Darbe girişimine katılan askerlerle ilgili savcılık soruşturmaları aşağı yukarı tamamlandı. Mahkemeler de sonuçlanıyor.
Devam eden darbe davalarındaki sanıkların çok büyük bir bölümü tutuklu. Sonuçlanan davalarda da sanıkların çok büyük bölümü mahkûm oldu.
Bu istatistikler darbe soruşturmalarını yürüten savcıların başarılarını gösteriyor.
Beraat edenler de var. Darbe davalarında sanık olan ve hatta yargılama boyunca tutuklu olan sanıklardan bazılarının beraatine karar verilmesi, mahkemelerin kendi vicdani kanaatleri dışında bir mahkûmiyet baskısı altında olmadıklarını gösteriyor.
Darbe davalarında beraatine karar verilen sanıkların tamamının suçsuz oldukları düşüncesinde değilim. Nitekim o kararlarla ilgili olarak üst mahkemelerin incelemesi de devam ediyor.
Şimdi sıranın darbenin sivil ayağına gelmesi gerekiyor.
FETÖ asker yapılanması mahrem imam ve abileri ile ilgili çok ciddi tespitlerin yapıldığını, son dönem askerlere yönelik operasyonlar hakkında kamuoyuna yansıyan bilgilerden anlıyoruz.
Operasyonlarla ilgili bilgiler paylaşıldıkça şunu da görüyoruz ki, FETÖ asker yapılanması ile legal şemsiye altında yürütülen yani takip ve tespit edilebilir açık FETÖ faaliyetleri arasında hiçbir ilişki kurulmamış.
FETÖ ile FETÖ’nün asker yapılanması arasındaki tek bağ FETÖ’nün mahrem abi ve imam örgütü.
Onun için kamuoyunda FETÖ kriterleri ile darbeci asker müsveddelerinin hiç bir ilişkisi tespit edilemiyor.
Özellikle İstanbul Başsavcılığı başta olmak üzere Konya ve İzmir Başsavcılıkları son dönemde FETÖ mahrem yapılanmasına yönelik çok ciddi tespitler ve operasyonlar yapıyor.
Ardışık ankesörlü arama modeli ile yapılan tespitler son derece değerli.
Bu mahrem teşkilatın darbeci askerlerle ilişkili olanlarının darbeye teşebbüs nedeniyle yargılanmaları gerekir.
Haddizatında FETÖ’nün mahrem teşkilatı ile ilişkili askerlerin tamamının da darbe nedeniyle yargılanmaları gerekir.
Zira devletin ordusu içinde yasadışı hiyerarşik yapı kuran bir terör örgütünün bir bölümünün darbeye katılıp bir bölümünün darbeye katılmaması söz konusu olamaz.
Darbenin eylem planında bir kaç aşama olabilir. Örgüt içi planlamada görevlendirildiği aşamaya geçilemediği için pasif kalan herhangi birinin darbeye katıldığının kabul edilmesi gerekir.
Çünkü örgütün bütüncül darbe planı, birinci aşamaya katılan darbecilerin motivasyon kaynağı olmuştur. Hiç kimse ordu içinde yeterli güce sahip oldukları inancına kapılmadıkça tek başına darbeyi aklından bile geçiremez. Sonraki aşama planlarına güvenerek yola çıkan darbecilerin eylemi ile darbe için hazırlandığı halde görev sırası kendisine gelmeyen kimse arasında bence hiç bir fark yoktur.
FETÖ’nün mahrem teşkilatından emir alan herhangi birinin, darbe konusunda bir role sahip olmaması imkânı yoktur.
İşin diğer tarafı da şudur. Mahrem imam ve abiler dışında örgütle herhangi bir bağ kurmaları yasaklanan asker müsveddelerinin örgütün darbe talimatını mahrem imam ve abiler dışında bir kanaldan alması da mümkün değildir.
Dolayısıyla FETÖ’nün asker yapılanması mahrem imam ve abilerinin tamamının Pensilvanyalı şeytanın darbe talimatlarının darbecilere aktarılmasında aktif görev aldıklarının kabul edilmesi ve bu hainlerin tamamının darbe suçundan yargılanması gerekir.
Darbenin sivil imamları ve bağlantılarını izleyerek bu örgütün mahrem şemasına ulaşmanın mümkün olduğunu düşünüyorum.
FETÖ’nün örgüt yapısının tespiti ve çökertilmesi konusunda özgün bir yöntem geliştiren veya geliştirilmiş bir özgün yöntemi emsallerinden çok daha başarılı şekilde uygulayan emniyet ve yargı mensuplarının ödüllendirilmesi gerekir.
Ortalama yüz sayfa tez ile yüksek lisans ve doktora unvanı kazanılırken, binlerce sayfa ve bazıları tamamen özgün yöntem ve uygulama niteliğinde olan iddianame ve mahkeme kararlarını yazanlara herkese ödenen kadar maaş ve varol demek dışında bir ödül verilmemesi haksızlık olur.
Adalet Akademisinde bir akademik değerlendirme kurulu kurulmalı. Rapor, iddianame ve kararları ile özgün bir yöntem geliştiren veya var olan bir yöntemin özgün veya çok başarılı uygulamasını yapan müfettiş, savcı ve hakimlere HSK genel kurulu tarafından yapılan öneri ve Adalet Akademisi Akademik Değerlendirme Kurulu kararı ile yüksek lisans veya doktora unvanı verilmeli.
Sonrasında da Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemesi üyeleri yüksek lisans unvanı taşıyanlar, Yargıtay ve Danıştay üyeleri de doktora unvanı taşıyanlar arasından seçilmeli.
Yaşar Baş