Temel hukuk ilkeleri var.
Bunlar bir günde oluşmuyor. İnsanlık tarihinin ortak tecrübesine dayanıyor.
Suç işleyene hakaret yasağı, bir yönüyle yargısız infazı kaldıran masumiyet karinesine, bir yönüyle de şiddet uygulama yetkisini kurallara bağlayarak devlet tekeline alan tarihsel tecrübeye istinad eder.
Suç işlediği iddia edilen veya yaygın olarak konuşulan veya yargılanan birine, bu suç nedeniyle hakaret edilirse en temel evrensel hukuk ilkesi olan masumiyet karinesi ihlal edilmiş olmaz mı örneğin?
Çünkü yargılama sonucundaki ihtimallerden biri de suçsuz bulunma ihtimalidir. Yargılanan birine tüm toplumun koro halinde suçlu muamelesi yapmasının yargılamayı yapanlar üzerinde bir toplum baskısı oluşturarak adil bir karar verilmesi amacına zarar verme ihtimali yok mudur örneğin?
Sonuçta genellikle hiç kimse dava dosyasındaki delillerin ne olduğunu bilmiyor. Suçlanan kimse suçlu olabileceği gibi binlerce iftira vakasından biri de olma ihtimali de yok mu?
Diyelim ki bir kimsenin suçlu olduğu tespit edildi. Adalet nedir? Suçun karşılığı olan cezayı vermek. Ayrıca bir linç adil olur mu?
Yaptırım yeterli değilse, yaptırımı toplum vicdanına uygun hale getirmek kamu otoritesinin görevidir.
Suçun mağduru şahıs olsa da, şahısa saldırıyı hukuka aykırı hale getiren toplumun değer yargılarıdır.
Bu anlamda her suç toplumun değer yargılarına bir saldırıdır. Ceza ise değer yargılarına saldırılan toplumun duyduğu infialin adıdır. Toplum adına hareket eden devlet, toplumun infiale kapılarak linç uygulamasını önler, ancak belli kurallar dahilinde toplumun öfkesinden kaynaklanan linç isteğini ceza olarak uygular. Bu yönüyle de ceza kuralları meşruiyetini toplumun öfkesinden alır ve toplumun öfkesini yatıştırmayı da amaçlar.
Ceza adaletinin temel kriterlerinden biri bu nedenle toplumsal öfkedir. Eğer herhangi bir ceza kuralı toplumun infialini önlemede yetersiz kalıyorsa ceza adaleti bozulmaya başlamış demektir.
Hangi hukuk kuralı olursa olsun her kuralın koruduğu bir hukuki yarar bulunur. Kanun yapanların da uygulayanların da, korunan hukuki yararı yok saymamaları gerekir.
Hakaret ve sövme suçlarında korunan hukuki yarar hakaret edilen kişinin saygınlığı yani onurudur. Ama diğer yandan da meşruiyetini toplumun infialinden alan ceza hukukunun toplumdaki infiali de tümüyle değersiz kabul etmemesi gerekir.
Elbette suçlanan kişinin masum olma ihtimali vardır. Suçlu kabul edilse bile adalet sadece kanunda yazılı olan müeyyideyi uygulamayı gerektirir ama ceza hukukunun teorik anlamda temelini oluşturan toplumsal öfkenin hiçbir değeri yok mudur veya olmamalı mıdır?
Bir terör örgütü darbe girişiminde bulunduğunda, onlarca kişiyi öldürdüğünde, alçakça bir tecavüz vakası ortaya çıktığında insanlığımızdan utandıran bir suç işlendiğinde sesimizi çıkaramaz mıyız? Devlet cezasını verir diyerek suskun mu kalmamız gerekiyor?
Türk Ceza Kanunu’nun 129. Maddesi aynen şu şekilde; “(1) Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
(2) Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde, kişiye ceza verilmez.”
Bu kanun hükmünde, kişinin haksız bir eyleme tepki olarak hakaret suçunu işlenesi halinde ceza indirimi veya tümden cezasızlık hali düzenlenmiş.
Kanunda açıkça kişinin sadece kendisine yönelik eylemlere karşı işlenen hakaret suçları ile sınırlı bir koruma sağlandığı yazılmıyor ama uygulamada bu koruma kişinin sadece kendisine karşı işlenen suçlarla sınırlı kalıyor.
Bu kanun hükmü meşru müdafaa ve haksız tahrik kuralının hakaret suçları açısından düzenlenmiş özel halidir. Başkasına karşı işlenen suçun önlenmesi amacıyla sınırlı kalmak kaydıyla adam öldürmeyi bile hukuk koruması altına alıp, başkasına yönelik hukuka aykırı bir davranışa tepki olarak hakaret etmeyi korumasız bırakmak tutarlı mıdır sizce?
Bunun sınırını biraz genişletmek, kişinin kendisine veya bir başkasına yönelik haksız bir eyleme tepki olarak hakaret suçunu işlemesi halinde koruma altına alınması daha doğru olmaz mı?
Peki piyasada onun bunun attığı her türlü iftirayı fırsat bilerek bir başkasına hakaret etmek serbest olursa, bu uygulamayı fırsat bilip önüne gelene iftira atıp, sonrasında da bunun üzerinden linç kampanyaları düzenleyenler nasıl önlenecek?
Onun çözümü de bulunur bence. Bu korumayı toplumda infiale neden olacak suçlarla sınırlı tutmak, suç işlediği iddia edilerek hakaret edilen kimseler hakkında yürütülen soruşturmada suçlu olduğunun tespit edilmesi şartına bağlamak yeterli olur. Bu şekilde hem darbecilere, teröristlere ve tecavüzcülere bile tepki göstermek suç olmaktan çıkar, hem de tepki göstermek isteyene yattığı yerden sallamadan önce zahmet edip suçun işlenip işlenmediği konusunda küçük bir araştırma yapma görevi yüklenmiş olur.
Ayrıca tam cezasızlık gerektiren katalog suçları sadece kasten yaralama ile sınırlı da tutmak da doğru değil.
Tokat atmak katalog olarak tam cezasızlık listesinde yer alırken, cinsel saldırı suçunun yer almaması da tutarlı mı sizce?
Ya genel hükümle yetinip bir katalog suç listesi hiç yapmamak, eğer bir liste yapılacaksa da hakkaniyetli bir liste yapmak gerekir.