Kanal İstanbul, sadece kanaldan geçecek gemilere bakılarak anlaşılmaz.
Altyapı projelerinin ekonomi için değeri sadece temel bir altyapı hizmetini sağlamasından ibaret değildir.
Ülkelere bakın. Gelişmiş ülkeler aynı zamanda anıtsal alt yapı projelerini hayata geçirmiş ülkeler değil mi?
Ülkeler gelişerek altyapılarını geliştirmezler. Altyapı projeleri bizatihi gelişmenin anahtarıdır.
Türkiye, AK Parti hükümetleri döneminde cumhuriyet döneminin toplamlarını katlayan büyük altyapı projelerini hayata geçirdi. Oto yollarla koca bir ülkeyi bir ucundan öbür ucuna bağladı. Bölünmüş yolların artık ulaşmadığı ilçe kalmadı. Nerdeyse her ile bir havaalanı, her ile bir üniversite yapıldı. Eğitim, sağlık, adliye binaları sil baştan inşa edildi. Şehir hastaneleri ile dünyada sınıf atladık. Demir yolları yenilendi. Hızlı tren hatları çoğaldı. İki kıta hem yer üstünden hem de yer altından birleştirildi. İstanbul Havaalanı, Osman Gazi köprüsü bitti, Çanakkale köprüsü hızla ilerliyor.
Görüyorsunuz büyük projelerin başlıkları bile bir sayfaya sığmıyor.
Türkiye, büyük projeleri inşa ederken aynı zamanda ekonomisini finanse ediyor. Bu projeler, bu ülkenin kaynaklarıyla ve bu ülkenin insan gücüyle inşa ediliyor. Proje kapsamında satın alınan her ürün üretimi, istihdamı ve vergi gelirlerini artırıyor.
Bugün tüm dünya büyük bir ekonomik krizle boğuşurken, her türlü zorluğa rağmen toplum ve devlet olarak ayakta durabiliyorsak, devletin büyük projelere yaptığı ödemeler yoluyla ekonomiyi finanse etmesinin çok büyük etkisi var.
Devletin büyük projeler için yaptığı ödemeler, bu projeler kapsamında yapılan satın almalar yoluyla ekonominin kılcal damarlarına kadar dağılıyor.
Devlet altyapı yapacağına fabrika yapsın diyenlerin cehaleti üzerinde durmak istemiyorum. Eğer devlet kaynaklarını alt yapıya aktarırsa, hem temel hizmetlerin kalitesi artar, hem de bu kaynaklar proje kapsamındaki satın almalara ayrılacağı için girişimci satacağı ürün için fabrika yapar. Ancak devlet altyapı yapmak yerine fabrika yaparsa hem temel hizmetlerde ciddi zayıflamalar olur, hem de devlet kendi üreticisi ile rekabete girerek hem üreticiyi hem de kendisini batırır. Bu kadar temel bir ekonomi bilgisinden yoksun olanların Türkiye gibi lider bir ülkeyi yönetmeleri de mümkün değildir.
Kanal İstanbul’un maliyeti ne? Yaklaşık 15 milyar dolar. Yani, Türkiye’nin Gayri Safi Milli Hasılasının yaklaşık yüzde ikisi. Devlet ekonomiye gayri safi milli hasılasının yüzde ikisi kadar kaynak aktardığında, ekonomi bunun çarpan etkisi ile en az yüzde dört büyümüş oluyor.
Orada Türk işçileri çalışıyor. Hafriyatı yapan, demiri, çimentoyu, çakılı, geçiş sistemlerini ve daha onlarca sektörden alımlar yapılıyor. Bu ürünleri satan üreticiler büyüyor ve daha fazla istihdam oluşturuyor, daha fazla vergi ödüyor.
Bir bütün olarak ekonomik aktivitelerin yükselmesi sağlanıyor. Her büyük projenin etkisi bu anlamda Kars’taki çobana kadar ulaşıyor.
Bunun yanında boğazların güvenliğine, Marmara’nın çevre sorunlarına, çevresinde oluşacak kentsel gelişme alanı ile birlikte kentsel dönüşüme çok ciddi katkılar sağlıyor.
Bir de bu kanaldan geçişlerden alınacak ücretler var. Sizce ücret kısmı bu projenin içinde önem sırasına göre kaçıncı sırada yer alır?
Yani anlayacağınız Kanal İstanbul, sadece kanal değildir. Kanal İstanbul birçok yönlü medeniyet projesidir. Kanal İstanbul, kanalı Montrö gibi pencerelerden anlamaya çalışan müstemleke kafalıların anlayabileceği bir vizyondan çok daha ötesini ifade ediyor.
Hele bir de depremi tetikler falan diyenler yok mu? Onlar için bir şey yazarak sayfayı ziyan etmeye de değmez.