Gastronomi deyince aklımıza önce Fransa geliyor. Sonra İspanya, sonrasında da İtalya değil mi? Bu sıralama aynı zamanda Avrupa’nın en çok ziyaret edilen ülkelerinin sıralaması. Sıralamada bu ülkelerden sonra Türkiye yer alıyor.
Demek ki gastronomi ile gelen turist sayısı arasında bir ilişki var. Elbette bahsi geçen ülkelerin doğal ve tarihsel hatta ekonomik potansiyeli de ziyaretleri etkileyen önemli faktörler.
Ancak gastronomi ile gelen turist sayısı arasındaki bağın öneminin çok büyük olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekir.
Türkiye gastronomi kültürü açısından benzersiz bir potansiyele sahip.
Her bir bölgenin, her bir yerleşim yerinin hatta bazen aynı yerleşim yerinin farklı istikametlerinin birbirinden farklı yeme içme ve gastronomi kültürleri var.
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir çeşitliliğe rastlayamazsınız.
Peki, Fransa, İspanya ve İtalya da daha büyük bir gastronomi çeşitlilik sahibi iken gastronomi deyince neden ilk önce Türkiye’nin adı akıllara gelmiyor?
Çünkü ölçüleri ve kuralları son derece değişken, dolaysıyla istismara açık bir gastronomi piyasamız var.
Erzincan tulum peyniri etiketi konularak satılan bir peynirin orijinal Erzincan Tulum Peyniri olduğundan emin olabiliyor muyuz?
Veya tabelasında Adana kebap, Trabzon haşlama, Rize kavurma, Mersin tantuni, Afyon lokumu, Yozgat testi kebabı, Kayseri mantısı, Sinop mantısı, Erzurum cağ kebabı, Giresun kadayıfı, Manisa mesir macunu, Tekirdağ köftesi, Adapazarı ıslama köftesi, Urfa ciğeri, Kilis lahmacunu, Konya etli ekmeği, Hatay künefesi, Maraş kelle paçası, Gaziantep baklavası, Artvin Macahel Balı, Kars kaşarı, Van otlu peyniri, Çorum leblebisi, Terme pidesi, Kastamonu banduması, Çankırı keşkeği, Tokat kebabı yazan yerlerde bu yemekleri yediğinizde orijinal tatlar olduğunun bir garantisi var mı?
Peki, Fransa’da bizdeki kadar kolaylıkla coğrafi işaretleri bir ürünün üzerine yerleştirmek mümkün mü? Ya da İspanya’da veyahut İtalya’da?
İstanbul’da hemşeri günleri yapılıyor ve giderek de hemşeri buluşmalarının alanı genişliyor.
Örneğin Sivas günlerinde Sivas köftesi olarak satışa sunulan köftelerin Sivas’ın geleneksel köfte lezzeti ile aynı olduğuna hiç rastlayabildiniz mi?
Sadece Sivas değil, coğrafi işaretler kullanılarak geleneksel lezzetleri bozan ve tüketiciyi kandıran onlarca örnek var önümüzde.
Geleneksel lezzetler konusuna liberal ekonomik sistemin tercih özgürlüğü temelinde bakmak doğru değil.
Bu toprakların, bu yaşama kültürünün ürettiği lezzetler, en az Süleymaniye Camii kadar kültürel mirasımızın bir parçasıdır.
Devletin, kültürel mirasın korunmasına yönelik çabaları öncelikle geleneksel ve yöresel lezzetlerin korunmasına yönelmeli.
Yemek kültürümüzün en az mimari mirasınız kadar veya ondan daha fazla korunması gerekir.
Çünkü endüstrileşmedik baskısı altında dejenere olmaya en açık sektördür yeme içme sektörü.
Benzersiz yeme içme kültürümüzü modern ekonominin dejenere edici etkisine karşı korumak sadece milli bilinci inşa etmek için değil, aynı zamanda ziyaretçi sayısını arttırarak daha büyük bit ekonomi inşa etmek için de gerekli.
Şurası kesin ki; geleneksel ve yerel ürünlerimizi koruyacak bir sistem inşa edersek ve de coğrafi işaret taşıyan bir yiyeceğin kesinlikle taşıdığı coğrafi işaretin yerel ve geleneksel ölçülerine uygun olduğunu garanti altına alırsak, sadece gastronomi turizmi bütün ekonomik ihtiyaçlarımıza kâfi gelir.
Yaşar BAŞ