Friedrich ve Brzezinski’ye göre totalitarizm, çağın teknik araçlarını da kullanarak insanlara sığınma alanları bırakmayacak bir yoğunlukta, rejimin en derin, en kuytu yerlerine sızarak çok geniş bir alanda iktidar düzeni kurulması ve buna süreklilik sağlamasıdır.
Ütopyacı gelecek vaadi, yarı tanrısallaştırılmış tek lider, kuşatıcı bir teşkilat, fiziksel veya psikolojik terör, ekonomik sistemin tek merkezden kontrol edilmesi, asimetrik propagandalar ve algı operasyonları totaliter sisteme geçişin araçlarıdır.
Bu liste ile Pennsylvanialı şeytanın örgütünün eylem ve amaçlarını karşılaştırınca nasıl bir devlet düzeni arzuladıklarını anlıyoruz.
Esasında bu lanetli örgütün eylem ve amaçlarını bilinen bir kalıba sığdırmak mümkün değil. Anlaşılır olması için kullandığımız hiçbir kavram, tanık olduğumuz alçaklığı anlatmak için yeterli olmuyor.
Bir yandan bu alçaklıkların hesabını sormak, açtığı yaraları sarmak gerekir. Bir yandan da bu alçaklıklara hangi arızaların kapı araladığına da bakmak gerekir.
Şunu kesin olarak anlıyoruz ve hatta biliyoruz ki, hiçbir şey eskisi gibi olamayacak, olmamalıdır da.
Şeytanın örgütünün alçaklıkları nedeniyle bedel ödemeyen kalmadı. Bu yüzyılın en büyük nifak hareketi, aileleri de böldü, devleti de böldü, milleti de böldü. Alçaklıkların en aşağısı olan darbe teşebbüsü karşısında tekrar birleştik.
Birleştik birleşmesine de, travma yaratan bu olayın yaşanmasından sonra, bu olayı hatırlatan durumlardan kaçınmaya yol açan bir aşırı uyarılmışlıktan doğan kaygı bozukluğu olarak tanımlayabileceğimiz bir çeşit toplumsal post travmatik stres dönemi yaşıyoruz.
Bu ihanete neden olan her ne varsa ortadan kaldırılmasını istiyor milletimiz. Travmanın etkisiyle tüm cemaatlerin, tüm örgütlerin ve sivil toplum kuruluşlarının tasfiye edilmesini isteyenler bile çıkıyor.
Bu topraklardan doğmuş, bu topraklarda beslenmiş bin yıldan daha derin gelenekleri olan cemaatlerin, bu şeytanın örgütünün ihanetinin kurbanı edilmesi haksızlık olur.
Türkiye’nin cemaatleri zaten Pennsylvania’lı şeytanın örgütünün hedefinde yaşama savaşı veriyordu. Hatta birçoğu da son nefesini vermek üzereydi.
Türkiye’de tehlike cemaatlerin varlığı değil, cemaat çeşitliliğin ortadan kaldırılmasıdır. Şunu da gördük ki, bu kadar zayıflatılmalarına rağmen Türkiye’nin dini grupları istikrarın ve devlet düzeninin teminatı olmuştur.
Dini gruplara yönelik düşmanca söylemler bu bakımdan büyük bir haksızlıktır.
Hüsmen ağa hikâyesinde olduğu gibi elbette bu böyle kalmayacaktır ama kabul edelim ki eski halini de bir daha asla almayacaktır.
Hep birlikte, bir arada yaşamanın formülü üzerinde mutabık kalmak için hepimizin yapması gerekenler var.
Adına ne dersek diyelim yeni toplumsal sözleşme döneminde, her birimiz kalıcı ortak hayatın kurulması konusunda yapılması gereken fedakârlık neyse onu yapmak zorundayız.
Şeytanın örgütünün zaten hedefinde olan ve en ağır bedelleri ödemiş olan cemaat ve sivil toplum kuruluşlarını, bu ihanet nedeniyle tasfiye etme fikri hiçbir şekilde kabul edilemez.
Ancak kabul edelim ki, Türkiye’nin örgüt ve cemaatleri de hiçbir şey olmamış gibi davranamaz. Veya şeytanın örgütünün boşalttığı alanda, yedek bir paralel devlet inşa etme hevesi ile hareket edemez.
Şeytanın örgütünün ihanetlerinden yola çıkılarak örgütlenme hürriyetinin ortadan kaldırılması hiçbir şekilde doğru bir fikir değil. İnsanlığın ortak tarihsel tecrübesinin bir sonucu olan temel haklar, kötüye kullanıldı diye ortadan kaldırılamaz.
Ancak bu kadar ağır kötüye kullanma sonrasında da her birimizin kendimize çeki düzen vermemiz gerekir.
Örgütlenme hürriyeti, bireysel kimliğini korumak için alan yaratmayı hedefleyecek şekilde yeniden tanımlamalı ve üzerinde bütün samimiyetimizle mutabık olmalıyız.
Hiçbir hürriyet, var oluş nedenini ortadan kaldıracak şekilde kullanılamaz.
Örgüt ve cemaatlerin, kamu kurumları ve partiler içinde paralel örgüt yapıları inşa etme amacından vazgeçmeleri gerekir.
Yeni dönemde legalitenin sınırları aşağı yukarı buradan çizilecektir diye düşünüyorum.
Yaşar Baş