Yargıda işi olanlar veya yargılamayı meslek olarak yapanlar bilir ki yargının en karmaşık konularından biri süre konusudur.
Ceza yargılamasında başka, hukuk yargılamasında başka, idari yargılamada başka, vergi ihtilaflarında bambaşka, icra işlerinde karmakarışık süreler var. Başvurma süreleri var, itiraz süreleri var, istinaf süreleri var, temyiz süreleri var. Bireysel başvuru süresi var. Disiplin işlemlerinde savunma süresi var. Var oğlu var.
Yargılamalardaki süreleri gösteren kitaplar yazıldı yine de bu süre konusunu tam olarak anlayan ve kavrayan bir Allah kulu ile bu zamana kadar karşılaşmadım. Hatta sürelerle ilgili çizelgeleri hazırlayanlar ve kitapları yazanların bazıları bile süreler konusunda tam bilgi sahibi değil.
Yargılamada genel süreleri düzenleyen bazı kuralların baş tarafında “Özel kanunlarda ayrı süre gösterilmediği hallerde” diye bir ifade görürsünüz. Yani genel kanunlarda düzenlenmiş sürelerin dışında, bazen özel kanunlarda başvurma veya itiraz konusunda özel süreler belirlendiği de olur.
Hangi işlem için hangi başvuru sürelerinin geçerli olduğunu eksiksiz ezberleseniz bile yeterli olmaz. Çünkü sürekli değişen mevzuatta araya nasıl bir süre tanımı gireceğinden emin olamazsınız.
Yargılama ve hukuki yardım konusunu meslek edinenler bakımından ise durum aslında biraz daha vahim. Zira herhangi bir başvuru süresini geçirdiğiniz takdirde bunun hiçbir açıklaması veya savunması olamıyor. Görevinizi yerine getirirken iş kalitesini tespit etmeye yarayan elbette bazı kriterler var. İş kalitesini belirleyen kriterler öyle ya da böyle bir sübjektif değerlendirme temeline indirgenir. Ancak süre gibi sınırları net olarak belirlenmiş bir yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, iş kalitesine ilişkin diğer kriterlerin hiç bir değeri kalmaz.
Süre karmaşasını ve süre karmaşasından kaynaklanabilecek hak kayıplarını azaltmaya veya ortadan kaldırmaya yönelik bazı düzenlemeler de var. Kamu kurumlarının ve yargı organlarının karar ve işlemlerine karşı başvuru süresi ve başvuru merciini bildirme zorunluluğu getirildi. Bu önemli düzenleme büyük ölçüde süreden kaynaklanan hak kayıplarını önlemede etkili oluyor ama süre karmaşasını tümüyle ortadan kaldırmıyor.
Özellikle de avukatlar ve mali müşavirler gibi hukuki yardımı meslek edinmiş kimseler bakımından sürekli gelen evraklardaki süreleri düzenli olarak not almak ve takip etmede sıkıntılar oluyor.
Yüzlerce hatta bazen binlerce evrak içinden sadece biri veya bir kaçının sürelerini kaçırdığı için meslek hayatı ağır şekilde zarar gören insanlar tanıyorum.
Sürelerin bu kadar karmakarışık düzenlenmesinin esasen önemli bir faydası da yok. Örneğin idari dava açma süresi altmış gün. Vergi davası açma süresi otuz gün. Ödeme emrine dava açma süresi yedi gün. İcra takibinde ödeme emrine itiraz süresi yedi gün. İcra takibi kambiyo senedine dayanıyor ise itiraz süresi beş gün. Ceza mahkemesi kararlarına itiraz süresi yedi gün. Bazı mahkemelerin kararlarına karşı temyiz yoluna başvurma süresi on beş gün. Bazılarının kararlarına karşı temyiz yoluna başvurma süresi otuz gün.
Dediğim gibi sadece bu süreleri konu alan kitaplar yazılıyor da, yine de bu süre karmaşasını tam olarak ortadan kaldırmak bir türlü mümkün olmuyor.
Tamamı için bir tek süre belirlense ne kaybımız olur. İdari dava açma süresi de on beş gün olsa, vergi davası açma süresi, de on beş gün olsa, icra takibine itiraz süresi de aynı olsa veya başvuru itiraz, istinaf ve temyiz sürelerinin tamamı aynı olsa kaybedeceğimiz şey ne.
Makul bir süre belirleyip kanunlarda belirtilen tüm süreleri eşitlemek ve süre konusunu anlamayı kolaylaştırmak gerekiyor.
İyi devlet işlem süreçlerini basitleştiren ve işlem sürelerini kısaltan devlettir. Bunun için karmaşa ne kadar azaltılırsa o kadar iyi olur.
Yaşar BAŞ