Türkiye’nin dış politikada yalnız kaldığına, Biden’ın seçilmesi ile yalnızlığın daha da artacağına kendini inandıran biden kafalıların kafaları kuma gömülü.
Türkiye dış politikada tarihinin en büyük gelişimini yaşıyor. Gerginlikler var mı? Elbette var ve olacak.
Türkiye’nin dış politikada maruz kaldığı saldırganlıklar, yalnızlaşmasının değil aksine yeni bir küresel eksen olarak yükselmesinin sonucu.
Biden’ın seçilmesiyle ortaya çıkan tablo ise Türkiye’nin seçeneklerini azaltmaz artırır. Hatta ABD iç politikasında yaşanan travmatik olaylar, küresel ölçekte de çok ciddi güven sorunlarını tetikleyecek, Türkiye etrafındaki kümelenmeyi güçlendirecektir.
Batıda Fransa, doğuda körfezin başını çektiği, Akdeniz’de İsrail ve Mısır’ın desteklediği kuşatma girişimlerinin takatinin tükendiğini ve gevşemeye başladığını net olarak görüyoruz. Yunan Başbakanı da bunların ipiyle kuyuya inilmeyeceğini gördü.
Türkiye vicdan eksenli dış politik vizyonu ve kriz bölgelerine aktif müdahalesi ile rüzgarı arkasına aldı,
Bu yoldan geriye dönmemek gerekir. Türkiye özelikle Kıbrıs, Libya, Azerbaycan ve Suriye’de yerel dinamikleri de doğru analiz eden derinlikli dış politika vizyonunu daha da ileriye götürmeli.
Balkanlar’da daha etkin bir rol üstlenme fırsatımız var. Türkiye Balkanlar’daki etkisini artırdıkça, dış politika denklemindeki rolü güçlenecektir.
Doğu Akdeniz konusunda denklemin tüm bileşenleri ile diyaloğun kapısının aralanması ve Doğu Akdeniz’in zenginliklerinin sadece Doğu Akdeniz halklarına ait olduğunun altının çizilmesi çok ciddi bir adımdır.
Türkiye ABD’nin oluşturduğu sarsıntı döneminde Körfez - Suudi Arabistan bloğu ile ilişkilerini hızlı geliştirmeli ve kalıcı bir mutabakat inşa etmelidir.
Güney Asya’da ciddi kriz konuları var. Türkiye bu bölgedeki krizlere aktif müdahale opsiyonunu ayakta tutmalıdır. Ayrıca dünyanın en büyük Müslüman nüfusunu barındıran Hindistan konusunda da derinlikli politikalara ihtiyacımız var.
Covid 19 pandemisi bir küresel insani trajediye döndü. Gıdaya erişim konusunda zaten çok ciddi sorunlar var. Zengin ülkelerin aşı konusundaki politikaları ile küresel adaletsizlik kendini çok daha fazla hissettirmeye başladı.
Türkiye özellikle aşı ve gıda konusunda küresel trajediyi büyük bir insanlık hareketine dönüştürecek adımları atmalı.
Yerli aşı belli ki en geç üç ay içinde kullanıma hazır hale gelecek. Dünyanın fakir ülkelerinin tamamının ihtiyacını karşılayacak üretim kapasitelerini harekete geçirmeye ve mümkün ise aşıyı tüm dünyaya bedava dağıtmaya odaklanmak lazım. Aşının bedava dağıtımının maliyetinin, Türkiye’nin küresel görünümüne etkisi yanında çok küçük kalacağını düşünüyorum.
Gıda konusunda ise paradigmayı değiştirmeye ihtiyaç var. Aslında çok büyük bir tarımsal üretim potansiyelimiz var. Ama ülkemizin tarım alanları, fakir bölgelerin ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli değil.
Afrika’da ve Asya’da çok büyük tarım alanları var. Ancak bu bölgelerin güvenlik, istikrar ve yetişmiş eleman kapasitesindeki sorunlar nedeniyle özel girişimciler, çok büyük tarımsal üretim kapasitesini hayata geçiremiyor.
Buralarda yatırımı çok büyük organizasyonlar ile devletin kurumları yapmalı. Devletin kurumlarının üstleneceği riski yönetecek araçları da olur.
Örneğin TİGEM ve Tarım Kredi Kooperatifleri merkez birliği veyahut yurtdışında tarımsal yatırımlar ve işletme yapmak üzere kurulacak yeni bir kurum aracılığı ile Afrika, Asya hatta Doğu Avrupa’daki büyük tarım alanlarında, çok büyük ölçekli tarımsal işletmeler kurulmalı.
Emin olun kısa zamanda çok büyük gelişmelerin yolunu açmış, insanlık için yeni bir dönemin kapısını aralamış oluruz.