Bizim kamu yönetim hukukumuza hakim olan temel bir kural var.
Bir işlem hangi yöntemle yapılmışsa, aynı yöntemle ortadan kaldırılır.
Bu kurala usulde paralellik denir.
Usulde paralellik, paralel örgütün tasfiyesi için de gerekli.
Ne yapılacağı konusunda kafasını yormayanlar için reçete belli.
Ne yapmışlarsa tersinden yapalım olsun bitsin.
Biz devletiz, biz onlar gibi davranamayız deyince bu kez asimetrik bir güç tablosu ortaya çıkıyor.
Kabul edelim ki, bu şeytanın örgütü önce paralel bir istihbarat örgütü kurdu, bu istihbarat örgütünün kontrolünde iş dünyası eliyle de küresel bir network.
İş dünyasının kamu bürokrasisine nüfuz yeteneği bunlara global ölçekte bir network kazandırdı. İş adamlarının hiç biri tek başına bu örgütün networküne hakim değil.
Örgütün istihbarat teşkilatı, yabancı ülkelerdeki fırsatları, kamu bürokrasisinin dinamiklerini, kamu görevlilerinin eğilim ve zaaflarını listelemiş. İş dünyası bunu kolaylıkla operasyona dönüştürmüş.
Arkasına Türkiye gibi bir ülkenin devlet gücü de eklenince, ortaya çıkan ekonomik fırsatların yarattığı eko sistem, örgütlenmeyi kartopu etkisiyle büyütmüş. Bu kadar büyümeyi, bu gerzeklerin öngördüğünü de asla zannetmem.
Türkiye bu zamana kadar mücadeleyi bürokratların vizyonu ve kapasitesine emanet etti. Mücadelenin özellikle yurt dışı ayağının kamu personeli eliyle yürütülmesi mümkün değil. Bir devlet kurumu gibi yönetilen maarif vakfı gibi oluşumlar da olayın ancak bir yönünü ele alabilir.
Bu mücadele istihbarat teşkilatı ve iş dünyası iş birliğiyle ancak yürütülebilir. Devletlerarasında, kimin ne diyeceği önceden belli olan şablonik yazışmalarla varılabilecek bir nokta yok.
Bunlar nerede güçlü ise, nereye sığınmışlarsa o bölgelerde onların kullandığı yöntemlerle hareket edilmesi gerekiyor.
Gana’ya, Güney Afrika’ya devlet olarak yazdığınız yazılarla bu alçakların iadesi ve oradaki davranışlarını kısıtlamayı kimse başaramaz.
Ancak, istihbarat örgütünün sağlayacağı know-how ve devletin desteği ile oralara taşıyacağınız iş adamları, kısa zamanda bu alçakların kullandığı yöntemlerle kamu bürokrasisi ile ilişkisini geliştirir, Türkiye’nin devlet bazında yapacağı public girişimlerin anlamlı hale gelmesini ve sonuç doğurmasını sağlar.
Siz başbakana yazı yazıyorsunuz. Adam başbakanın eşine hediye alıyor, çocuğunu tatile götürüyor, başbakanın kişisel eğilimleri ne ise ona göre bir seçenek yaratıyor.
Buna karşı bir evrak yazarak sonuç almanız mümkün mü?
Göndereceksiniz iş adamını. Arkasına alacak Türk Devlet sistemini ve istihbarat desteğini orada yatırım yapacak. Kazanacak. Ülkesine karşı yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini istihbarat örgütünüz izleyecek, sınırları taşmasına da asla izin vermeyecek.
Bu alçaklarla kim iş birliği yapıyorsa ona karşı bir mücadele yolu bulacak. Bu alçaklara karşı kiminle iş birliği yapılması gerekiyorsa onunla da iş birliği yapacak. Bu alçaklar hangi yöntemleri kullanıyor ise, aynı yöntemlerle hatta daha ileri giderek cevap verecek.
Bak o zaman bu alçaklar sokaklarda ellerini sallayarak dolaşabiliyor mu? Devletin resmi talepleri bir işe yaramayabilir ama bir iş adamı kafasına koysun ve istihbarat teşkilatı kendisine destek sağlasın Zekeriya Öz denilen alçağı paket halinde kısa zamanda Türkiye’ye getirir.
AK Parti yeni Türkiye’yi iş dünyası üzerinden inşa etmişti. Bu inşa sürecinde ihanete uğradı. Büyük bir travma çıktı ortaya. Kim hain, kim mağdur birbirine karıştı. Tepkisel akımın etkisiyle bürokratik sistem iş dünyasının üzerinde bir rol üstlendi. Bu bir reflekstir ve özel dönemde anlaşılır tarafları da var.
Artık ihanet çetesi hakkında yeterli düzeyde veri tabanı oluştu. İhanetin damar haritası ortaya çıktı sayılır.
Bu aşamada rollerin tekrar yerli yerine oturması gerekiyor. Bunun uzun vadeli bir istihbari mücadele olduğunu kabul edip, bu alçakların beslendiği kaynakları kestikten sonra, mücadeleyi iş dünyasının motivasyonu ve kabiliyetleri çerçevesinde yeniden yapılandırmak gerekir.
Yaşar BAŞ