Hukuk devleti kavramı ile yatıp kalkıyoruz. Temel haklarımızın korunmasının ne kadar değerli olduğunu, ancak bu haklar tehlike altına girdiğinde anlıyoruz.
Yargı, hukuk devletinin en temel aracı.
İddia, savunma ve hüküm ayaklarından oluşan yargı sistemi iyi işlemediğinde, kanun hükümleri birer kâğıt değerine iniyor.
Avukatlık mesleği, hakların korunması ve idarenin hukuka uygunluğunun sağlanması konusunda son derece değerli bir misyon üstleniyor.
Temel hakları korumak misyonu içinde yaşatılması gereken avukatlık mesleğinin, terör aracı haline dönüştürülmesine izin verilmemesi gerekiyor.
Avukatlık mesleğini, terör örgütlenmesinin aracı haline getirenler, hem avukatlık mesleğinin değerini azaltıyor, hem de avukatlık mesleğinin misyonu içinde korunması gereken haklarımızı tehlike altına sokuyor.
Avukatlık mesleğinin misyonunun ve dolayısıyla itibarının korunması konusunda barolar gereken dikkati göstermek zorundalar.
Toplum hayatını tehlike altına atan eylemler barolar tarafından önlenmezse, tehlikenin boyutu genişledikçe, baroların etkisi ve işlevi giderek zayıflayacaktır.
Büyük illerin bazılarının baro başkanları muhalefet partisi gibi davranmayı sürdürürse, hatta barolar birliği başkanı siyasetçi gibi davranmaya devam ederse, barolar sahip oldukları ayrıcalıkları tehlikeye atarlar. Nitekim bazı büyük illerin baro yönetimleri, avukatlık mesleğinin geleceğini tehlikeye de atıyorlar.
Avukatlığı kendi siyasi, ideolojik hatta örgütsel amaçları için bir araç olarak görenler bakımından, avukatlık mesleğinin statüsün korunmasının bir önemi olmayabilir.
Amacı helalinden kazanmak, ailesine onurlu bir hayat sağlamak ve mesleki kariyerinde başarılı olmak olanlar bakımından, avukatlık mesleğinin statüsünü korumak çok değerlidir.
Avukatlar, mesleklerini ideolojik çıkar aracı haline ve terör örgütlerinin haberleşme ağı haline dönüştürülmesine izin vermemeliler.
Bunun için kayıtlı bulundukları baro yönetimlerine sahip çıkmalılar. Özellikle de büyük illerin baro yönetimlerine sahip çıkılması çok önemli.
İstanbul, Ankara ve İzmir baro yönetimlerinin, toplumun çok azını oluşturan aşırı sol grupların elinde olması ve bu grupların barolar birliği yönetimini kontrol altında tutmaları nedeniyle, Türkiye gelişirken maalesef avukatlık mesleği Türkiye ile orantılı bir şekilde gelişemiyor.
İstanbul, Ankara ve İzmir barolarının barolar birliği ve dolayısıyla avukatlık mesleği üzerindeki vesayeti bir türlü kaldırılamıyor.
Burada siyasi iktidara düşen görev de var. Avukatlık mevzuatı düzenlenerek, hakkaniyetli bir yönetim oluşmasının önünü açması gerekir.
Diğer yandan, büyük illerde oluşan tekelin ortadan kaldırılması için tüm avukatların pozisyon alması zorunluluk haline geldi.
Bu seçimler için çok az zaman kaldı. Her şeyi düzenlemek ve başarılı olmak için yeterli zaman bulunmayan yerler olabilir. Ancak en azından bir araya gelmek ve en geniş tabanı oluşturmak bakımından önümüzdeki ay içinde yapılacak seçimler bir başlangıç olabilir.
Ankara Barosu seçimleri konusunda yapılan çalışmalar heyecan verici bir ivme yakalamış.
Av. Cem Şahin kardeşimiz aday. Pırıl pırıl. Genç. Sempatik. Özgüveni ve temsil kabiliyeti yüksek. Baro başkanı olarak, Türkiye’nin hukuk standartlarını yükseltecek birikim ve bakış açısına sahip. Kazanması hiç sürpriz olmayacak. Eğer kazanamazsa da, bir sonraki seçimin kazanılabileceğine dair bir umut oluşturacağı kesin.
Avukatlar, eğer mesleki itibarlarının ve mesleki statülerinin geliştirilmesinden yana iseler, terör örgütlerine ve siyasi hesaplara payanda olanları değil, sadece avukatlık yapmayı, mesleğinden geçimini sağlamayı, mesleğini geliştirmeyi kendine misyon olarak seçenleri desteklemeliler.
Bu eğilimin ortaya konulmasının bile bir değeri var. En azından bundan sonra aday olanlar hesaplarını ve iş planlarını buna göre yaparlar.