Yeryüzünde her ne çirkeflik varsa FETÖ’ye bağlama gibi bir alışkanlık başladı.
FETÖ denilen örgüt gücü yeterse sözü edilen çirkeflikleri de bundan daha fazlasını da yapacak tıynete sahiptir. Buna hiçbir itirazım yok.
Amerika’dan, Avrupa’dan, Asya’dan, Afrika’dan, Rusya’dan, Türk dünyasından, Arap dünyasından, Balkanlar’dan, Ortadoğu’ya kadar dünyanın neresinde Türkiye karşıtı veya Türkiye’nin zararına bir durum ortaya çıkarsa birileri hemen bunu FETÖ ye bağlayıp işin içinden çıkıyor.
FETÖ elbette hafife alınacak bir konu değil. Küresel ölçekte karanlık odakların maşası haline gelmiş bir örgüt. Türkiye karşıtlarının, Türkiye’nin en kirli ve en geniş terör örgütü ile iş birliği yapabileceğini öngörmek için fazla akıllı olmaya da gerek yok.
Dünyanın her yerinde devletleri ele geçirmiş, siyaseti teslim almış, ekonomileri yöneten, enerji ve yeraltı kaynaklarına hakim bir örgüt havası veriliyor.
Bakanlar çıkıyor Türkiye’nin FETÖ ile mücadelede devlet olarak yetersiz kalındığı, son dönemlerde Avrupa’da oluşan Türkiye karşıtı eğilimi FETÖ’nün yönettiğini söylemeye kadar işi vardırıyor.
Türkiye’nin gücünün FETÖ ile mücadeleye yeterli olmadığını savunanlar, kendi yetersizliklerini örtmek için FETÖ propagandası yapıyor.
FETÖ’nün Türkiye karşıtı çevrelerle iş birliği yaptığına, Türkiye’ye karşı şeytanla bile iş birliği yapabileceğine itiraz etmiyorum. Ancak FETÖ’nün küresel ölçekte Türkiye’yi kuşatacak bir güce sahip olduğunu ifade ederseniz, bu ifadeler FETÖ ile mücadele eden kamu görevlileri üzerinde baskı oluşturur. FETÖ’nün vermek istediği mesaj zaten budur.
Avrupa’da Almanya merkezli ve Türkiye karşıtı bir eğilimin yükselmeye başladığı doğrudur. Bunun birçok tarihsel, sosyolojik, ekonomik, askeri ve stratejik nedeni var.
İki terör örgütü PKK ve FETÖ Türkiye karşıtı bu eğilimin içine yerleşmiş, Türkiye karşıtları da bu iki terör örgütünü şemsiyeleri altına almış durumda. Avrupa’daki bu eğilimi körükleme potansiyeli bakımından PKK’nın, FETÖ’ye göre çok daha güçlü olduğunu düşünüyorum. Birçok yerel yönetim meclislerinde PKK temsilcileri görev yapıyor. FETÖ’cüler henüz o kadar güçlü değiller bana göre. Türkiye karşıtı eğilimin sosyalist siyasi akımlar tarafından tırmandırıldığını görüyoruz ki, Avrupa sosyalistleri zaten PKK ile yakın ilişki içindedir. FETÖ’nün sosyalist siyasi hareketler ile ilişkisi son derece sınırlıdır.
Türkiye’nin gücünün yarattığı baskı ile FETÖ’cülerin sığındığı PKK şemsiyesinin, taban tavan bağlantısının gevşemesinde ve örgütün ideolojik karakterinin sarsılmasında doğru olarak kullanılması da gerekir. Bu anlamda Türkiye’nin hangi araçları nasıl kullanacağını, nerelerde baskıyı artıracağını, nerelerde çözülme için kapı aralayacağını belirlemesi gerekiyor.
Bir yandan tam saha pres yaparken, doğru kaçış alanlarını belirlememiz ve bu alanlara kaçış için kapıyı bizim aralamamız gerekiyor.
Almanya’daki durum diğer Avrupa ülkelerinden farklı. Almanya Avrupa’nın tek gerçek derin devletine sahip ülke. Avrupa’da istihbarat örgütleri güçlü olan ülkeler var. İngiltere gibi. Ancak Avrupa’nın hiçbir yerinde Almanya gibi, formel devlet sisteminden daha güçlü bir derin devlet yapılanması yok.
Dolayısıyla Almanya-FETÖ ilişkilerini diğer Avrupa devletlerinden farklı bir düzlemde ele almak gerekir. Burada da problemi doğuran FETÖ’nün gücü değil, FETÖ’yü maşa haline getirmek için harekete geçen Alman derin devletidir.
Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin derinliği bu problemi kısa zamanda ve kesin olarak çözmeye uygundur. Bu potansiyelin farkına vararak, uygun araçları kullanmak yerine, FETÖ’yü başedilemez bir örgüt gibi gösterip propagandasını yapmaya gerek yok.
Türkiye’nin de bu örgütlere karşı kendi potansiyelini doğru kullandığını söyleyemeyiz.
Cumhurbaşkanı FETÖ mücadelesi konusundaki kararlılığını yeteri kadar ortaya koydu ve koyuyor. Bundan sonrası bürokrasinin işidir. Türkiye bürokrasisi FETÖ ile küresel ölçekte mücadele için ne yaptığını kamuoyuna açıklasın ondan sonra bu FETÖ denilen şebeke mi çok güçlü yoksa bizim bürokrasimiz mi yerlerde sürünüyor bir görelim.
Türkiye halen FETÖ ile mücadele konusunda etkili bir strateji geliştirebilmiş değil. İçerdeki mücadele olması gereken seviyede olmamakla birlikte, yine de örgütü baskı altına alan çizgisini kaybetmedi. Türkiye dışındaki mücadele sahipsiz gibi duruyor. Örgütün yapısını çözecek, problemi lokalize ederek kökünden yok edecek bir strateji henüz ortada yok. Hatta dışarıdaki mücadele FETÖ’ye bazı sığınma alanları oluşturmaya başladı. Buradaki dinamikleri doğru anlamak ve FETÖ sığınma alanlarına karşı doğru hamleler yapmak gerekiyor.
Sahip olduğu yetkilerin ve fırsatların farkında bile olmayan bir bürokrasi eliyle mücadele ancak bu kadar oluyor.
Ben şahsen bu örgütün, Türkiye’nin sahip olduğu potansiyel karşısında hiçbir şansı olduğunu düşünmüyorum.
Mücadelenin çok kompleks ve yönetilmesi zor bir mücadele olduğunu da düşünmüyorum.
Sadece mücadele için yeterli akıl ve motivasyona ihtiyaç var. Bunların olmaması da anlaşılır bir durum. Hiç kimseyi kapasitesi yetersiz diyerek suçlayamayız.
Ama lütfen hiç kimse kendi yetersizliğini kapatmak için FETÖ’yü başedilemez bir örgüt gibi göstermesin.
Yaşar BAŞ