Eğer var olacaksak, bulunduğumuz yerde refahı, güvenliği, özgürlüğü ve temel insani hakları güçlendireceğiz, etrafımızdaki riskleri azaltacağız.
Riskleri azaltmak için caydırıcı bir askeri kapasite elbette vazgeçilmez bir koşuldur. Ancak küresel ölçekte yaşayan herkes için güvenli, müreffeh, özgür ve insani değerleri temel alan bir yaşama alanı barındırmayan hiç bir çözümün yaşama imkanı olamaz.
Bugün küresel siyasetin merkezini oluşturan eski dünya ve yeni dünyanın ürettiği ekonomik ve askeri güç, sadece kendi ülkelerine layık gördükleri insani yaşama koşulları, onlar için uzun vadeli bir güvenliği garanti etmiyor.
Batı ülkelerinde bir anksiyeteye hatta paranoyaya ve hatta şizofreniye dönmüş toplumsal psikolojiyi, ürettikleri refah ve askeri kapasite tedavi ediyor mu?
Ya dünyanın tamamı için güvenlik, tamamı için refah, tamamı için özgürlük ve tamamı için insanlık temelinde yeni bir küresel siyaset vizyonu hayata geçecek, ya da dünyanın tamamı bu şizofreninin pençesinde intihara sürüklenecektir.
Dünyanın tamamı kendini bir varlık mücadelesinin içinde bulmuşsa, modern politik paradigmanın kredi limitleri tükenmiş demektir.
Herhangi bir politik dalga enerjisini kaybetmeye başlamışsa, ya bir tutunma ve sıçrama noktası yani momentum inşa eder, ya da çöker.
Bugün küresel ölçekte bakıldığında, Türkiye dışında dünyanın tamamına birlikte yaşama önerisi sunan teklif yok.
İçinde bulunduğumuz tablo dünya için büyük bir tehdit, Türkiye için tarihin kaydedeceği en büyük fırsattır.
Küresel sömürü medeniyeti derinliğini ve hatta retoriğini bile kaybetti.
Artık insanları bir arada tutmaya yarayacak gerçek dışı bile olsa bir kandırma aracı kalmadı. Açıktan sömürü çağrıları yapılıyor ve eşkıyalık uluslararası siyaset haline geliyor.
Bu kirli siyasetin yaşama şansı yok. Dünyanın tamamında yönetimi toplum iradesinden alıp politika dışı vesayet odaklarına, sermayeyi patronun elinden alıp fonlar aracılığıyla profesyonellerin inisiyatifine teslim eden siyaset düzeni yeni bir sıçrama kabiliyetine sahip değil.
Yeni çıkış için en büyük fırsat Türkiye’nin elleri arasında.
Bu fırsatı ıskalamayacak bir fikri derinlik ve kuşatıcı siyaset programına ihtiyaç var. Türkiye’nin insani değerler üzerinden işleyen dış siyasetinin oluşturduğu çok büyük bir potansiyel enerji var.
Bu potansiyeli harekete geçirecek ve çok yönlü iş planını ayağa kaldıracak birikim Türkiye’de var.
Türkiye yeni siyasal paradigmayı inşa etmek için harekete geçmeli.
Küresel siyasetin, insani haklar temelinde yeni bir sıçramaya ihtiyacı var.
Hükümetlerin pozisyonu kısa vadeli konjonktürel risklere ve yerleşik statükoya göre yeni küresel siyaset vizyonuna uyumlu olmayabilir.
Bilinmeli ki, küresel siyaseti, hükümetleri de kuşatan küresel insani dalga tayin edecektir.
Elbette hükümetlerle yürüyecek güncel ve pratik gündemler olacaktır
Ancak küresel siyasete günlük, kaotik ve anlık değil uzun vadeli ve insanlığı temel alan bir pencereden bakmak gerekir.
Yaşar BAŞ