Pandeminin ikinci pik noktasındayız. Ülkemiz salgın hastalığa karşı sağlık sistemini ayakta tutmayı başaran nadir ülkeler arasında.
Tedavi işin sadece bir boyutu. Önemli olan hasta olmamak. Hele bir de bulaşıcı hastalık ise konuştuğumuz, insanlığın tarihinin bize öğrettiği bir temel ilke var.
Bulaşıcı hastalıktan uzak duracaksın ve kendine bulaşmasını önleyeceksin. Eğer kendine bulaşmasını önleyememişsen, başkalarına bulaştırmayacaksın.
Bunun önlemlerinin neler olduğu biliniyor. Özellikle de bu gibi durumlarda, kamu otoritesi bazı kısıtlayıcı kararlar alıyor.
Herkesin kamu otoritesinin kararlarına eksiksiz uyması gerekiyor.
Salgın hastalığa haçlı ordusu muamelesi yapıp, cesaret gösterisinde bulunanlar, yarın ahirette yaydıkları virüsün sonucunda hayatını kaybeden olursa bunun hesabını bakalım nasıl verecek. Salgın hastalık döneminde sadece hastalıktan kaçmak değil korunmanın amacı. Aynı zamanda hastalığın yayılmasında köprü olursanız, belki de sizden bulaşan virüs, başkaları aracılığıyla dünyanın bir başka yerine gider, yarın ahirette adını bile duymadığınız bir ülkenin vatandaşının katili olarak hesap günü karşınıza gelir.
Bu konularda Diyanet İşleri Başkanlığı, dini rehberliğe öncülük etmesi gerekir ama onların daha önemli işleri var demek ki salgın hastalık konularına yeterince giremiyorlar.
Salgın hastalıkla mücadele konusundaki tedbirlere uymanın kişinin keyfine kalmaması gerekir. Tedbirlere uymayanlara veya devletin aldığı tedbirlerin etkisini azaltmaya yönelik her türlü davranışa çok ağır müeyyideler uygulanmalı. Türkiye’de salgın hastalık nedeniyle günlük ölüm sayıları, terörün en şiddetli olduğu günlerde bile yaşanmadı. Şakası yok bu işin.
Daha geliştirilmemiş tedavi yöntemlerini ve aşıları itibarsızlaştıranlar var. Yahu ortada bir aşı olur da, itirazınız varsa söylersiniz. Bu ülkenin yöneticileri insani duyarlılık ve İslami sorumluluk nedir bilmiyorlar mı? Tehlikeli bir yolun kullanılmasının vebaline girerler mi?
Ben şahsen tehlikeli veya tehlikeye açık hiçbir yöntemin, Türkiye’nin sağlık otoriteleri tarafından onaylanacağını düşünmüyorum. Dolayısıyla eğer bir gün Türkiye’de bir açıya Türkiye’nin sağlık otoritesi onay verirse, gönül rahatlığı ile gidip aşımı olacağım.
Aşı işin sonraki noktası. Şu anda bir aşı veya kesin etkili bir tedavi olmadığına göre, hepimizin görevi salgın hastalıktan korunma tedbirlerine harfiyen uymak. Tedbirlere uygun davranmayı denetlemekle görevli olan herkes, bu ülkenin sınırlarını korumakla görevli güvenlik görevlilerimiz kadar sorumluluk altında.
Tedbirlere aykırı bir düğünün yapılmasına izin vermekle, nöbet kulübesinde uyuyarak teröristin geçmesine izin vermek arasında benim açımdan zerre fark yok. Hatta salgın hastalığa geçit verenlerin verdiği zarar teröriste geçit verenlerden çok daha ağır. Konumu ve sıfatı ne olursa olsun, hiçbir şekilde tedbirlerden taviz verilmemeli.
Haberlerde görüyoruz. Salgın hastalık tedbirlerine aykırı olarak milletvekili oğlunun düğünü yapılıyor. Tedbirleri denetlemekle görevli vali ve ilin bürokratları da düğünde. Bir milletvekilinin davet edildiği düğün, tedbirlere uygun değilse katılmaması gerekir de, hadi seçmene karşı sorumluluğundan dolayı başkalarının düğününe katılmasını hoş görelim. Bir milletvekilinin yasa hukuk yok sayarak kendisinin düğün tertip etmesi ve bir vilayetin tüm üst düzey görevlilerini düğüne davet etmesi -ki milletvekilinin bürokratı davetinin içinde zorlama zaten var kabul edilmelidir- ne oluyor yav.
İç İşleri Bakanlığının, tedbirlere aykırı olarak düğüne katılan valiyi bir saat bile görevde tutmaması gerekir. Hatta diğer bürokratların da, ilgili bakanlıklar tarafından derhal görevden alınması gerekir. Salgın hastalığa karşı görevlerinin farkında olmayanlara, bu devleti yönetme sorumluluğunun verilmesi çok büyük bir yanlış.
Mevzubahis milletvekiline gelince. En küçük yetkim olsa bir dakika bile beklemeden partiden ihraç ederdim ve de bir daha siyasetin kenarından bile geçmesine izin vermezdim.