676 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile üniversitelerde rektörlük seçimi kaldırılmış oldu.
Seçim kalkmış değil.
Seçim üniversitelerde yapılmayacak, sadece Yükseköğretim Kurulu’nda yapılacak.
Aslında Yüksek Öğretim Kurulu’nda seçim yapılıp yapılmayacağı da belli değil ama, en azından ilk bakışta böyle bir çağrışım oluyor.
Yaklaşık 25 yıllık bir uygulama değiştirilirken niye tam, anlaşılır ve ne işe yarayacağı belli olan bir düzenleme yapılmaz anlamak mümkün değil.
Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan seçimlerin kaldırılması görüşünü her kim 676 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin içine paketlenirken seçilen metin, göreceksiniz birçok dava ve ihtilafı da beraberinde getirecektir.
Üniversitelerde rektör atamayla da gelebilir, seçimle de.
Türkiye seçim ve atama arasında karma bir yöntem belirlemişti.
Cumhurbaşkanımız, rektörlerin seçim atama karışımı bir sistemle belirlenmesinin doğru olmadığını ifade etti ki, Cumhurbaşkanının görüşleri bence de doğrudur.
Hemen akabinde, sanki arkalarından kovalayan biri varmış üslubu ile alelacele yazıldığı anlaşılan bir metinle, rektör belirleme usulü değişti.
Yine ne tam olarak seçim, ne de tam olarak atama olan, karma ancak daraltılmış bir aday belirleme seçimi ve atama usulü belirlendi.
Rektör belirlenmesi sürecinde eğer seçim yapılmayacaksa, şu andaki sistemin en sağlıksız aşaması olan Yükseköğretim Kurulu’nda seçim yapılması aşamasının korunmasına ne gerek var.
Ayrıca yeni düzenleme öyle yapılmış ki, YÖK havlu atmadıkça Cumhurbaşkanının doğrudan yetki kullanmasının yolu da kapatılmış.
Bu sistem, nasıl bir yükseköğretim düzeni tasarlandığına dair bir tek ipucu da vermiyor.
Yükseköğretimle ilgili bir düzenleme yapılırken, halen kronikleşmiş ve küçük yasal değişikliklerle ortadan kaldırılabilecek olan birçok sorunun pas geçilmesi de doğru değil.
Öğretim üyelerinin, doçentlik dışındaki unvanları kazanmasında üniversite yönetimlerinin tercihinin tek belirleyici kriter halinde bırakılması gibi konularda bir tek olumlu adım yok.
Eğer öğretim üyelerinin unvanlarını kazanmasında üniversite yönetimleri belirleyici olun deniliyorsa, o zaman doçentlikte de üniversite yönetimleri belirleyici olsun.
Yani neyi istiyorsanız o olsun ama tutarlı olsun ve samimi olsun.
Aynen FETÖ soruşturması gibi.
FETÖ’nün kirli operasyonlarının merkezi olan ÖSYM’den örneğin kaç kişi çıkarılmış, bunu bilelim.
FETÖ’nün çöreklendiği doçentlik sınav komisyonlarında ne gibi değişiklikler yapıldığını da bilmek isterim şahsen.
Şunun altını da çizelim.
Üniversitelerde FETÖ tasfiyelerinde, benim gördüğüm FETÖ’cü iftirası ile tasfiye edilen yok. Yani FETÖ’cü olmadığı halde, çeşitli kişisel husumetler nedeniyle FETÖ’cü damgası vurularak tasfiye edilen bir isim şu ana kadar gündeme gelmedi. Benim tanıdıklarım arasında da yok.
Bu çok iyi bir gösterge.
Seçimler sebebiyle oluşan karşıtlıklar ve menfaat çatışmalarının oluşturduğu husumetin FETÖ soruşturmalarının arkasına paketleyerek, hesap sorma kurnazlığına kaçmayan üniversite yönetimleri tebriği hak ediyor.
Ama işin bir de şu yönü var.
Birkaç üniversitede kendi kişisel gözlemim şu. Üniversitede bulunan FETÖ’cülerin ancak üçte biri tasfiye edilmiş.
Ayrıca şu hususun altını çizmek gerekiyor:
YÖK tamamını kendisinin atadığı dekanların istifasını aldı.
Bazıları 17-25 Aralık sürecinden önce atanmış, 15 Temmuz öncesinde de bu şeytani örgütün manipüle ettiği seçimler ile seçilen rektörlerin istifası neden istenmiyor?
Hem rektör atama usulü değiştiğine göre, bütün rektörlerin istifa ettirilip, yeni prosedür çerçevesinde güven tazelemelerinin de yolu açılmalı.
Yaşar BAŞ