Başından itibaren söylüyoruz, şeytanın örgütünün meydana getirdiği travma o kadar büyük, tehdit o kadar yakın ki, kamu otoritesinin en sert tedbirleri almasından başka bir seçenek yok.
Devlet, ancak birliğini, bütünlüğünü ve kamu düzenini koruyabilirse devlet olabiliyor.
Dünyanın en gelişmiş demokratik sistemlerinde de temel haklar ancak kamu düzeni tehlike altına girene kadar geçerli olabiliyor.
Milli birlik, kamu düzeni ve devlet hakimiyetinin kaybolmasının hangi sonuçları oluşturduğunu en yakın komşularımızda, Suriye’de, Irak’ta yaşananlardan canlı izliyoruz.
Bugün Suriye’de, kamu düzeni karşılığında vaz geçilmeyecek bir hak kaldı mı?
Dünyanın en aşağılık, en kripto, en alçak örgütünden söz ediyoruz. Haşhaşi benzetmesi bile haşhaşilere hakaret kabul edilecek hale geldi.
Her gün alçaklığın bir başka boyutunu öğreniyoruz.
Biz gazete manşetlerinden duyduklarımızı kabullenmekte zorlanırken, bu incelemeleri ve soruşturmaları yürütenlerin tanık oldukları karşısında neler hissettiklerini de anlamak gerekiyor.
HSYK ihraçlar konusunda en nitelikli çalışmayı yaptı. İhraçların aceleye gelmediği bir kurum varsa o da HSYK. Çünkü HSYK, bu alçaklar topluluğu ile mücadeleyi en ön cephede yargı alanında sürdürüyordu. Kararların alınmasında buna rağmen büyük bir itidalle hareket ettiler.
Adalet, sükunet, akıl ve cesaret ekseninde şekillenen HSYK ihraç kararlarının oluşmasında HSYK Başkan vekili ve aynı zamanda 2. daire Başkanı Mehmet Yılmaz’ın adının altını iki çizgi ile çizmemiz gerekiyor.
HSYK kararlarını 15 Temmuz sonrasında alelacele alınan kararlar olarak görmemek gerekiyor. HSYK göreve başladığı andan itibaren FETÖ mücadelesini birinci önceliği haline getirmişti zaten. Ciddi bir veri tabanı oluşturmuştu.
Bu alçakların yasadışı örgüt olduğu konusunda zaten hiç kimsenin şüphesi yoktu. Örgütün silahlı olup olmadığı konusundaydı tartışma!
Temmuz’da yaşananlardan sonra bu örgütün silahlı örgüt olduğu konusunda hiç kimsede bir kuşku kaldı mı?
Veri tabanı zaten hazırdı. 15 Temmuz artık araştırılacak bir husus kalmadığını teyit etti. Örnek bir çalışmayla yargı temizliği tamamlandı.
Aslında ihraç edilenlerin kimler olduğunu, bu konuları takip eden herkes yakından biliyor. Konuların tamamına vakıf olmadan, tek yanlı anlatımların etkisinde kalmamak gerekiyor.
HSYK örnek bir çizgi oluşturdu. Ancak diğer kamu kurumlarında son üç yılda sağlam bir mücadele perspektifi oluşamadığından, her şey 15 Temmuz sonrasına sıkıştırıldı.
FETÖ ihraçları konusuna da indirgemeden yıllardan bu yana söylüyorum.
Kamu görevinden çıkarmalarda, işlerin sadece iki seçeneğe bağlanması en doğru kararın alınmasına engel oluyor.
En nihayetinde kamu görevinden çıkarmalarda bir çizgi belirliyorsunuz. Bu çizginin altında kalanları kamu görevinden çıkarıyorsunuz. Memurlukla ilişkisi kesilmekle kalmıyor. Başka bir işte çalışması ve serbest meslek yapması da yasaklanıyor. Üstünde kalanlar da hiçbir şey olmamış gibi hayatını sürdürüyor.
Halbuki. Bu çizginin hemen altı ile hemen üstü arasında sadece bir çizgi kadar fark var.
Bazen ihraç ettikleriniz konusunda yüzde yüz kanaate sahip olamıyorsunuz ancak ortaya çıkan deliller karşısında hiçbir şey olmamış gibi davranılması da mümkün olamıyor. Kafanızın bir tarafında bir şüphe olmasına rağmen ihraç kararını vermek gerekiyor.
Genellikle de kesin delile bağlanamayan ciddi şüphelerde şüphelilerden yana bir durum oluşuyor. İhraç etseniz, ne bir başka kamu görevi yapabiliyor ne de serbest meslek.
Ciddi şüpheler olduğu halde, ihracın meydana getirdiği ağır sonuçlar dikkate alınarak ihraç kararı verilemiyor. Bu durumda, o kadar ciddi delile rağmen, hiçbir şey olmamış gibi kamu görevi sürüyor.
Bir birine çok yakın durumda olanlardan, çizginin hemen altındaki ihraç edilerek toplum hayatından tamamen tecrit edilirken, hemen üstündekinin hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmesi, adalete olan inancı da zedeliyor ve tartışmalar aşağı yukarı bu noktada çıkıyor.
Kamu görevinden çıkarma dışında, kamu görevi ile ilişiğin kesilmesini sağlayacak üçüncü bir yola ihtiyaç var.
Ciddi delil olduğu halde, isnat kesinleştirilemediği için hakkında müeyyide uygulanamayan kimselerle devlet yola devam etmek zorunda kalmamalı.
Üçüncü bir yol olarak meslekten çıkarma kararları verilmesinin yolu açılmalı.
Bu şekilde çıkarılanların sadece devlet memuriyeti ile ilişiği kesilmeli.
Ancak memurluk dışında kalan tüm haklara sahip olabilmeli.
Bu uygulamanın ihraç kararları üzerindeki tartışmayı azaltacağını düşünüyorum.
Yaşar BAŞ