Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu 24.08.2016 tarih, 2016/426 Karar no.lu kararıyla, 2847 hâkim ve savcının FETÖ/PDY örgütü ile irtibat ve iltisakları bulunduğunu değerlendirerek, 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca meslekten çıkarılmalarına oybirliği ile karar verdi.
Kararın gerekçesi uzun ve ayrıntılı. Belli ki, konjonktürden yararlanarak salla gitsin yok. Hukukçu ciddiyeti ve sorumluluğu her bir satırdan hatta her bir kelimenin seçilişinden belli oluyor.
HSYK tarihi bir görev ifa etti. Bu tarihi misyonunu sürdürüyor.
Tarihi toplantıya başkanlık eden HSYK Başkan Vekili Mehmet Yılmaz’ın bu sürecin yönetilmesinde üstlendiği misyonun altını daha önce çizmiştik. Mehmet Yılmaz, kritik bütün dönemeçlerde, samimiyeti ve donanımıyla HSYK’nın önünü açtı.
Kıdemli bir başmüfettiş iken HSYK üyesi seçilen Mehmet Yılmaz’ın izlerini gördüm kararda.
Karar gerekçesinde ayrıntılı bir şekilde örgütün yapısı, yöntemleri, gelişim süreci, devlet ve yargı teşkilatı içindeki örgütlenmesi, örgütün yargı aracılığıyla yürüttüğü kumpas soruşturmalarından bu zamana kadar deşifre edilenler ve örgütün yapısı ve karakteristiğini anlatan önemli eylemleri yer almış.
Hukuki nitelendirme bana göre son derece başarılı. Silahlı bir terör örgütünün varlığını anlatmak için aslında fazla söze de gerek yok ama mevcut tablo çok başarılı bir şekilde kararda özetlenmiş.
2847 hakim ve savcının kişisel olarak durumunun kararda teker teker özetlenebilmesi bence teknik olarak mümkün değil. İhraç edilenlerin her biri ile ilgili ayrı ayrı karar alınması aylar hatta yıllar alır. Darbe teşebbüsüne maruz kalmış, yeni darbe denemesi tehditlerinin havada uçuştuğu bir ortamda soruşturmaların etkinliği ve hızından taviz verilmesi doğru olmaz.
HSYK Başkan Mehmet Yılmaz, “Ülkemizin maruz kaldığı alçaklık kavramını yetersiz bırakan saldırı karşısında gereken ne ise yapılıyor. Dediğim dedik demeyeceğiz. İtirazları yeterli inceleme yapmadan reddetmeyeceğiz. İtirazların incelenmesi aşamasında bir hata yapıldığını değerlendirirsek, gereken düzeltici işlemi de yaparız” diyor.
Eğer hukuk devleti için bir tarif yapılacak ise, tam tarifi budur. Devlet teşkilatı tehlike ile orantılı ve tehlikeyi ortadan kaldırmak için yeterli düzeyde refleks gösterebilmelidir. Bu süreçte hata olursa düzeltilir. Hata yapılmasın baskısı altında kalarak etkin ve hızlı bir pozisyon alınmaması vahim sonuçlar doğurur. Hukuk devleti hata yapmayan değil, hata varsa bunu ortadan kaldırabilen devlettir.
Ben şahsen görevine son verilen hakim ve savcıları isim isim tanımıyorum. Ancak birçoğu kamuoyunun bildiği tanıdığı isimler. Eğer hata varsa da bu hatanın en fazla birkaç kişi ile sınırlı olduğunu düşünüyorum.
Devletin maruz kaldığı tehlike dikkate alındığında, birkaç hata olmasın diyerek soruşturmaların hızı ve etkinliğini azaltmak son derece yanlış bir yol olurdu. HSYK bence gereğini en doğru şekilde yaptı.
Bazı platformlarda, şeytanın örgütünün belirli bir tarih öncesindeki eylemlerinin karara esas alınmasının, aynı tarihlerde bu örgütle iletişim içinde olanların tamamını tehlike altına attığını ve ileride koşullar değişirse bu kararı alanların bazılarının kendilerinin de sorumlu tutulabileceğini ifade eden son derece hatalı yorumlara rastladım.
Bi defa şeytanın örgütü eline bir fırsat geçirirse gerekçe arayacak kadar zaman kaybedeceğini hiç sanmam.
Daha önce de yazdım, Pensilvanyalı şeytanın örgütünün belli bir tarihten önceki eylemleri ile ilgili ibra edilmesini savunmak suçtur. Soruşturmalar için zamanaşımı dışında tarih sınırı çizilemez.
Örgüt soruşturmalarının aşağı yukarı tamamı geçmişe dönük yürütülür. Deşifre olduktan sonra eylem yapma kabiliyetini sürdürebilen örgüt sayısı son derece azdır. Örgütün işlediği suçların farkına varılmasından önce işlenen suçlar soruşturma dışı bırakılırsa, soruşturma yapılacak eylem de kalmaz. Örgüt deşifre olmadan yaptığı eylemler soruşturma dışı bırakılsın demek bu bakımdan açık olarak hukuka aykırı bir görüştür.
Örgütün legal şemsiye altında yürütülen açık faaliyetlerinin suç sayılması konusuna gelince. Bu faaliyetleri örgütün yönetici kadrosu ile ilişki ve hiyerarşik bağ içinde kuran yöneten ve destek olanların soruşturulmasında zaten hiçbir sorun bulunmamaktadır. Örgütün kurup yönettiği bir ticari işletme ile ticaret yapanların durumunu ise, sadece bu ticari ilişkiye dayanarak suç kabul etmenin doğru bir yaklaşım olacağını sanmıyorum.
Bu faaliyetlere izin veya lisans veren kişilerin, örgüt terör örgütü ilan edildikten sonra, legal şemsiye altındaki faaliyetlerin terör örgütü ile ilişkisini resmileştirerek, legal şemsiye altındaki bu faaliyetleri sonlandırmayanların öncelikli olarak soruşturulması gerekir.
HSYK ihraç kararı gerekçesinde bu konularda son derece sağlıklı bir sınır çizildiğini, hukuk devletinin gerekleri ve gerçekleri ne ise sonuna kadar sadık kalındığını görüyorum
Bu kararı alanları da gerekçesini yazanları da teker teker tebrik ediyorum.
Yaşar Baş