On yedi yıllık bir iktidar var. Koskoca on yedi yıl. Nerdeyse bir ömür gibi. Ak Parti iktidarından önceki dönemi hiç görmemiş seçmen kuşağı oluştu.
Önceki karanlık dönemi yaşayanların zihinlerindeki izler de kaybolmaya başladı.
On yedi yılda insan haklarından ekonomiye, dış politikadan hukuka, tarımdan teknolojiye yaşadığımız büyük değişimi yirmi yıl öncesi ile kıyaslayarak anlatmanın zorlukları var.
Standartları Ak Parti çok yukarılara çekti. Bugün Ak Partinin çok yukarılara taşıdığı eşik üzerinden olayları anlamaya çalışmanın getirdiği memnuniyetsizlikler olabilir.
İnsan eliyle yapılan her ne varsa eksiktir ve daha iyisinin yapılması muhakkak ki mümkündür.
Milletimiz bugün her neye sahipse elbette çok daha iyisine de layık. Daha fazlasını istemeye de hakları var.
Daha iyisini isteme hakkımız bizi gerçeklik duvarının arkasına taşımamalı.
Gerçek ve sürdürülebilir beklentiler çerçevesinde kalmamız, yakın geçmişte beklentilerimiz üzerinden nasıl yanıltıldığımızı unutmamamız gerekir.
Önümüzde seçimler var. Bir memnuniyetsizliklerimiz var. Bir tarafta da vaadler havada uçuşuyor.
Bu vaadlerin arka tarafında hangi hikayelerin bulunduğunu biz çok iyi biliriz.
Milletin hayallerinin hangi vaadlerle çalındığını görmek için yirmi yıl önceye gitmeye gerek yok. Hemen yanıbaşımızdaki İzmir’e, Tekirdağ’a, Kadıköy’e, Beşiktaş’a bakmanız yeterli. Kısa bir Trakya turu yapın, şehirlerin içinden sadece geçin yeterli fikri edinmiş olursunuz. Hatta İstanbul için vaad edilenlerin ne anlama geldiğini anlamak için Beylikdüzü’ne bir gidin. Bir görün bakalım vaad edilenlerle gerçekleri.
Vaadler hâlâ parlak. Vaadler parlak da bu gerçekleri nereye koyacağız?
Ak Parti son 17 yılda ekonomiden dış politikaya, savunma sanayiinden yüksek öğretime, yargıdan sağlığa, güvenlikten özgürlüğe büyük sıçramalara öncülük etti.
Her alanda basamak değil merdiven atladık. Dün başımız eğik girdiğimiz kapılardan bugün başımız dik alnımız açık giriyoruz. Dün yok sayıldığımız platformlarda bugün öncü durumdayız. Dün çıkar odaklarının karşısında diz çökmüştük. Bugün çıkar odaklarına diz çöktürüyoruz. Dün inançları nedeniyle toplumun bir kesimi düşman ilan edilmişti bugün sadece Türkiye’de değil küresel ölçekte vicdanın sözcüsüyüz.
Türkiye’nin kendi potansiyeline yüzünü dönmesinden kaynaklanan drakulaların çıldırmasının bedellerini ödedik. Diz çökmedik. Ağır bedeller ödedik ama ayakta kaldık.
Son kapıdayız. Şimdi armudun sapı ile üzümün çöpünün hesabını yaparsak, doğru çizgiyi bulamayız.
Armudun sapı da üzümün çöpü de önemsiz değil ama çok daha önemli olanı milletimizin varlık mücadelesi.
Küresel drakula rejimi ile son saldırı dalgasının son hesaplaşmasında esas mücadele eksenini hiçbir şekilde gözden kaybetmememiz gerekiyor.
Yaşar BAŞ