Bizzat görmedim. Bir belgeselde izledim. Arjantin’de, başkent Buenos Aires’te, eski bir tiyatro binası dünyanın en büyük kitapçısı olarak hizmet veriyor. El Ataneo Grand Splendid. Dünyanın en uzak ucunda, yaklaşık 45 milyon nüfuslu bir ülkenin 11 milyon nüfuslu başkentindeki bu kitapçıya yılda ortalama 1 milyon kişi uğruyor.
Hem büyük bir ticaret, hem büyük bir entelektüel zemin, hem de büyük bir buluşma alanı.
Modern dönemler insanı yalnızlaştıran araçların egemen olduğu dönemlere dönüştü. Postmodernizm bunu sanal iletişim ağlarına çevirdi o kadar.
Artık siretlerimiz değil suretlerimiz bir biriyle bağ kuruyor.
Modern teknolojinin ve hatta ötesinin hayatımıza kuşatmasına sınır koyamıyoruz. Bari hayatımızı kuşatan yeni araçlarla medeniyet değerlerimizi ayakta tutan yeni bir hayat biçimi inşa etmenin yollarına bakalım.
Milenyum çağı aynı zamanda teknolojik ve sosyal entegrasyon çağına dönüştü.
Entegrasyon ağları yeni bir kölelik düzeni inşa etti. Hatta çok yüceltilen teknolojik üretim becerisi bile modern kölelik bağlarının en kuvvetlisi oldu.
Düşünün. Apple diye bir şirket var. Bu şirketin büyük bir teknolojik entegrasyon sonucu geliştirdiği İPhone adında ürünü var. Bu ürünün alıcıları bu ürün ile birlikte aplicationlar ve güncellemeler yoluyla sisteme bir köle olarak entegre oluyor. Olayın bir de üretim tarafı var. Gerek donanım gerekse de yazılım tarafında, ürün entegrasyonunun parçası olan yüzlerce üretici var. Her biri bir parçayı üretiyor. Entegrasyona dahil olmak için çırpınan dünyanın her tarafından on binlerce ürün geliştiricisi var. Bunlar İPhone için geliştirdikleri ürünlerin entegrasyonun bir parçası haline gelmesi için çırpınıyorlar. Bildiğiniz köle gibi. Siz rafta beğenilmek için bekliyorsunuz. Biri gelip on binler arasından birkaç kişiyi seçiyor. Entegrasyon için seçilenler de yerlerini kaybetmemek için çırpınıyor. Onlar da köle gibi. Kendilerine yer bulacakları başka mecra da bırakmıyorlar. Tüketiciler ise ürünü satın almak için köle gibi çalışıyor. Aldıktan sonra ise zaten ürünün kölesi oluyor.
Sosyal ağlar da böyle. Modern köleliğin araçları ve kolları gibi.
Devasa kolektivizmin bir parçası haline gelen insan alternatifleri ile sürekli yarıştırılarak hiçleştiriliyor.
Bu araçları hayatımızdan tümüyle çıkarmak mümkün olmuyor.
Birini çıkarsanız farkında olmadan bir başkası giriyor hayatınıza.
Tümüyle çıkarmak mümkün olamayan modern ağların yanı başına nefes alacak sığınma evleri sayabileceğimiz alanlar bulmak yenilenmek için fırsat oluşturuyor.
Böyle projeler bizde niye yok ki? Dünyanın en büyük kitapçısı.
Düşünün İstanbul’da dünyanın en büyük kitapçısı. Dünyanın em büyük transfer merkezi haline gelmeye başlayan İstanbul vizyonunu tamamlamaz mı?
Dünyanın transfer merkezi haline gelen İstanbul, bu küresel hareketliliğin enerjisini kullanmayı öğrenmeli. Burası aynı zamanda dünyanın yeni düşünce merkezlerinden, yeni ticaret merkezlerinden, yeni siyaset merkezlerinden biri olmayı hedeflemeli.
Dünyanın en büyük kitapçısı, entegrasyon ağlarıyla köleleştirilen insanlık için yeni bir sığınma ve nefes alma önerisidir.
Kendini bir kollektif düzenin parçası olarak değil, insan olarak ifade edebilmek için fırsatların kovalanmasıdır.
Bağımsız bir kimlik inşası bu yüzyılın en önemli sorunu olacak. Kimliği köleleştirilmiş, bedeni yalnızlaştırılmış insanlık bizim geleceğimiz olamaz
Bu daireden çıkıp yeni yollar aramak lazım.
Güzel örnekler görünce de imreniyor insan doğal olarak.
Yaşar BAŞ