Sanıyorum demokratik rejimlerin en büyük açmazlarından biri saçmalamayı fikir ve ifade özgürlüğü kapsamı içine almasıdır.
Saçmalarken insanlar hakkında küçültücü ve yaralayıcı ifadeler kullanmak bile bazı ülkelerde ifade özgürlüğü kapsamı içinde.
Sadece bazı ülkelerde halen suç.
Bir kişiye hakaret suç ama bütün insanlığı ifsad edecek saçmalamalar olunca kanaat önderi muamelesi görüyorsunuz.
Yüz bininci defa öngörüleri tutmasa da, sadece yüzsüzlükler sermaye olarak yeterli oluyor.
Hiçbir şey bilmedikleri halde, siyasi, askeri, ekonomik, teknolojik, hukuki veya aklınıza gelen herhangi bir konularda sonuna kadar saçmalamak serbest bu ülkede.
Bu saçmalamaları besleyen, kanal kanal dolaşmayı sağlayan bir şöhret histerisi var. Şöhret dışında bir inanç ve değer yargısına sahip olmayanlar hiç bilgi sahibi olmadıkları konularda, hiç okumadıkları uzmanlık alanlarında her türlü saçmalama hakkına sahipler.
Bu saçmalamaları da besleyen kişisel histerilerden başka kurumsal mekanizmalar olabileceği de aklıma gelmiyor değil. Belki de küresel bir örgüt veya akıl, saçmalamanın zirvesini de aşan bu ekranlarda dolaşma, her gün ayrı bir ekranda boy gösterme ve sonuçta da şöhret bağımlılığını destekliyor.
Ortalığı yanlış bilgiler kaplayınca doğal olarak doğru ile yanlış arasındaki renk farkı da yok oluyor.
Belki de istenen tam olarak bu. Toplumu ayakta tutan siyasi ve ahlaki değerleri koruma görüntüsü altında bu değerler tümüyle yok olsun istiyorlar belki de.
Esasen bunlar her devirde belki de taş devrinde de vardı. Yaklaşık elli yıl öncesini hatırlıyorum.
Samsun Terme Kozluk köyündeydik. Henüz elektrik olmadığı için televizyon da yoktu. Kış akşamlarının eğlencesi gaz lambası eşliğinde komşu ziyaretleriydi. Yazları hem herkesin günlük tarla bahçe işleri ile yorgun olması, hem de yaz gecelerinin kısa olması nedeniyle komşu ziyaretleri çok çok azalırdı. Kış gecelerinde, köyümüzde yetişen ve evde hazırlanan çerezler eşliğinde derin çay sohbetleri olurdu. Biz küçükler de büyüklerin sohbetlerini şimdi televizyon tartışma programlarını izler gibi izliyorduk. En aykırı teoriler en çok ilgi görüyordu. En aykırı olabilmesi için genellikle gerçeklikten de kopuyordu. O günün şartlarında konuşulanların dayanağını sorgulayan da yoktu. Günlük konular konuşuluyor özellikle köyümüzde veya civar köylerde işlenen cinayetler ayrıntılı olarak analiz ediliyor, cinayet sonrası ortaya çıkan bulgulara göre cinayetin nasıl işlenmiş olduğuna dair fikirler yürütülüyor ve cinayetin haklı mı yoksa haksız mı olduğu bazen sert tartışmalara dönüşen müzakereler eşliğinde analiz ediliyordu.
Bu sohbetler, büyüklerin etrafında oturan çocuklar için gözünü kırpmadan izledikleri bir televizyon tartışması gibiydi.
Daha eğlenceli olanlar doğaüstü olaylar ile ilgili hikayelerdi; ki, ağırlığını bizim oralarda hortlak denilen hayalet hikayeleri oluşturuyordu. Allah rahmet eylesin Fezai amca vardı. En aykırı hikayeler Fezai amcaya aitti ve genellikle de eşi bu gerçeküstü hikayelerin tanığı olarak sohbete katkı verirdi. Emin olun ailenin çocukları olarak Fezai amca ve eşinin akşamları bize gelmesini iple çekerdik. Aynen şimdi bazı televizyon programlarını iple çekenlere benzer bir bağımlılık oluşmuştu.
O zamanlar sosyal medya yoktu ama emin olun roller aynı rollerdi. Bu kadar geniş kitlelere ulaşmıyordu, aralarında bu kadar gelişmiş bir dayanışma ve bu hikayelerden beslenen trol orduları yoktu.
Hep merak ederim aslında. Rahmetli Fezai amca sağ olsa, sosyal medya kullanmayı öğrense, televizyonlar tarafından fark edilse acaba ortaya nasıl bir manzara çıkardı!