En başından itibaren yazıyorum ve ilk günden itibaren aynı kanaatteyim.
Libya’da sadece iki taraf yok. Her iki tarafın da kontrol ettikleri bölgelerdeki aşiretler üzerinde bir kontrolleri de yok.
Libya’yı iki bloktan ibaret sananlar yanılıyor. Hafter bloğu dediğimiz alanın Hafter’in kesin kontrolü altındaki bölgeler olduğunu düşünmeyin.
Libya’da, birçok farklı nedenle şu an itibariyle Hafter tarafını tercih etmiş olan büyük aşiretler var.
Bu aşiretler üzerinde Hafter’in ciddiye alınabilecek bir etkisi yok.
Eğer Libya genelinde bu gerçeği dikkate alan bir dış politika vizyonu üzerinden hareket edersem sonuçların nasıl değişeceğini son bir haftada yaşadıklarımız bize gösterdi.
Türkiye ve Rusya, Libya’da ateşkes konusunda mutabakata vardı ve ateşkes çağrısını yaptı. Trablus Hükümeti bu mutabakata sadık kalacağını deklere etti ama, Hafter ateşkes çağrısını tanımayacağını ilan etti.
Libya’da iki blok arasındaki çatışmalar Trablus, Mistrata ve Sirte civarında sürüyor.
Aslında bu üç şehrin çevresindeki Hafter tarafındaki askeri kuvvetlerin toplamı beş binden daha az.
Trablus’un güneyindeki Tarhune şehri, Hafter adına çatışmaya gelen lejyonerlere lojistik sağlıyordu.
Türkiye Mistrata bölgesine caydırıcı büyüklükte askeri takviyeyi yaptı, Tarhune bölgesinden de işaret gelince Rus şirketinin koordine ettiği paralı askerler Sirte’nin güneyindeki Jufra askeri üssüne çekildi. Bu çekilme ile aslında fiilen ateşkes hattı değişti. Sirte aşiretlerinin de tekrar Hafter’in karşısına geçmesi nedeniyle, Hafter’i destekleyen kuvvetlerin Jufra’da tutunması da çok çok zorlaştı.
Türkiye’nin sahada doğru bir plan dahilinde inisiyatif alması ile birlikte son bir haftada çok kritik hatta pamuk ipliğine bağlı hale gelen Libya denkleminde taşlar yeniden yerine oturmaya başladı.
Türkiye’nin son bir haftada kat ettiği mesafe, Libya’nın geleceğine ilişkin konuları geri dönülmesi artık çok zor olan aşamaya getirmiştir.
Bu aşamadan sonra Libya’nın tamamında devlet egemenliğinin kurulması hangi süreçler içinde olur onu çok iyi bilemem. Ancak buradan geriye gidiş artık mümkün olmaz.
Türkiye, Libya denklemine ilişkin Berlin sürecini destekleyeceğini de deklare etti. Burada sıkıntı yok ama Libya’nın geleceği Berlin’de değil, bu coğrafyada belirlenmeli.
Libya’da kuvvet bileşenleri Müslüman ülkeler. Libya’daki statükonun aslında Mısır’da da Sudan’da da, Somali’de de, Eritre’de de, Suriye’de’de, Irak’ta da, Yemen’de de hatta birçok başka bölgede de izleri bulunuyor.
Türkiye ile BAE-Suudi Arabistan arasında meydana gelen ayrışma çok ciddi enerji kayıplarına neden oluyor. Akdeniz ve diğer bölgelerde küresel güç merkezlerine alan açılıyor.
Bu tablo hiç kimsenin yararına değil. Bölgemizde tırmanan gerilim nedeniyle kaynaklarımız küresel drakulaların sömürüsüne açık hale geliyor.
Türkiye ortaya çıkan yeni tablo ve denklemdeki hızlı değişimlerden sonra Akdeniz Ortadoğu da yeni bir açılımın adımlarını atmalı.
Yoksa İran, Irak, Suriye, Libya, Yemen ve diğer bölgelerde yanan ateşten zarar görmeyen hiç kimse kalmaz.
BAE ve Suudi Arabistan yönetimleri de, Türkiye ile iş birliği halinde olmalarının ortaya çıkaracağı fırsatların farkına varmalı.
Bu gerginlik ve hiç kimseye rahat uyuma fırsatı bırakmayan bu çatışma ortamı nereye kadar devam edebilir ki? Devam etse ne olacak? Bir tek gün bile rahat yüzü görmedikten sonra.
Türkiye bir adım atacaksa şimdi tam zamanıdır. BAE ve Suudi Arabistan da Türkiye’nin adımına cevap verecekse onlar için de tam zamanıdır.