Adalet Bakanı Abdulhamid Gül göreve başladığı günden bu yana yargı ile ilişkili herkesle doğrudan temas halinde.
Bakanlık bürokrasisinin sınırlarına sıkışmayan bir siyaset yaklaşımı görüyoruz.
Siyasetçi bakımından statükonun sınırlarına kapanıp kalmamak çok önemli bir meziyettir.
Hiçbir konu bir tek açıdan bakarak doğru anlaşılamaz. Lobumun tüm taraflarının görüşlerini bilmek ve konuyu bütün boyutlarıyla anlamak gerekir.
Meşruluğun yasal ahlaki vicdani ve benzeri boyutları kadar önemli bir psikolojik boyutu da var.
Dolayısıyla ilişkili herkesin görüşünü Adalet Bakanına ileteceği bir fırsat bulabilmesi de psikolojik meşruiyet bakımından çok önemli ve değerli.
Ömrünü hukuk uygulaması ile geçirmiş bir siyasetçi olan Adalet Bakanımızın elbette yargı uygulamaları konusunda kendisinin bir fikri vardır. Ancak bakanlık yapmak sadece bir sistem inşa etmek veya sistemi yönetmek değildir. Bakanlık, sistemin bütün parçalarının işler vaziyette tutulması işidir.
Abdulhamid Gül, çok çok zor bir dönemde görev üstlenmesine rağmen daha şimdiden cumhuriyet tarihinin en başarılı Adalet Bakanlarından biri olarak adını tarihe yazdırdı.
Özellikle son dönemde yargının bütün bileşenleri ile doğrudan istişare süreci ile beslenen büyük reform hazırlıklarına tanıklık ediyoruz.
Antalya’da yapılan Yargı Teşkilatı Toplantısı bu bakımdan çok önemli.
Yargının kendi iç dinamiklerini tanımak ve tamamını işler hale getirmek için doğrudan iletişimin sayısız faydaları olacaktır.
Dışarıdan bakışta elbette önemli, ama iç dinamikleri tanımayan dışarıdan eleştiriler bir bakıma hariçten gazel okumak oluyor.
Bazen öyle eleştiriler görüyoruz ki; insanın bırakın cevap vermeyi dinlemeye tahammülü olmuyor.
Herhangi bir yargı uygulamasında iç dinamikleri, yani gerek olayın esasını gerekse de uygulanacak kuralı tanımadan yapılan yorumlar hiçbir değer ifade etmiyor.
Değer yargılarının sloganlar tarafından teslim alınmaya başlandığı bir dönemde hiç eyyam yapmadan rasyonel şekilde bir konunun ele alınmaya çalışılması sadece yargıya değil siyasete de yol gösteriyor.
İstişarenin sloganlara esir düşmeye başladığı bir dönemi yaşıyoruz. Modernizmin bir hastalığıdır bu. Sloganizm kavramların içini boşaltıyor ama dışını cilalıyor. Bu plastik çağ, değer yargılarınıza taş devrinden çok daha fazla zarar veriyor.
Sloganizmin bizi teslim almaya başladığı bir dönemde yargı gibi en yakıcı konuyu rasyonel bir şekilde ele almaya çalışmak en başta büyük bir karakter işidir.
Bugün milletin beka mücadelesinin tavan noktasında terör mücadelesini ayakta tutan en temel araç olan yargı üzerinden hamasi bir retorik inşa etmek çok kolayken sükûnet ve dirayetle konunun esasına yönelmek aynı zamanda vatanseverliktir.
Yaşar BAŞ