15 Temmuz ruhu mu dersiniz, Yenikapı ruhu mu dersiniz, ne denildiğinin de haddi zatında bir önemi yok, milletimizin ortak yolu üzerinde hepimizi umutlandıran büyük mutabakatı gördük yaşadık.
Pennsylvania’lı şeytanın alçak darbe teşebbüsünü yaşayan hiç kimsenin aklına başka bir seçenek gelemezdi zaten.
17-25 Aralık döneminde bu alçaklık yargı eliyle başka türlü paketlenerek milletimizin önüne konulmuştu.
Bu alçaklığa birinci elden tanıklık edenler, Yenikapı ruhunun ilk prototipi olan, Yargıda Birlik ruhunu ayağa kaldırdılar.
İlk darbe denemesinin önünde milletimiz adına kale gibi durdular.
Onun için 15 Temmuz sonrasında zihinsel olarak en hazırlıklı devlet organı yargı teşkilatı oldu. Bir tek fire vermeden.
Büyük şeytanın uşağı Pennsylvania’lı şeytana karşı gösterilen ve Türkiye’nin birliğinin teminatı olan hâkim ve savcılar arasında kurulan yargıda birlik ruhunun, avukatlar arasında bir yansımasına ihtiyaç var.
Yaşadığımız bu günlerde, Türkiye’nin birliği fikri etrafında bir arada olmamız gerekiyor.
Küçük hesapların zamanı değil.
Eğer avukatlar yargının bir parçası olarak değer görmek istiyorlarsa, yargıda birliğin ruhuna sahip çıkmalılar.
Özellikle de avukatların örgüt ve birliklerinin bu seçim dönemindeki tavrını ben şahsen izleyeceğim.
Birlik için çaba göstermeyen hiç kimsenin Türkiye’nin geleceği konusunda bundan sonra söyleyeceği hiç bir şeye de itibar etmeyeceğim.
Türkiye’nin normalleşebilmesi için, herkesin kendisini güven içinde hissettiği birlik ortamına ihtiyaç var.
Kimsenin parlak nutuklarına ve akla ziyan komplo teorilerine ihtiyaç yok.
İnternet dışında bir bilgi kaynağına sahip olmayanların, gecesini gündüzünü Pennsylvania’lı şeytanın izini sürmekle geçirenlere akıl ve ayar vermesine de gerek yok.
Herkes kendi alanındaki sorumluluklarına baksın.
Kim ne derse desin. Herkes kendini güven içinde hissetmeden hiç bir sorunun çözülebilmesi mümkün değil.
Bu türbülans içinde, kamu güvenliği üzerindeki tehlike ortadan kalkmadan siyasi sistemin normal işlemesini beklemek hayal olur.
Kamu güvenliği ve özgürlük arasında bir ilişki var.
Siyasi tarih bize göstermiştir ki, kamu düzeni üzerindeki tehdit ne kadar artarsa, özgürlükler bununla orantılı olarak geriye gidiyor.
Yara bu kadar taze iken kamu güvenliği üzerindeki yakın ve açık tehdit ortadan kalkmadan işlerin normale dönmesini hiç kimse beklemesin.
Tehdidi geçersiz hale getirecek şekilde bir araya gelmeden, şeytanın hedefindeki siyasetçilerden itidal beklemek haklı bir talep olabilir mi?
Eğer bir an önce normale dönülmek istenmiyorsa, siyasi birlik ve kamu düzeninin bir an önce sağlanması için hep birlikte bir çaba içinde olmamız gerekiyor.
Şeytanın örgütüne, içine sızabileceği bir çatlak verilmemesi gerekir.
Siyasi eleştiriler tabii ki olacaktır ve olmalıdır.
Birden çok sese sahip olmak bizim zenginliğimiz.
Alternatiflerin olması, seçmen olarak bizi değerli hale getiren bir nimet olarak kabul edilmeli.
Ama bir arada olma konusunda bir birimizi şüpheye sevk etmememiz gerekir.
Ne kadar sorunumuz varsa, ancak birlik içinde bir çözüm bulabiliriz.
Tarih bizi bir arada durmaya mecbur bırakıyor. Hâkim ve savcıların örnek iş birliği avukatlar için de bir model olmalı.
Bu alçaklar sızabilecekleri bir çatlak bulamamalılar. Hangi görüşten olursa olsun, yaşadığımız alçaklıklara payanda olan hiç kimse ile bir arada olmamalıyız.
Türkiye’nin birliği konusunda mutabık kalabileceğimiz, büyük şeytana ve onun uşağına kul olmamaya yeminli olan herkese ihtiyacımız var.
Birbirimize destek olursak ancak varsa bir yanlış bunun düzeltilmesi konusunda bir şansa sahip olabiliriz.
Yargıda birlik ruhu, ancak yargının savunma ayağındaki birlikle tamamlanır ve taçlanır.
Hepimizin bu sorumluluk ve duyarlılık içinde hareket etmesi gerekiyor.
Yaşar BAŞ