Verecek bir cevabınız yoksa ilgisiz konulara atlamak çok bilindik bir kurnazlıktır.
Üniversite yıllarımızın yani seksenli yılların ikinci yarısının dergicilik girişimlerinden birinin arka sayfa fıkrasıydı.
Ressamın biri kendi yaptığı bir resim ile ilgili soru sorulursa diyeceklerini bir türlü toparlayamayınca arkadaşından yardım istemiş. Arkadaşı demiş ki; böyle durumlarda seni kurtaracak en geçerli yöntem muhataba cevap vermek yerine anlamsız sorular sormaktır. Soru sorulursa bir cevap vermek yerine de ki; Sen Hiç Nehir Gördün mü?
Şehir Üniversitesi konusunda hepimizin aklındaki soruyu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sordu. Ahmet Davutoğlu’nun cevabı bana bu mahut kurnazlığı hatırlattı nedense.
Ahmet Davutoğlu’nun kişisel siyaset histerisinin arka bahçesi haline getirdiği Şehir Üniversitesine, aynı Davutoğlu’nun başkanlık ettiği Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından devlete ait arazinin mülkiyeti bedelsiz olarak devredilmiş. Türkiye’de böyle şanslı başka bir tek vakıf üniversitesi de yok. Uygulama Şehir’e özel.
Devletten bedava aldıkları araziyi ipotek vererek devletin bankası Halkbank’tan 400 milyon lira kredi almışlar. Kredi borcunu da Mart ayından bu yana ödemiyorlar.
Şu anda Şehir Üniversitesi için timsah gözyaşları döken CHP’nin iş ortağı daha doğrusu yedek kulübesi haline gelmiş bir meslek odası, başka hiçbir üniversiteye yapılmayan bu bedelsiz arazi devrinin iptali için Danıştay’da dava açmış. Hükümete bağlı kuruluşlar açılan davada arazinin Şehir Üniversitesine verilmesi işleminin iptal edilmemesi için gereken hukuk mücadelesini eksiksiz yapmış Şehir Üniversitesinin İdari Yargılama Usulü Kanunu gereğince hiçbir başvuru hakkı yokken hükümete bağlı kamu kurumları Şehir Üniversitesinin haklarını korumak için bütün başvuruları da eksiksiz yapmışlar.
400 Milyon Lira parayı harcayan, geri ödemek için hiçbir hazırlık yapmayan, borcunu ödemeyen, ödeyecek bir plan da sunmayan Şehir Üniversitesi yönetiminin, borcu devletin sırtına yıkmak için alttan alta sosyal medya hesaplarından, mesaj gruplarından yürüttüğü şantajları bir süreden bu yana izliyorduk.
Cumhurbaşkanımız çok doğru bir şekilde bu şantajları elinin tersiyle itti ve dedi ki arkadaş sen hem araziyi kanuna aykırı eline geçirdin hem de usulsüz kredi kullandın, hem borcunu ödemediğin gibi ödemek için bir planın da yok, hem de borcunu devlet ödesin diyorsun dürüstlük bu mu?
Dürüstlük neyi gerektirir. Borcun niye ödenmediğinin cevabını vermeyi değil mi? Ahmet Davutoğlu cevap vermek yerine diyor ki, ben araziyi devrederken senin çıkardığın kanuna göre devrettim. Yav insan bunu söylerken şöyle bir utanır. Ortada Danıştay’ın verdiği karar var. Senin bahsettiğin kanunun sana bu yetkiyi vermediği, Danıştay kararında ilkokul öğrencilerinin bile anlayacağı açıklıkta yazıyor. Hatta iptal kararının tek gerekçesi senin böyle bir yetkin olmadığı yönünde.
