Öyle anlaşılıyor ki daha uzun süre Doğu Akdeniz gündemi içinde yaşayacağız.
Doğu Akdeniz’de tespit edilen hidrokarbon kaynakları, küresel denklemin merkez noktalarından birini Doğu Akdeniz’e kaydırdı.
Şunu da net olarak biliyoruz ki, herhangi bir ihtilafın içinde, küresel sömürü düzeninin aktörleri dışardan dahil olursa, oradan asla barış çıkmıyor.
Bir ihtilaf varsa, ihtilafın taraflarının dışardan müdahalelerin yolunu kapatan, bütün tarafların faydasına olabilecek bir çözüm olup olmadığını araştırmaları ve kendi aralarındaki çözümün yollarını aramaları gerekiyor.
Eğer bugün Doğu Akdeniz’in doğal kaynaklarının kullanılması konulu bir ihtilaf varsa, bu ihtilafın sadece Doğu Akdeniz ülkeleri arasında bir çözüme bağlanması herkesin faydasına olur.
Şurası kesin ki armudun sapı üzümün çöpü hesap edilirken işin içine küresel atmacalar dahil olursa, bu işten en zararlı çıkan Doğu Akdeniz ülkeleri olur.
Refah üretmesi gereken doğal kaynakların nasıl kan ve gözyaşına dönüştüğünü yakından görüyoruz. Türkiye Doğu Akdeniz’in en büyük ve en güçlü ülkesi, bölgenin lideri olarak, bölgenin kaynaklarının kullanılmasına yönelik arayışlara da liderlik etmesi gerekir. Doğu Akdeniz’i bundan on yıl önceki dinamiklerle hiç kimse izah edemez. Önceki ihtilafları bir tarafa bırakıp tüm tarafların bir araya gelebildiği bir Doğu Akdeniz yönetim planı oluşmak zorundayız.
Doğu Akdeniz’e komşu ülkelerden Suriye’de bir hükümet yok. Lübnan kendi iç sorunlarına boğulmuş durumda. Filistin büyük bir insanlık dramı yaşıyor. Libya iç sorunlarına gömülmüş durumda. Bölgede devlet düzeni işleyen ve müzakere kabiliyeti olan Türkiye dışında aslında sadece iki ülke var. Mısır ve İsrail.
Mısır ile on yıla yaklaşan bir siyasi ihtilafımız var. Türkiye bir darbe yönetimine karşı, insanlık ölçülerinin gerektirdiği tavrını koydu. Ancak on yılda yeni bir iklim oluştu ve tüm dengeler değişti. Türkiye’nin Mısır ile ilişkilerinde yeni bir sayfa açmasının zamanı geldi. Mısır çok iyi biliyor ki, bölgedeki çıkarları bugün siyasi bariyerler nedeniyle iş birliği yapma yolları kapanmış olan Türkiye ile iş birliği yapmaktan geçiyor. Türkiye’nin gelinen noktada Mısır ile ilişkilerinde yeni bir sayfa açması, Mısır da yaşanan insan hakları ihlallerinde de pozitif bir katkı sağlayacaktır.
Denklemin en zor tarafı İsrail ile bu konuların müzakere edilmesidir. İsrail bölgesel dış politika limitlerini tüketme noktasına gelmiş bir ülke. Doğu Akdeniz denkleminde, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Afrodit parseli ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin bölge dışından ittifak arayışları nedeniyle ciddi sorunlar yaşıyorlar. Çok ciddi iç politik açmazdalar. Netanyahu yönetiminin kriz ve şiddet üzerinden iç politikayı dizayn etme girişimlerinin halk nezdindeki kredisi bitmiş. Netanyahu iktidarının maksimum ömrü altı aydır. Sonrasında Türkiye ile ilişki kurmaya, Filistin de adil bir barış teklifini Türkiye ile müzakere etmeye hazır bir yönetim geleceğini düşünüyorum. Türkiye bölgesel barışın önünü açacak tekliflerini masada tutarsa, buradan Filistin’i de içine alan adil bir mutabakat çıkacağı düşüncesindeyim.
Bölgesel ihtilafların arka tarafında Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün de var. Gerek Ürdün, gerek Suudi Arabistan, gerekse de BAE ile ilişkilerimizde, hatta Mısır ile ilişkilerimizde Davutoğlu tarafından inşa edilen ve bırakın bugünü o günün gerçeklerinin de çok uzağında olan politikaların izlerini silmeye başlamamız gerekir.
Türkiye BAE ve Suudi Arabistan ile ilişkilerinde de yeni bir sayfa açmaya kapı aralamalı. Bu ülkelerde ortak bir tarih ve ortak bir inanç bağımız var. Onların çıkarları da Türkiye ile iyi ilişkiler kurmaktan geçiyor. Türkiye’nin Suudi Arabistan ve BAE ile ilişkilerinin zayıflamasının, Suriye’de, Yemen’de, Libya’da, Sudan’da, Somali’de, Irak’ta, nerdeyse İslam coğrafyasının tamamında hem bize, hem kendilerine hem de bölgeye yüklediği ekstra maliyetler var. Bu ihtilafın devam etmesi, bölgeye küresel drakulaların dahil olmasının yollarını da açıyor.
Sonunda zarar gören kim oluyor. Hepimiz.
Doğu Akdeniz’e bölge dışından müdahaleler sürdükçe huzur gelmez. Türkiye her türlü müdahale ile baş edecek güçte. Bunda hiç şüphe yok. Ama eğer fırsat varsa, huzuru tercih etmek faydalı olur.
Türkiye büyük bir devlet. Büyük devletler büyük bir cesaretle paradigmayı değiştiren adımları atma kabiliyeti olan devletlerdir ve paradigmayı değiştiren adımların zamanı da bence gelmiştir.