AK Parti’nin seçmen grupları üzerindeki etkisini listeleyerek bir tabloya dönüştürdüğümüzde aslında çok net bir fotoğraf görüyoruz.
Yaşlılar, eğitim ve gelir durumu çok düşük olanlar AK Parti’ye siyasal bağlılığı yüksek olduğu gruplar.
AK Parti’nin inşa ettiği refah düzeninden en yüksek payı alanların arasında ise AK Parti’ye siyasal sadakat giderek zayıflıyor.
Bu açmazın, bu çelişkinin sosyolojik ve psikolojik nedenleri başka bir bahistir ama bu asimetrik tablonun, bu çelişkinin sosyolojiyi aşan tarafları yok mu peki?
Eğitim ve gelir düzeyi düşük olanlar ile yaşlıların AK Parti ile bağları sarsılmadan devam ederken, eğitim ve gelir düzeyleri yüksek genç ve orta yaş grubunun neden AK Parti ile bağları giderek zayıflıyor.
Hatta şu soruyu da cesaretle soralım. AK Parti’ye siyasal sadakatinden zerre kadar şüphe etmeyeceğimiz, eğitim ve gelir düzeyi görece yüksek birçok kişi niye mutsuz veya Cumhur İttifakının anketlerdeki oy oranı yüzde ellinin üzerindeyken 2023 seçimleri konusunda niye hâlâ tedirgin!
Öyle tablolarla karşılaşıyoruz ki, Türkiye’nin en büyük siyasal hareketine bağlılığı konusunda zerre şüphe olmayan birçok kişi, anketlerdeki oy oranı yüzde yarım düzeyinde olanlardan daha fazla tedirginlik yaşıyor.
Okuma yazma bilmeyen 85 yaşındaki annem önümüzdeki seçimlerde Recep Tayyip Erdoğan’ın seçileceğinden zerre şüphe duymuyorken, Recep Tayyip Erdoğan’a oy vermek dışında bir seçeneği aklından bile geçirmeyen profesör kardeşim 2023 seçimleri konusunda niye tedirgin ve niye kafasında bazı karamsarlıklar var.
Daha da ileri gideyim, kaderini Recep Tayyip Erdoğan’a eşleştirmişler içinde neden tedirgin olanlar var.
Bu tablonun elbette sosyolojik ve psikolojik mekanizmaları var ama yüz yüze olduğumuz asimetrik tablonun sosyolojiyi aşan taraflarını görmezsek gideceğimiz son nokta ancak melankoli olur.
Yeni nesil büyük veri tabanlı siyasal iletişim dilinin, sosyolojiyi aşan müdahale biçimlerini anlamadan, içinde bulunduğumuz tabloyu tam olarak kavrayabilmemiz mümkün değil.
Bugün AK Parti’nin, dünyanın geriye kalanı ile kıyaslanmayacak kadar büyük bir başarısına rağmen, toplum ile doğru iletişim kurulduğuna dair şüpheler etrafımızı sarıyorsa, oturup düşünmenin zamanı gelmiştir hatta geçiyordur.
Tedirgin olan kesimlere bakın. Teknolojiye ve sosyal medyaya erişimi yüksek olan kesimler değil mi? Büyük bir özgüvenle Recep Tayyip Erdoğan’ın hiçbir şekilde seçilme sorunu olmadığını düşünen gruplar kimler? Teknoloji ve sosyal medya erişimi en zayıf gruplar.
Sadece buradan bile, teknoloji ve sosyal medya üzerinden yürütülen sinsi saldırının boyutlarını anlamamızın mümkün olduğunu düşünüyorum. Trolleri falan kast etmiyorum. Hayır.
Sosyal medya üzerinden kişilik profillerimizi fişleyen ve her birimizin kişilik özelliklerinden yola çıkarak, kiminin siyasal sadakatini zedeleyen, kiminin özgüvenini zedeleyen, kiminin öfkesini kabartan, hülasa herkesi ayrı ayrı tedirgin eden bir büyük komplodan söz ediyorum.
Türkiye bu komploya kurban edilmeye hazır hale getirilmeye çalışılıyor.
2016 yılının Kasım ayındaki ABD Başkanım seçimlerindeki büyük meydan okumanın ortaya çıkardığı miladı, büyük veriye dayalı yeni siyasal iletişim düzenini fark etmemiz gerekiyor.
Konulara bu pencereden bakınca, sosyal ve psikolojik olarak anlamlandırma güçlüğü çektiğimiz birçok asimetrik tablonun çok anlaşılabilir hale geldiğini göreceksiniz.
Görünce de son döneme hakim olan provokatif tartışmaların aslında bizi nerelere sürüklediğini, duyarlılık gösterisine dönüşen sosyal medya kampanyaları ile aslında nasıl ameliyat masasına yatırıldığımızı ne zaman fark edeceksiniz.
Eninde sonunda muhakkak fark edeceksiniz de fark ettiğinizde inşaallah çok geç olmaz.