Adalet Bakanlığı’nın cinsel istismar suçlarında, evliliğe bağlı olarak hüküm ertelemesi önerisi son derece ürkek kalmış. Bu konuyu tartışmaya açanlar bence, önerideki ürkeklikten de cesaret buluyorlar.
Marjinal örnekleri geçerseniz, dünyanın bütün din ve hukuk sistemleri belirli bir şekle yani nikâha bağlanmış rızaya dayalı cinselliği geliştirmeyi ve korumayı amaçlamıştır.
Cinsel saldırı, kişiliğin en önemli parçası olan cinselliğe yapılması nedeniyle en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Zaten de cezalandırılıyor.
Cinsel saldırı suçlarının maalesef büyük bir çoğunluğu gizli kalıyor. Bu suçların mağdurları, bu saldırının bilinmesinin hayatında oluşturacağı etkileri hesaplayıp şikâyet edecek cesareti bulamıyor.
Mağdur olup da, sonrasında normal bir aile düzeni kurma fırsatı yakalayabilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Adliyeye intikal eden dosyaların önemli bir bölümü, aslında başlangıçta rıza bulunmaktayken sonrasında yaşananların etkisi ve kızgınlıkla yapılan şikâyetlerden oluşuyor.
Burada yargılama sisteminin ürettiği ve alternatifinin ne olduğu konusunda benim de bir öneri geliştiremediğim ciddi bir sorun var. Sonuçta bu yargılamalar geliyor, çoğunlukla herhangi bir delil olmadan mağdur olduğunu ifade eden bayanın tek yanlı ifadeleri ile bir sonuca bağlanıyor.
Cinsel saldırı suçlarının tabiatı, böyle davranmayı da gerektiriyor. Bu suçlar tabiatı nedeniyle hiç kimsenin olmadığı yerlerde işlenir ve esas ihtilaf bir rızanın bulunup bulunmadığı noktasına düğümlenir. Klasik delil şahit ararsanız, bir tek kimseye ceza veremezsiniz. Delil şahit aramazsanız, gelir kadının tek taraflı beyanına dayanır kalır.
Başlangıçta rızaya dayalı olduğu halde, kızgınlıkla yapılan bir şikâyet sonrasında hem kadının hem de erkeğin hayatını bir daha normale dönemeyecek şekilde karartan çok olay var ülkemizde.
Tasarı ile sanki cinsel saldırı eyleminin mağdurlarına evlenme zorunluluğu getiriliyormuş gibi bir hava estiriliyor.
Cinsel saldırı suçunu şikayet edecek cesareti kendinde bulan bir kadına evlenme konusunda kim ne türlü bir zorlama yapabilir ki?
Gerçek mağdurlar, bu tür eylemler nedeniyle hayatları boyunca süren bir tecrit muamelesine maruz kalıyorlar.
Bu suçların failleri ve mağdurlarının çok büyük bir çoğunluğu öyle ya da böyle aralarında bir iletişim olan, genellikle evlilik planları da olan kişiler.
Bu kimselere bir seçenek daha üretmenin ne zararı olabilir ki.
Hele bir de aslında gerçekten evlilik yaşandığı halde, evlenenlerin yaşının küçük olması nedeniyle, kendileri de aileleri de rıza gösterdiği halde cinsel saldırı eyleminin sanıkları yapılan, hayatları karartılan, çoluk çocuğa karıştıktan sonra ailelerin bölünmesine yol açan ceza uygulamaları var ki, bunları zaten anlamak mümkün değil.
Tasarıda muhtemelen tepkilerden çekinildiği için getirilen ve evlenme halinde deneme süresi kadar erkeği kadına karşı son derece zor durumda bırakacak hükümler de var.
Devletin, belirli bir şekle bağlanmış rızaya dayalı cinselliği yani evliliği teşvik ederken, cinsel saldırı eylemi nedeniyle büyük travma yaşayan ve sonraki hayatında yeni bir seçenek bulma fırsatı nerdeyse tamamen yok olmuş olan kimseler arasında evliliği yapılamaz hale getirmesi mi gerekiyor.
Esas sorun on beş yaşını doldurduğu zaman cinsellikte serbest bırakılan gençlerin, yasa ile evliliğinin yasaklanmasında.
Şu anda rızaya dayalı serbest cinsellik için yaş sınırı on beş. Evlilik için on yedi. Hâkim kararı ile evliliğe izin verilebilmesi için yaş sınırı ise on altı.
On beş yaşında serbest cinsellik özgürlük oluyor, evlilik ise çocuk istismarı öyle mi?
Tartışılması gereken esas konu bu ama..
Bunu tartışan maalesef yok.
Yaşar BAŞ