Yerli otomobil tartışmalarının düzeyi insanı üzüyor gerçekten.
Otomobilin ne kadarının yerli olduğuna dair yorumlara dayanan bir karşıt tavır görüyoruz. Yani yerli otomobil projesinin hangi parçalarının Türkiye’de üretileceğinden yola çıkılarak yapılan itirazlardan ibaret red cephesi var.
Destekleyenler de büyük bir iştahla nerdeyse en küçük parçasına kadar Türkiye’de üretileceğini ispat etme derdindeler.
Dünyanın en büyük teknoloji markası Apple değil mi? Apple’nin bir Amerikan markası olduğuna itiraz eden var mı?
Peki dünyanın en büyük tekstil markası hangisi? Zara. Peki Zara’nın bir İspanyol markası olduğunu bilmeyen var mı?
Apple’nin üretiminin ne kadarı ABD’de üretiliyor, yahut Zara’nın üretiminin ne kadarı İspanya’da üretiliyor ki?
Bu listeye dünyanın başka markalarını da ekleyip aynı soruyu sorabilirsiniz?
Adidas bir Alman markası ama üretiminin ne kadarı Almanya’da yapılıyor?
Juventus bir İtalyan futbol takımı ama oyuncularının kaç tanesi İtalya’da yetiştirilmiş?
Listeyi her sektörden yüzlerce örnekle uzatmak mümkün.
Bir markanın yerli olduğundan söz etmek için üretimin tamamının veya ağırlığının yerli mi olması gerekiyor?
Türkiye otomotiv sanayii üretiminde bildiğim kadarıyla dünyada 4. sırada. Peki bu kadar büyük bir yerli üretim kapasitesi bizi bir yerli otomobil markası sahibi yapabildi mi?
Demek ki yerli marka başka bir şeydir yerli üretim başka bir şey.
Türkiye’nin yerli otomobil projesi bir yerli otomobil markası inşa etme projesidir. Anlaşılıyor ki üretimin ağırlığı da yerli olacak ama yerli olmamış olsaydı da yerli otomobili markasının değerinden hiçbir eksilme olmazdı.
Birçok yabancı otomobil modelinin üretimi Türkiye’de yapılıyor. Bunları yerli otomobil kabul ediyor muyuz?
Önemli olan üretimin değil entegrasyonunun nerede yapıldığıdır. Eğer entegrasyon merkezi yerli ise üretimin yerli olmasına ihtiyaç yok.
İçinde bulunduğunuz çağ bir entegrasyon çağıdır. Entegrasyonu kim yaparsa patron o olur.
Bu anlamda üretim işin hamallık kısmıdır. Bir marka entegrasyonu etrafında üretim kalemlerini bir araya getirerek bir ekosistem kurabilirseniz, bütün üreticileri bu ekosistemin çağdaş köleleri haline dönüştürürsünüz.
Apple markasını düşünün. Dünyanın her yerindeki teknoloji ve yazılım üreticileri Apple ekosistemi içinde yer bulmak için yarış hatta savaş halinde. Her bir parça için yüzlerce üretici geliştirme maliyetine katlanarak beğenilmek için bekliyor. Apple on binlerce geliştirici arasından istediğini seçiyor. Yani süreç maliyetlerinin hiç birine katlanmadan binlerce geliştiriciyi kendisinin kölesi gibi çalıştırıyor. İçlerinden en iyisini seçiyor. Sonrasında seçtiği geliştirici yerini korumak için, diğer binlercesi de yeni köle olmak için savaş halinde. Yarış sürekli devam ediyor.
Keza bir tekstil markası olan Zara’yı düşünün. Dünyanın her yerinden binlerce tasarımcı, binlerce üretici Zara’ya ürün geliştirmek için sırada bekliyor.
Bir marka etrafında oluşan ekosistem yeni bir çağdaş kölelik sistemi inşa ediyor. Hatta köleliğin en vicdansız olduğu dönemlerde bile sahipleri kölelerin en azından yeme içme barınma ve giyinme gibi temel ihtiyaçlarını karşılıyorken, modern kölelik döneminde entegratörler yani markalar köleleştirdikleri geliştiriciler için hiçbir sorumluluk taşımıyor.
Elektrikli otomobil ile otomobil sektöründeki yeni fırsatlar ve bunun ortaya çıkaracağı dönüşümü hesap etmekte fayda var. Yeri gelmişken şunu da ifade edeyim en geç on yıl içinde otomotiv alanında kişiye özel çözümler sunan binlerce butik üretici gerçeği ile yüzleşeceğiz. Nasıl büyük tekstil zincirlerine rağmen usta terziler yaşama alanı buluyor. Hatta bir dönem ciddi şekilde gerilemiş olmalarına rağmen son zamanlarda yeniden yükseliyorlar. Otomobil tasarımı ve üretimindeki prosesleri kökünden değiştiren ve sadeleştirme elektrikli otomobil ile küçük tasarımcılar ve üreticiler de ortaya çıkacaktır. Ama böyle bir gelişim içim sektörün önünde bir lokomotif olarak büyük bir markaya yani entegratöre ihtiyaç var.
Türkiye küresel entegrasyon ligine yerli otomobil ile dev bir adım atmış olacak.
Üretimin ne kadarının Türkiye’de yapılıyor olduğunun hiçbir önemi yok.
Hatta üretimin ağırlığının Türkiye dışında yapılmasının faydaları bile olabilir.
Bizim üretim, yani hamallık kısmına değil entegrasyon/marka yani patronluk kısmına talip olmamız lazım.
Türkiye yeni dönemde büyük küresel entegrasyonlar için daha da güçlü adımlar atacaktır.
Sadece olaya doğru bir pencereden bakmaya ihtiyaç var.
Yaşar BAŞ