Neymiş bu araziyi Şehir Üniversitesine devrederek rant alanı olmaktan çıkarıp kamu hizmetine kazandırmış. Eğer Danıştay kararını okusaydı kamu hizmeti ve kamu kurumu kavramlarının ne anlama geldiğini de o Danıştay kararından öğrenmiş olurdu. Danıştay diyor ki; kamu hizmeti amacıyla kamu kurumlarına bedelsiz devir yapılabilir. Ama ne Şehir Üniversitesi bir kamu kurumu, ne de yaptığı iş kamu hizmeti. Hadi diyelim ki vakıf üniversitesine arazinin tapusunun devri kamu hizmeti. Mübarek Türkiye’de o kadar vakıf üniversitesi var. Bedelsiz tapu devri yapılan başka bir tek vakıf üniversitesi yok. Kamunun imtiyazı sadece senin arka bahçen olan Şehir için mi geçerli?
Bir de bugün kol kola oldukları CHP’nin iş ortaklarının açtığı davanın sanki Recep Tayyip Erdoğan’ın yönlendirmesi ile sonuçlandığını ima ediyorlar değil mi? Böyle bir ima her şeyden önce yalancılık ve ahlaksızlıktır. Danıştay üyelerinin çoğunluğunu HSK seçer, küçük bir bölümüne de Cumhurbaşkanı atama yapar. İptal kararını veren Danıştay heyetinde Recep Tayyip Erdoğan tarafından atanan bir tek üye bulunuyor ve o üye de Şehir Üniversitesinin lehine oy kullanmış.
Maliye ve Hazine Bakanlıkları ile Özelleştirme İdaresinin yaptığı hukuk mücadelesini de saymıyorum. Ahlak sınırlarını zorlayan esas konu ise borç niye ödenmiyor sorusuna Cumhurbaşkanı dâhil herkesin mal varlıklarını araştıralım diye cevap verilmesidir. Bir sürü kişinin mal varlığını araştıralım demenize gerek yok. Niyetiniz açık da direk söylemeye tıynetiniz uygun değil. Kendini kurnaz sanıyor bizi de sadece Cumhurbaşkanının ve ailesinin mal varlığı araştırma görüntüsü altında tartışılsın dediğinizi anlayamayacak kadar gerzek görüyorsunuz. Belli görevleri yapanlar kendilerinin ve ailelerinin mal varlığını zaten bildiriyor. Ama asgari ahlak en azından bağlılık ve sadakat yeminleri ettiği tarihten sonra mal varlığında meydana gelen artışların araştırılmasını talep etmeyi gerektirirdi değil mi? Eğer, Davutoğlu’nun bağlılık ve sadakat yeminleri ettiği tarihten önceye ilişkin bir iddiası varsa bağlılık ve sadakat yeminleri etmesi çok büyük bir ahlaksızlık olmaz mı?
Şehir Üniversitesi borçlarını niye ödemiyor dediğinizde bazıları diyor ya, yeniden taksitlendirilirse öder.. Bu yönetimin şehir üniversitesinin borçlarını ödeyeceğine güvenen varsa, şahsi mallarını teminat olarak göstersin ve teminat açığını kapatsın sorun da çözülsün. Banka açıkladı. Teminat açığı tamamlanır ve ödeme planı sunulursa sorun çözülür diyor zaten. Halkbank’tan Şehir Üniversitesi yönetimin borçları ödeyeceğine güven duymasını isteyenler, hatta öncelikle Ahmet Davutoğlu mal varlığını ipotek ederek Şehir Üniversitesi yönetimine güven duyduğunu göstersin. Milletin sırtından ucuz kahramanlık yapmasın.
Söz veriyorum. Eğer teminat için bir ev bedeli kadar eksik kalırsa kendi evimi ipotek ettirerek o eksikliği ben tamamlayacağım.
Borç niye ödenmiyor sorusunun cevabı Şehir Üniversitesinin gelişmişlik seviyesinin anlatılması da değildir. Borç niye ödenmiyor önce onu söylerlerse sonrasında denilenleri konuşuruz.
Hiç kimse borç niye ödenmiyor sorusuna; Sen hiç ŞEHİR’i gördün mü diyerek aklımızla alay etmesin
Yaşar BAŞ