Avukatlık mesleği hakkın ve hukukun savunucusu olarak tüm dünyada büyük bir saygınlığa sahip.
Türkiye’de avukatlık meslek örgütü olan baroların bir kısmı ile onların vesayetindeki barolar birliği marjinal sol siyasetin yedek kulübesi gibi davranarak avukatların küresel ölçekte kazandığı saygınlığı ziyan ediyor.
Barolar, siyasi görüşleri ve inançlarına bakmaksızın tüm avukatların mesleki itibarlarının ve hukukunun korunması için kurulan örgütlerdir. Asli misyonu avukatların mesleki rollerinin güçlendirilmesi ve mensuplarını hukuk dışı müdahalelere karşı korumalarıdır.
1111 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 76. maddesi aynen şu şekilde;
“Barolar; avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlâkını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır.
Barolar, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.”
Aynı kanunun 77/4. Maddesi de şu şekilde;
“Amaçları dışında faaliyet gösteren barolar ile Türkiye Barolar Birliği sorumlu organlarının görevlerine son verilmesine ve yerlerine yenilerinin seçilmesine, Adalet Bakanlığının veya bulundukları yer Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine, o yerdeki asliye hukuk mahkemesince basit usule göre yargılama yapılarak karar verilir ve dava en geç üç ay içinde sonuçlandırılır.”
İlk defa söylemiyorum. Avukatların meslek örgütü olan baroların gündemindeki sonuncu konu bile avukatların mesleki ihtiyaçları değil.
Bunun için de adam yerine konulmuyorlar. Dünyanın her yerinde barolar avukatların üstlendikleri rolleri güçlendirmeye yönelik o kadar güçlü adımlar atıyor ki, toplumun vicdanını ayakta tutmaya yönelik bu çabalar büyük bir saygıya da dönüşüyor.
Türkiye barolarının üç büyük il baroları başta olmak üzere bir bölümü ve onların vesayet altına aldığı Barolar Birliği maalesef sol partilerin yedek kulübesi gibi.
Terör örgütlerinin ve bir kısım azgın solcuların vesayetine giren baro yönetimleri hukuk, kanun, nizam ve kuruluş amaçlarını büyük bir cüretkârlıkla ayaklar altına alıyor.
Açıkça kanun dışı çağrılar yapıyorlar. Hükümeti tehdit ediyorlar.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinin yenilenmesi kararı verilmesinin öncesinde ve sonrasında İstanbul Barosu öncülüğünde yürütülen hukuk dışı siyasetin bir karşılığının olması gerekir.
İstanbul Barosu’nun ve Barolar Birliği’nin marjinal sol partilerin yedek örgütü gibi davranmaya hakkı yok. O baronun üyelerinden önemli bir bölümü de Ak Parti ve MHP üyesi avukatlar.
Barolar sadece avukatları savunur. Hak ihlali iddiası olan varsa onları avukatlar savunur. Baro, avukatların bir kısmının temsil ettiği iddiaların sahibi gibi davranamaz.
Benim ödediğim aidat ile hiç kimsenin siyaset yapma hakkı yok.
Sadece CHP ve marjinal sol azgınların istedikleri savunmak hak aramak falan da değildir. Birçok başka yerde de seçim iptali oldu. Bunların hangileri baroların gündeminde yer aldı ki. Örneğin Yusufeli seçimleri niye baroların gündeminde yok. Olmamalı da zaten.
Ama azgın sol örgütlerin provokasyonları nerdeyse barolar orada var. Hem de bizim ödediğimiz aidatlarla.
Baroların temel amaçlarını ayaklar altına alan baro ve barolar birliği yönetimleri hakkında Adalet Bakanlığı ve ilgili baroların bulunduğu yerlerdeki başsavcılıklar harekete geçip gereğini yapmalı.
Yapmalı ki hukuk mücadelesinin öncelikle herkesin kendi hukuk sınırlarında kalması olduğunu milletimiz görsün ve hukuka saygı duysun.
Avukatların meslek örgütleri sadece azgın solcuların temsilcisi gibi davranarak avukatların toplum nezdindeki itibarını ve buna bağlı olarak da mesleki rolünü her gün biraz daha küçülttüler.
Böyle devam ederlerse korkarım ki avukatlar ellerinde olanı da kaybedecektir.
Yaşar BAŞ