Anayasa Mahkemesi, meşhur bildiriyi imzalayanlara verilen hapis cezasının anayasada koruma alınan hakları ihlal ettiğine karar verdi.
Anayasa Mahkemesi’nin birinci görevi anayasal nizamın korunmasıdır. Bir anayasal nizamdan söz edeceksek, bunun en birinci unsuru kamu düzenidir. Anayasa Mahkemesi bir anayasal nizamın temel unsurlarından habersiz gibi davranamaz.
Anayasa kuralları ancak işleyen bir kamu düzeni içinde yaşama imkanı bulur. Dolayısıyla bir devletin kutsalı ve dokunulmaz alanı kamu düzenidir. Kamu düzenin kısmen veya tamamen ortadan kaldırılarak kontrolün terörist örgütlere bırakılmasına yönelik hiçbir çağrı anayasanın koruması altında olamaz.
Bahsi geçen bildiri bir terör propagandası değilse başka hiçbir eyleme terör propagandası diyemezsiniz
Anayasa Mahkemesi eğer bahsi geçen bildiri ile terör propagandası yapılmamıştır diyorsa, kusura bakmasınlar ama bu kararı veren üyeleri yeniden hukuk eğitiminden geçirmek gerekir.
Söz konusu bildiride işlenen suçların terör propagandası olarak nitelenmesi de yanlış.
Varoluş nedeni kamu düzenini sağlamak olan devletin, şehirleri işgal etmiş bir terör grubuna karşı diz çökmesine, eşkıyalığın bir yönetim biçimi olarak devlet tarafından tanınmasına yönelik çağrıyı yapanlar bu terör eyleminin propagandasını değil bizatihi bahsi geçen terör eylemlerinin çağrısını yaptılar. Birçoğu okuma yazma bilmeyen bazı zavallılar bu çağrıya uydular. Şehit olan kamu görevlileri oldu. Bu alçak bildiriye imza atanlar, meydana gelen terör eyleminin azmettiricisidir. Ne propagandasıymış! Yaptıkları eylem bildiğiniz azmettirme veya en azından suç işlemeye yardımdır. Ve de bu çağrı sonrasındaki her bir şehit için bu alçaklığa imza atanların suç işlemeye azmettirmek veya yardım etmekten cezalandırılmaları gerekir.
Bu alçak bildiriyi ifade özgürlüğü kavramı içinde kaldığını iddia eden varsa en iyi ihtimalle hukuk eğitimi görüp görmediğini kontrol etmek gerekir.
Sözlü çağrılar sonrasında işlenen suçlarda çağrıyı yapanların sorumluluğu yoksa dünyanın en temiz adamı Pablo Escobar’dır. Kendisine yüklenen suçların hiçbirini Escobar bizzat işlemedi. Ama bahsi geçen suçlar onun çağrısı ile işlendiği için cezalandırıldı.
Hatta Pennsylvania’lı şeytan hangi suçu kendi eliyle işledi ki. O çağrıyı yaptı. Bazı eblehler de o çağrıya uydu. Bu kafayla Pennsylvania’lı şeytanın eylemlerini de düşünce suçu kapsamına alırlarsa şaşırmam!
Bahsi geçen alçak bildiride teröre yönelik en küçük bir kınama var mı? Bildiride, bu devletin topraklarının bir bölümünü silahla ele geçirmeye çalışan bir alçaklar topluluğuna devletin teslim olması çağrısı yapılıyor.
O bölgede yaşayanların hukuk güvenliğini bir çeteye teslim etme çağrısı düşünce özgürlüğü öyle mi?
Zerre kadar bir sistem eleştirisi barındırmayan, devam eden şiddet ve teröre devletin boyun eğmesini ve alanın terör örgütüne terk edilmesi çağrısını bir mahkeme korunmaya değer görüyorsa gerçekten çok yazık.
Anayasa Mahkemesi’nin özgürlük tanımına sığar mı bilmem ama aklıma gelen okkalı cümleleri buraya yazmayayım.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı altına imza atan üyelerinin, düşünce özgürlüğü ile şiddet çağrısı arasındaki farkı kavrayacak bir formasyona sahip olmadığı da anlaşılıyor. İşte burası Türkiye’nin şanssızlığıdır.
Anayasa Mahkemesi böyle derinliksiz ve tutarsız kararlarla gerçek düşünce özgürlüğünün korunması konusundaki kredibilitesini de kaybediyor.
Olan, fildişi kulelerde oturup, hayatının geri kalanında refahı devlet tarafından garanti altına alınmış bu aklı evvellere değil devlete ve millete oluyor.
Yaşar BAŞ