Son dönemde tartışmaların merkezinde aile politikaları var. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun eksenindeki tartışmalar bitmiyor. İstanbul Sözleşmesi kaldırıldığı halde de bu tartışmalar bitmiyor. Kanun bu şekilde uygulandıkça da asla bitmez.
6284 Sayılı kanun uygulamasında aile hakimlerinin çoğunluğu kanunun getirdiği düzenin ne olduğuna bakmıyor bile. Açıkça hukuka aykırı kararlara karşı denetim organları da görevini yapmıyor.
Görevini gerektiği gibi yapan hakimler de elbette var. Ancak öyle kararlar çıkıyor ki, insanın aklı hafsalası almıyor.
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun hükümlerine dayanarak köylülerin çöp istasyonu kurulması eylemini yasaklayan aile mahkemeleri bile var. Gerisini düşünün.
Magazin basınını pek takip etmem. Geçen hafta gözüme ilişti. Bir aile hakimi, Sabancı ailesinden bir erkeğin telefon yazışmalarını açıklayan bir kadın hakkında tedbir kararı vermiş. Erkek hakkındaki tedbir kararı Kadını Korumak için çıkarılan yasaya göre verilmiş. Bu karara uymayan kadın hakkında da tazyik hapsine hükmetmiş. İnsan okuyunca gözlerine inanamıyor. Ama ne yapacaksın.
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun’a dayanarak böyle karar veren hakimler varsa, kanunda ne yazdığının bir önemi kalıyor mu?
Bu kararı veren aile hakimi hangi aileyi veya hangi kadını korumuş oluyor şimdi.
Kadının davranışı suç olabilir. Bu davranış nedeniyle ceza da verilebilir. Somut olayı bilmediğim için kesin bir yorum yapamam. Ancak bir kimseye konuşma yasağı nedir yav!!. Konuşma yasağı diye bir yasak mı olur? Evli olmayan bir erkeği korumak için bir aile hakimi hem de Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Hakkında 6284 sayılı kanuna göre nasıl tedbir kararı verebiliyor, sonra da nasıl bu tedbir kararını ihlal ettiği gerekçesi ile tazyik hapsi verilebiliyor ve en önemlisi denetim organı olan HSK buna nasıl sessiz kalabiliyor?
Bu ülkede Cumhurbaşkanı hakkında konuşma yasağı verilemiyor ama kanunun hem lafzına hem de ruhuna açıkça aykırı şekilde İsmail Küçükkaya lehine konuşma yasağı konulabiliyor. Yetmiyor. Konuşma yasağını ihlal etti diye tazyik hapsi veriliyor. Sabancı’ların magazin gülü oğlu aleyhine konuşma yasağı getiriliyor, yetmiyor konuşma yasağı ihlal edildi diye tazyik hapsi veriliyor.
Tabii ki insanlar bu uygulamadaki çarpıklığı görüyor. Nedenini bilemedikleri için de bu çarpıklığın kanundan kaynaklandığını düşünüyor.
Bu magazin güllerini korumak için kanuna tersine parande attıran hakimlerin oluşturduğu algının bedelini de hükümet ödüyor. Buna hiç kimsenin hakkı yok.
Şuna kesin olarak inanıyorum ki; bu ülkede muhafazakar kesimin kadına şiddetin önlenmesine yönelik düzenlemelere karşı öfkesinin kaynağının yüzde doksan beşini aile hakimlerinin yasadışı, hukuk tanımayan kararları oluşturuyor.
Yıllardan bu yana, kanunda hiçbir dayanağı olmadığı halde, hem de Anayasa Mahkemesi bu uygulamanın yasaya aykırı bir hak ihlali olduğuna karar verdiği halde hiçbir araştırma yapmadan, kadının tek taraflı beyanı esas alınarak, yasanın öngörmediği kadar uzun süreli evden uzaklaştırma kararları veriliyor.
Diyorlar ki yasa değişsin. Kardeşim bir hakim yasaya bakmıyorsa, yasayı değiştirsen ne olacak? Bugünkü uygulamaların hangisinin yasal dayanağı var?
Sorun yasada değil. Emin olun. Sorun aile hakimlerinde.
HSK tarafından aile hakimleri etkili bir şekilde denetlenip, yasal dayanağı olmayan kararlar veren hakimler hakkında ciddi müeyyideler uygulamadıkça, ayrıca aile hakimlerinin verdikleri kararlar neticesi ortaya çıkan hak ihlalleri sebebiyle devletin ödediği tazminatı hakimlerden tahsil etmedikçe, yasayı da değiştirsen; değişen hiçbir şey olmaz.