Bizim medeniyetimiz bir merhamet medeniyetidir. Korunma amacına yönelik olmayan veya korunma amacını aşan şiddetin bizim medeniyet değerlerimiz ile bir ilgisi yoktur.
Şiddetin nereye yönelik olduğu sorunu ikincil bir sorundur. Kime yönelik olduğuna bakmaksızın bizatihi şiddetin kendisine karşı çıkmayan bir şiddet karşıtlığının içinde samimiyet olamaz.
Şiddet tartışmaları daha çok kadına şiddet başlığı altında gündeme geliyor. Ancak kadına yönelik olanı da, erkeğe yönelik olanı da hatta cansızlara yönelik olanı da aynı psikolojik temelden beslenir.
Kendisinin veya bir başkasının zarar görme ihtimali bulunmadığı halde şiddete başvuran herhangi bir kimsenin normal ruh haline sahip olduğunu kabul edemeyiz.
Şiddet konusu açıldığında insana ve daha çok kadına şiddet kavramı üzerinden şiddeti tartışmak bizi asla sağlıklı bir sonuca götürmez ve götürmüyor zaten.
Kainatın var oluş nedeninin merkezinde elbette insan var. Dolayısıyla insana karşı olan şiddet ile diğer varlıklara yönelen şiddeti aynı kategoride göremeyiz. Ancak aynı damardan beslendiğini çok rahatlıkla söyletebiliriz.
Hani bir sorunla karşılaştığımızda diyoruz ya. Sivrisineklerle mücadele etmek yetmez. Bataklığın kurutulması gerekir.
İşte şiddet konusu da tam olarak böyle.
Saldırgan bir davranış, insana yönelmeye başladığı zamana kadar cezasız kalırsa döner dolaşır bu şiddet antrenmanları insana da zarar verir.
Şiddetin toplumsal alanın düzenlenmesinde bir etkisi olabilir. Ancak şiddetin kurallara bağlanması ve sadece devlet organlarının tekeline bırakılması gerekiyor.
Siyaset bilimi açısından devletin birçok tanımı vardır ama şiddet kullanma yetkisi açısından yapılan tanımlarından birine göre devlet meşrulaştırılmış şiddet tekelidir.
Devlet ancak şiddeti önlemek amacıyla ve şiddeti önleme amacıyla sınırlı olmak üzere şiddet kullanma yetkisine sahip olabilir. Biz buna tam olarak hukuk devleti diyoruz.
Devlet dışında herhangi bir kimse; ister insana, ister hayvana, ister bitkiye isterse de cansıza karşı kontrolsüz bir şiddet kullanma yetkisine sahip değildir.
Elbette insana yapılan şiddetle hayvana yapılan şiddet veya bitkiye yapılan şiddet aynı kategoride değerlendirilemez.
Beslenme ve korunma ihtiyacı yokken bir hayvanın öldürülmesi, beslenme ihtiyacı nedeniyle hayvan keserken, hayvana işkence edilmesi, veya beslenme ve korunma ihtiyacı yokken bir hayvana işkence edilmesi, veya bir bitkinin ya da ormanın yok edilmesi normal davranışlar olarak da görülemez.
Özellikle de hayvana uygulanan şiddet ağırlığına göre gruplara ayrılarak cezalandırılması, hatta çok ağır işkence niteliğindeki şiddetin ciddi hapis cezasıyla cezalandırılması gerekir.
Doğaya ve insanlığın ortak mirasına karşı işlenen şiddet de cezasız kalmamalı. Bir toprağı, bir ırmağı, bir ormanı yok etmenin bedeli mutlaka olmalı.
Sorumluluklarımızın merkezini insan oluşturur. Doğanın insan hayatını sürdürme amacına yönelik olarak kullanılması hayatımızın gereğidir. İnsanın korunma, barınma ve beslenme ihtiyacını karşılamak için hayvanlar da bitkiler de elbette kullanılacak.
İnsan hayatına duyduğumuz saygı, doğaya da saygı duymamızı, şiddetin her türlüsüne karşı çıkmamızı gerektiriyor.
Yaşar Baş