Kırk şirkete birden kayyım olarak atanmak sanki dehşetengiz bir yolsuzluk manşeti gibi geliyor değil mi?
Halbuki konuyu bilenler açısından son derece sıradan bir durum.
Ceza yargılamasında kayyım uygulaması yaklaşık dört yıllık geçmişi olan yeni bir uygulama.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 133. Maddesinde yapılan düzenlemenin tarihi aslında daha eski.
Ancak 2015 yılı Ekim ayı öncesinde bir uygulama örneği bulunmuyor.
FETÖ’nün ekonomik kaynaklarına en etkili müdahale yöntemi olarak gelişti.
Elbette her yeni uygulama gibi ilk dönemlerinde uygulama hataları ve amaçtan sapmalar olabilir.
Ancak bir bütün halinde bakıldığında son derece etkili bir uygulama olarak FETÖ’nün ekonomik yapısının çökertilmesine ciddi katkılar sağlamıştır. Yaklaşık dört yıl içinde uygulamanın geliştirilmesine yönelik adımlar da atıldı.
Başlangıçta kayyım atama kararını veren, atanacak kayyımları seçen ve seçilen kayyımları denetleyen merci aynı merci idi.
Yaklaşık üç yıl önce, tüm yetkilerin bir tek organ tarafından kullanılmasının sağlıklı bir düzen olmadığını yazmıştım.
15 Temmuz sonrasında Olağanüstü Hal KHK’ları ile çok ciddi değişiklikler yapıldı.
Kayyım atama yetkisi eskiden olduğu gibi yargı organlarında kaldı. Atanacak kayyımları belirleme ve kayyım sürecini yönetme yetkisi TMSF’ye verildi. Kamu tarafından el konulan şirketleri yönetme konusunda TMSF’nin ciddi bir deneyimi var. Bu bakımdan bu deneyimin kayyım sürecinde kullanılması da doğru bir karar oldu.
Kayyım yönetimlerine yönelik eleştiriler de var. Kamuya ait her konu gibi kayyım uygulamaları da eleştirilebilir.
Eleştiriler ciddi dayanaklara sahipse uygulamanın zenginleştirilmesine katkı da sağlar.
Dayanaksız eleştirilerin de doğal olarak hiçbir karşılığı olmaz.
Özellikle de dayanaksız ve çarpıtılmış iddialar, gerçek eleştirilerin de değerini azaltıyor.
Geçen hafta THY Basın müşavirinin kırk ayrı şirkete kayyım atanması üzerinden bir eleştiri dalgası yayıldı.
Kayyım atanan şirketlerin bazıları (Kaynak Holding bunlardan biri) grup olarak yönetilecek şekilde yapılanmış durumda. Kayyım atanmadan önce de bu şirketler grup olarak yönetiliyordu.
Normal yönetimi grup halinde olan şirketlerin kayyım yönetiminde organizasyonunun farklılaştırılması yönetilmeyecek sorunlar ortaya çıkarıyor.
Aynı gruba ait şirketlere aynı kayyımların atanması son derece normal.
Bu şirketler şu an itibariyle suçtan elde edildiği veya suç işlemede kullanıldığı konusunda kuvvetli suç şüphesi olan şirketler.
Eğer bu şüphe kesin mahkeme kararı ile doğrulanır ise, mülkiyetleri kamuya geçirilecek.
Dolayısıyla potansiyel olarak kamuya ait şirketler.
Önemli olan bu şirketlerin doğru yönetilmesi.
TMSF kayyım atanan kimselere atandıkları şirket sayısı üzerinden bir ödeme de yapmıyor.
Dolayısıyla çok sayıda şirkete kayyım atanan kimsenin bundan dolayı ilave bir menfaati yok. Duyduğum kadarıyla THY Basın Müşaviri 40 şirketteki kayyımlığı karşılığında yaklaşık 7.000 TL ücret alıyor.
Bence 40 şirketten oluşan gruba kayyım atanıp, yani 40 farklı şirketin sorumluluğunu yükleyip, ücreti 7.000 TL ile sınırlı yani şirket başına 200 TL’nin altında tutmak büyük haksızlık.
Esas yanlışlık da şu; birtakım küçük hesaplarla bu uygulamaları itibarsızlaştırmak, mücadelenin özüne zarar veriyor ve gerçek eleştirileri değersizleştiriyor.
Yaşar BAŞ