyle kol kola, terör örgütlerinin rehberliğinde bir cephe halinde seçime girebiliyor.
Sonucu değiştirecek fark “binde bir”in bile daha altına inmiş durumda.
Dünyanın en güçlü iktidar partilerinden biri, dünyanın en büyük şehirlerinden birinin belediye başkanlığı seçimini “binde bir”den daha az farkla kaybediyor.
Hem de belediye başkanlığını kaybettiği şehrin yerel meclisinin üçte ikiye yakınını kazandığı halde.
Dünyanın bir başka yerinde bu aritmetik içinde iktidar partisi seçim kaybeder mi?
İktidar partisi mahkeme kapılarında günlerce hak arayışında gezdi dolaştı.
Mahkemelerin verdiği kararların büyük çoğunluğu da iktidar partisinin aleyhine oldu.
Hem de hukuka aykırı olarak iktidar partisinin aleyhine karar veriliyor.
İktidar partisine yönelik provokasyon tehditleri altında YSK’nın dört üyesi iktidar partisinin aleyhine oy kullanıyor. Hem de gerekçelerinin hiçbir hukuki temeli yok. Ama hiçbir iktidar partisi mensubu aleyhlerine oy kullanan YSK üyelerini eleştirmiyor bile.
Dünyada seçimden kaçanlar diktatör sayılıyor, bizde seçime gitmek için çırpınan diktatörlükle suçlanıyor.
Aslında konuşulanların bir önemi de yok.
Millet 23 Haziran’da konuşacak ve önemli olan da o.
Yaşar BAŞ